| Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali |
|
| 1: Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun. | |
| 2: Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin. | |
| 3: Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var. | |
| 4: Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. | |
| 5: Sen de göreceksin, onlar da görecek. | |
| 6: Hanginizde imiş o fitne ve cinnet. | |
| 7: Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O'dur. | |
| 8: O halde, yalanlayıcılara itaat etme. | |
| 9: Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar. | |
| 10: Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık, | |
| 11: Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren, | |
| 12: Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr, | |
| 13: Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı, | |
| 14: Mal ve oğulları var diye (böyle davranır). | |
| 15: Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: «Eskilerin masalları» der. | |
| 16: Yakında biz onu hortumunun (burnunun) üzerinden damgalayacağız. | |
| 17: Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. | |
| 18: İstisna da etmiyorlardı («inşaallah» demiyorlardı). | |
| 19: Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da, | |
| 20: Bahçe simsiyah kesiliverdi. | |
| 21: Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler: | |
| 22: «Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin» diye. | |
| 23: Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı. | |
| 24: «Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın» diyorlardı. | |
| 25: (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler. | |
| 26: Fakat bahçeyi gördüklerinde: «Biz herhalde yanlış gelmişiz» dediler . | |
| 27: «Yok, biz mahrum edilmişiz.» (dediler). | |
| 28: İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: «Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?» | |
| 29: «Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz.» (dediler). | |
| 30: Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar. | |
| 31: Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız. | |
| 32: Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız. | |
| 33: İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi. | |
| 34: Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır. | |
| 35: Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç? | |
| 36: Ne oluyorsunuz? Ne biçim hükmediyorsunuz? | |
| 37: Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz? | |
| 38: O kitapta, «beğendiğiniz her şey sizindir» diye mi yazılı? | |
| 39: Yoksa, «ne hükmederseniz mutlaka sizindir» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? | |
| 40: Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi? | |
| 41: Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler. | |
| 42: O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler. | |
| 43: Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı. | |
| 44: Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız. | |
| 45: Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır. | |
| 46: Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar? | |
| 47: Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar? | |
| 48: Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti. | |
| 49: Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. | |
| 50: Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı. | |
| 51: O kafirler Kur'ân'ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar «o bir deli» diyorlar. | |
| 52: Halbuki o âlemler için bir öğüttür. | |