| Süleyman Ateş Meali |
|
| 1: Bir soran, inecek azâbı sordu: | |
| 2: Kâfirler için, ki onu savacak yoktur, | |
| 3: Yükselme derecelerinin sâhibi Allah'tan. | |
| 4: Melekler ve Rûh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na çıkar. | |
| 5: Şimdi sen güzelce sabret. | |
| 6: Onlar onu uzak görüyor(lar). | |
| 7: Biz ise onu yakın görüyoruz. | |
| 8: O gün gök, erimiş maden gibi olur. | |
| 9: Dağlar, renkli yün gibi olur. | |
| 10: Dost dostun halini sormaz. | |
| 11: Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdine düştüğünden, başkasıyle ilgilenemez). Suçlu ister ki o günün azâbından (kurtulmak için) fidye versin: Oğullarını, | |
| 12: Eşini ve kardeşini, | |
| 13: Kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm âilesini, | |
| 14: Ve yeryüzünde bulunanların hepsini (versin) de tek kendisini kurtarsın. | |
| 15: Hayır! O (ateş), alevlenen bir ateştir. | |
| 16: Derileri kavurur, soyar. | |
| 17: (Kendine) Çağırır; sırtını dönüp gideni, | |
| 18: (Mal) Toplayıp kasada yığanı! | |
| 19: Doğrusu insan hırslı (ve huysuz) yaratılmıştır. | |
| 20: Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır, | |
| 21: Kendisine hayır dokundu mu yardım etmez (sıkı sıkı tutar). | |
| 22: Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır. | |
| 23: Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar (aksatmazlar). | |
| 24: Onların mallarında belli bir hisse vardır: | |
| 25: Sâile ve mahruma (isteyene ve utancından dolayı istemeyip mahrum kalana). | |
| 26: Cezâ gününü tasdik ederler, | |
| 27: Rablerinin azâbından korkarlar. | |
| 28: Çünkü Rablerinin azâbına güven olmaz. | |
| 29: Irzlarını korurlar. | |
| 30: Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan (câriyelerin)e karşı (korumazlar. Bundan ötürü de) onlar kınanmazlar. | |
| 31: Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar (sınırı) aşanlardır. | |
| 32: Emânetlerini ve ahidlerini gözetirler. | |
| 33: Şâhidliklerini yaparlar. | |
| 34: Namazlarını korurlar. | |
| 35: İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar. | |
| 36: Nânkörlere ne oluyur ki sana doğru koşuyorlar? | |
| 37: Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde (gelip etrafını sarıyorlar)? | |
| 38: Onlardan her biri, ni'met cennetine sokulacağını mı umuyor? | |
| 39: Hayır! Öyle şey yok! Biz onları bildikleri şeyden yarattık. | |
| 40: Yoo, doğuların ve bâtıların Rabbine yemin ederim ki bizim gücümüz yeter: | |
| 41: Onları, kendilerinden daha hayırlı olanlarla değiştirmeğe. Bizim önümüze geçilmez (bize engel olunamaz). | |
| 42: Bırak onları kendilerine va'dedilen günlerine kavuşuncaya kadar dalsın, oynasınlar. | |
| 43: O gün kabirlerden hızlı hızlı çıkarlar. Onlar dikilen (putlara yahut hedef)lere doğru koşar gibi (koşarlar). | |
| 44: Gözleri düşük, yüzlerini alçaklık bürümüş bir durumda. İşte onlara va'dedilen gün, bugündür. | |