| Ahmet Varol Meali |
|
| 1: Bir isteyen kesin gerçekleşecek olan bir azabı istedi. | |
| 2: Kâfirler için, onu engelleyecek yoktur. | |
| 3: O, yüksek makamların sahibi Allah'tandır. | |
| 4: Melekler ve Ruh (Cibril), süresi elli bin yıl olan bir günde O'na yükselir. | |
| 5: Sen şimdi güzel bir sabırla sabret. | |
| 6: Onlar onu uzak görüyorlar. | |
| 7: Biz ise onu yakın görüyoruz. | |
| 8: O gün gök erimiş maden gibi olur. | |
| 9: Dağlar da atılmış yün gibi olur. | |
| 10: Hiçbir yakın dost bir yakın dostu(n halini) sormaz. | |
| 11: Onlar birbirlerine gösterilirler. Suçlu kişi o günün azabına karşılık oğullarını fidye vermek ister. | |
| 12: Eşini ve kardeşini de. | |
| 13: Kendisini barındıran aşiretini de. | |
| 14: Yeryüzünde olanların hepsini de. Sonra (ister ki) kendini kurtarsın. | |
| 15: Hayır. Doğrusu o şiddetle yanan bir ateştir. | |
| 16: Derileri kavurup soyar. | |
| 17: (İmandan) yüz çevirip arkasını döneni çağırır. | |
| 18: (Mal) biriktirip kasada yığanı. | |
| 19: Doğrusu insan çok hırslı ve sabırsız yaratılmıştır. | |
| 20: Kendisine kötülük dokunduğunda feryat eder. | |
| 21: İyilik dokunduğunda da engelleyicidir (cimridir). | |
| 22: Ancak namaz kılanlar müstesna. | |
| 23: Ki onlar namazlarına devam ederler. | |
| 24: Mallarında belirli bir hak vardır. | |
| 25: Dilenci ve yoksul için. | |
| 26: Onlar hesap gününü doğrularlar. | |
| 27: Onlar Rablerinin azabından korkarlar. | |
| 28: Çünkü Rablerinin azabından güvende olunamaz. | |
| 29: Onlar ırzlarını korurlar. | |
| 30: Ancak kendi eşleri ve ellerinin altındaki (cariyeleri) hariç. Şüphesiz onlar (bunlarla ilişkilerinden dolayı) kınanmazlar. | |
| 31: Kim bunun ötesini ararsa işte onlar sınırı aşanlardır. | |
| 32: (Yine) onlar emanetlerini ve ahitlerini gözetirler. | |
| 33: Onlar şahitliklerini dosdoğru yaparlar. | |
| 34: Onlar namazlarını da korurlar. | |
| 35: İşte onlar cennetlerde ikram görenlerdir. | |
| 36: Şimdi o inkâr edenlere ne oluyor ki boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar. | |
| 37: Sağdan ve soldan bölük bölük. | |
| 38: Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor? | |
| 39: Hayır. Biz onları bildikleri şeyden yarattık. | |
| 40: Hayır. Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, biz güç yetireniz. | |
| 41: Onların yerlerine kendilerinden daha hayırlılarını getirmeye. Ve bizim önümüze geçilemez. | |
| 42: Artık sen onları bırak, vaadedildikleri günlerine kavuşuncaya kadar dalsın ve oynasınlar. | |
| 43: O gün kabirlerden, hızla çıkarlar. Sanki dikili bir şeye doğru koşuyorlarmış gibi. | |
| 44: Gözleri düşkün bir halde. Kendilerini de zillet bürür. İşte bu, onlara vaadedilen gündür. | |