| Gültekin Onan Meali |
|
| 1: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. | |
| 2: Sen, rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin. | |
| 3: Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. | |
| 4: Ve kuşkusuz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. | |
| 5: Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. | |
| 6: Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup çıldırdığını'. | |
| 7: Elbette senin rabbin, kimin kendi yolundan şaşırıp saptığını daha iyi bilendir; ve kimin hidayete erdiğini de daha iyi bilendir. | |
| 8: Şu halde yalanlayanlara itaat etme. | |
| 9: Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp uzlaşacaklardı. | |
| 10: Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, | |
| 11: Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), | |
| 12: Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, alabildiğince günahkar, | |
| 13: Zorba, saygısız, sonra da kulağı kesik, | |
| 14: Mal (servet) ve çocuklar sahibi oldu diye, | |
| 15: Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: "(Bunlar) Eskilerin uydurma masallarıdır" diyen. | |
| 16: Yakında biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. | |
| 17: Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi. | |
| 18: (Bu konuda) Hiçbir istisna yapmıyorlardı. | |
| 19: Fakat onlar, uyuyorlarken, rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi. | |
| 20: Sonunda (bahçe) kökünden kuruyup kapkara kesildi. | |
| 21: Nihayet sabah vakti birbirlerine seslendiler. | |
| 22: "Eğer ürününüzü devşirecekseniz erkence kalkıp çıkın." | |
| 23: Derken, aralarında fısıldaşarak çıkıp gittiler: | |
| 24: "Bugün sakın oraya hiçbir yoksul girip de karşınıza çıkmasın." | |
| 25: (Yoksulları) Engellemeye güçleri yetebilirmiş gibi erkenden gittiler. | |
| 26: Ama onu görünce: "Muhakkak biz (gideceğimiz yeri) şaşırmışız" dediler. | |
| 27: "Hayır, biz (her şeyden ve bütün servetimizden) yoksun bırakıldık." | |
| 28: (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Tanrı'yı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?" | |
| 29: Dediler ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." | |
| 30: Şimdi birbirlerine karşı kendilerini kınamaya başladılar. | |
| 31: "Yazıklar bize, gerçekten bizler azgınmışız" dediler. | |
| 32: "Belki rabbimiz, onun yerine daha hayırlısını verir; şüphesiz biz, yalnızca rabbimize rağbet eden kimseleriz." | |
| 33: İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise, muhakkak çok daha büyüktür; bir bilseler. | |
| 34: Doğrusu, muttaki olanlar için rableri katında nimetlerle donatılmış cennetler vardır. | |
| 35: Öyleyse, müslümanları suçlu günahkar olanlar gibi (eşit) kılar mıyız? | |
| 36: Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 37: Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? | |
| 38: İçinde, neyi seçip beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. | |
| 39: Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. | |
| 40: Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak?" | |
| 41: Yoksa onların ortakları mı var? Şu halde eğer doğru sözlü kimselerse, ortaklarını getirsinler. | |
| 42: Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. | |
| 43: Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. | |
| 44: Artık bu sözü yalan sayanı sen bana bırak. Biz onları, bilmeyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız. | |
| 45: Ben, onlara süre tanıyorum. Elbette benim düzenim (cezalandırmam) sapasağlamdır. | |
| 46: Sen, onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, onlar, haksız bir borçtan dolayı ağır bir yük altında kalmışlar? | |
| 47: Yoksa gayb (görünmeyenin bilgisi) onların yanında mıdır ki, kendileri yazıp duruyorlar? | |
| 48: Şimdi sen, rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (rabbine) çağrıda bulunmuştu. | |
| 49: Eğer rabbinden bir nimet ona ulaşmasaydı, mutlaka yerilmiş ve çıplak bir durumda (karaya) atılmış olacaktı. | |
| 50: Fakat rabbi onu seçti ve onu salih olanlardan kıldı. | |
| 51: O küfredenler zikri (Kuran'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. | |
| 52: Oysa o (Kuran), alemlere bir zikr (öğüt, hatırlatma, hüküm ve üstün bir şeref)den başka bir şey değildir. | |