| Elmalılı Hamdi Yazır Meali |
|
| 1: Nun ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için | |
| 2: Sen rabbının ni'meti ile, mecnun değilsin | |
| 3: Ve tükenmez bir ecir var muhakkak senin için | |
| 4: Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin | |
| 5: Yakında göreceksin ve görecekler | |
| 6: Hanginizde imiş o fitne, o cünun? | |
| 7: Şübhesiz rabbındır en bilen yolundan sapanı, yine odur en bilen hidayete irenleri. | |
| 8: O halde tanıma o yalan diyenleri | |
| 9: Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakıt müdahene edeceklerdi | |
| 10: Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz | |
| 11: Gammaz, koğuculukla gezer | |
| 12: Hayır engeli, mütecâviz, vebâl yüklü | |
| 13: zobu, sonra da dakma (zenîm) | |
| 14: Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye | |
| 15: Karşısında âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi | |
| 16: Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. | |
| 17: Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir. O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi. | |
| 18: Bir istisna da yapmıyorlardı | |
| 19: Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı | |
| 20: Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti | |
| 21: Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler | |
| 22: Haydin kesecekseniz harsinize irkence koşun dediler. | |
| 23: Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı: | |
| 24: Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı | |
| 25: Sırf bir men'a güçleri yeterek erkenden gittiler. | |
| 26: Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz | |
| 27: Yok biz mahrum edilmişiz | |
| 28: Ortancaları (en mu'tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz | |
| 29: Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz | |
| 30: Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı | |
| 31: Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız | |
| 32: Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz | |
| 33: İşte böyledir azâb ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi. | |
| 34: Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na'îm Cennetleri. | |
| 35: Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız? | |
| 36: Ne oluyorsunuz? Ne bicim hukmediyorsunuz? | |
| 37: Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz | |
| 38: Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye? | |
| 39: Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var; Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye? | |
| 40: Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi? | |
| 41: Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler. | |
| 42: O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da'vet edilirler o vakıt güçleri yetmez. | |
| 43: Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken da'vet olunuyorlardı. | |
| 44: O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemiyecekleri cihetten yuvarlarız. | |
| 45: Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü fendim sağlamdır. | |
| 46: Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da mı cereme vermekten ezilmişler? | |
| 47: Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar? | |
| 48: O halde sabret rabbının hukmüne de sahib-i hut gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti. | |
| 49: Rabbından bir ni'met yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı. | |
| 50: Fakat rabbı onu ıstıfa buyurdu da salihînden kıldı. | |
| 51: Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar. | |
| 52: Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için | |