| Ali Fikri Yavuz Meali |
|
| 1: Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! | |
| 2: Kalk da (kavmini Allah’ın azabı ile) korkut; (iman etmezlerse azaba uğrıyacaklarını kendilerine haber ver). | |
| 3: Rabbini yücelt, (O’nu tenzîh et). | |
| 4: Elbiseni de (daima) temiz tut. | |
| 5: Azaba vesile olan şeyleri terkde sebat et. | |
| 6: Az bir şey verib karşılığında çok şey isteme. | |
| 7: Rabbinin rızası için sabret. | |
| 8: O Sûr’a üfürüldüğü zaman, | |
| 9: İşte o kıyâmet vakti çok şiddetli bir gündür; | |
| 10: kâfirlere hiç kolay değildir. | |
| 11: (Mal ve evlâdsız olarak) tek başına yarattığım o kâfiri (Velid İbni Muğîre’yi) bana bırak. | |
| 12: (Çırılçıplak yarattığım) bu adama da (sonra) uzun boylu mal verdim. | |
| 13: Hem (kendisi ile) hazır bulunan oğullar... | |
| 14: Ona nimet döşedim de döşedim... | |
| 15: Sonra da arzu eder ki, daha artırayım. | |
| 16: Hayır, (istediğine kavuşamaz) çünkü o, ayetlerimize karşı bir inkârcı idi. | |
| 17: Muhakkak ben, onu, meşakkatli bir azaba sardıracağım. | |
| 18: Çünkü o (Velid İbni Muğire), kendi kendine bir düşündü ve (zannınca peygambere söyliyecek sözünü) uydurub kurdu. | |
| 19: Kahrolası ne biçim (söz) uydurdu!... (Peygambere nasıl sihirbaz dedi!...) | |
| 20: Sonra kahrolası ne biçim (söz) uydurdu!... | |
| 21: Sonra (döndü insanların yüzüne) baktı. | |
| 22: Sonra surat astı, kaşlarını çattı, | |
| 23: Nihayet (Peygambere ve ashabına) arka çevirdi ve kibirlendi de; | |
| 24: Şöyle dedi: “- Bu ancak (başka sihirbazdan) öğrenilen bir sihirdir. | |
| 25: Muhakkak bu (kimsenin söylediği söz), bir insan sözüdür.” | |
| 26: Ben de muhakkak onu (Velid İbni Muğîre’yi) cehenneme sokacağım. | |
| 27: Hem (Ey Rasûlüm) bilir misin, nedir o cehennem!... | |
| 28: (İnsanların bedeninde et) bırakmaz, (kemik de) koymaz. | |
| 29: O cehennem, insanları yakıb kavurandır. | |
| 30: Üzerinde ondokuz melek var. | |
| 31: Biz o ateşin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak kâfir olanlar için bir fitne yaptık, (zira on dokuz meleği azımsayarak onları helâk edebileceklerini sandılar); kendilerine kitab verilenler de Kur’an’ın hak olduğuna inansınlar; (çünkü onların kitablarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur); müminlerin de imanlarını artırsın. Kendilerine kitab verilenlerle müminler (böylece) şüpheye düşmesinler. Kalblerinde bir maraz (nifak) bulunanlarla kâfirler de şöyle desin: “- Allah bu sayı ile beraber hangi şeyi murad etmiştir? İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını da ancak kendisi bilir. O cehennem de insanlar için ancak bir öğüddür. | |
| 32: Hayır, onlar öğüd almazlar! Kamer hakkı için, | |
| 33: Dönüb geldiği zaman, o gece hakkı için, | |
| 34: Ağardığı sıra o sabah hakkı için, | |
| 35: Muhakkak o cehennem, büyük belâlardan biridir; | |
| 36: Kocundurmak için insanları, | |
| 37: İçinizden (hayırda) ileri gitmek, yahud geri kalmak istiyenleri... | |
| 38: Herkes kazandığına karşılık bir rehinedir; (hesabını doğru vermekle ancak kendisini kurtarabilir). | |
| 39: Ancak sağcılar (kitabları sağ ellerine verilenler), | |
| 40: Cennetlerdedirler; sorarlar. | |
| 41: Mücrimlerden; | |
| 42: “-Sizi cehenneme sokan nedir?” | |
| 43: Onlar şöyle derler: “- Biz namaz kılanlardan değildik, | |
| 44: Yoksula yedirmezdik, | |
| 45: Batıla dalanlarla beraber dalıyorduk, | |
| 46: Hesab gününü de yalan sayardık. | |
| 47: Nihayet bize ölüm gelib çattı.” | |
| 48: Fakat (o vakit) şefaatçilerin şefaatı onlara fayda vermez. | |
| 49: Böyle iken onlara (Mekke halkına) ne oluyor ki, Kur’an’dan yüz çeviriyorlar. | |
| 50: Sanki ürkmüş yaban eşekleri; | |
| 51: Aslandan kaçmaktalar... | |
| 52: Doğrusu, onlardan her biri (Allah tarafından) kendisine okuyacak olduğu ayrı kitablar dağıtılmasını istiyor, (ki orada peygambere iman etmek gerektiğine dair Allah’ın emrini bulsun). | |
| 53: Hayır, (onlara bu istedikleri verilmez), hakikat şu ki, onlar ahiretten korkmazlar. | |
| 54: Hayır, zannettikleri gibi değil, Muhakkak O Kur’an (Allah’dan) bir öğüddür. | |
| 55: Artık dileyen kimse ondan öğüd alır. | |
| 56: Bununla beraber Allah dilemeyince öğüd almazlar; koruyacak da O’dur, bağışlayacak da O... | |