| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: İsteyen biri, istedi gelip çatacak azâbı. | |
| 2: O azâbı ki kâfirlerin başından defedecek yok. | |
| 3: Yüksek dereceler sahibi Allah'tandır. | |
| 4: Melekler ve Rûh, kendilerine emredilen yere çıkarlar bir günde ki miktarı elli bin yıldır. | |
| 5: Artık sabret güzel bir sabırla. | |
| 6: Şüphe yok ki onlar uzak görürler onu. | |
| 7: Ve bizse pek yakın görürüz onu. | |
| 8: O gün gök, yağ tortusuna döner. | |
| 9: Ve dağlar, atılmış renk renk pamuğa benzer. | |
| 10: Ve hiçbir dost, dostunu sormaz. | |
| 11: Birbirlerini görüp tanırlar da ve suçlu, o günün azâbına karşılık oğlunu da vermek ister. | |
| 12: Eşini de, kardeşini de. | |
| 13: Kendisini barındıran kabîle halkını da. | |
| 14: Ve kim varsa yeryüzünde hepsini de fedâ etmek ve sonra da kendini kurtarmak ister. | |
| 15: Fakat imkânı yok; şüphe yok ki cehennem alev alev yanmadadır. | |
| 16: Ne el bırakmadadır, ne ayak, ne et bırakmadadır, ne deri. | |
| 17: Çağırır dönüp gideni. | |
| 18: Ve toplayıp biriktireni. | |
| 19: Şüphe yok ki insan haris yaratılmıştır. | |
| 20: Bir şerre uğrarsa bağırır, sızlanır. | |
| 21: Ve bir hayır elde ederse vermez, kıskanır. | |
| 22: Ancak müstesnâdır namaz kılanlar. | |
| 23: Öylesine kılanlar ki namazlarını dâimâ kılarlar. | |
| 24: Ve öyle kişilerdir onlar ki mallarında malûm bir hak var. | |
| 25: İsteyene ve mahrûm olana. | |
| 26: Ve öyle kişilerdir onlar ki cezâ gününü gerçek bilirler. | |
| 27: Ve öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin azâbından korkarlar. | |
| 28: şüphe yok ki Rablerinin azâbından da kimse emîn olamaz. | |
| 29: Ve öyle kişilerdir onlar ki ırzlarını korurlar. | |
| 30: Ancak eşleri ve temellük ettikleri müstesnâ ve artık bu hususta da kınanmazlar onlar. | |
| 31: Bunlardan başkasını isteyenlere gelince, onlardır haddi aşanların ta kendileri. | |
| 32: Ve öyle kişilerdir onlar ki emânetlerine ve ahitlerine riâyet ederler. | |
| 33: Ve öyle kişilerdir onlar ki tanıklıklarında doğrudurlar. | |
| 34: Ve öyle kişilerdir onlar ki namazlarını korurlar. | |
| 35: İşte onlardır cennetlerde ağırlananlar. | |
| 36: Ne oluyor kâfirlere ki sana doğru koşmadalar. | |
| 37: Sağdan ve soldan parça parça ve bölük bölük. | |
| 38: Onların her biri, Naîm cennetine sokulacaklarını mı umuyorlar? | |
| 39: Fakat imkânı yok; şüphe yok ki biz, onları, onların da bildikleri şeyden yarattık. | |
| 40: Andolsun doğuların Rabbine ve batıların Rabbine, gerçekten de bizim gücümüz yeter. | |
| 41: Onlardan daha hayırlısını, yerlerine geçirmeye ve kimse önümüze geçemez. | |
| 42: Bırak artık onları dalsınlar daldıklarına ve oynasınlar oynadıklarıyla, kendilerine vaadedilen güne kavuşuncaya dek. | |
| 43: O gün, kabirlerinden çıkarlar da koşmaya başlarlar, sanki dikilmiş hedeflere yelmedeler. | |
| 44: Gözleri yerde, üstlerine aşağılık çökmüş; işte onlara vaadedilen gün, bugündür. | |