| Ömer Öngüt Meali |
|
| 1: Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun! | |
| 2: Resulüm! Andolsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde mecnun (deli) değilsin. | |
| 3: Senin için tükenmeyen bir mükâfat var. | |
| 4: Ve sen hiç şüphesiz ki büyük bir ahlâka sahipsin. | |
| 5: Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler. | |
| 6: Hanginizin aklından zoru olduğunu. | |
| 7: Doğrusu senin Rabbin, yolundan sapanları çok iyi bilir. Hidayete erip doğru yolda olanları da O çok iyi bilir. | |
| 8: O halde (hakikatı) yalan sayanlara boyun eğme! | |
| 9: Onlar senin yumuşak ve müsamahalı davranmanı isterler ki, kendileri de sana yumuşak davransınlar. | |
| 10: Resulüm! Sakın itaat (ve iltifat) etme, alabildiğine yemin eden aşağılığa. | |
| 11: Daima kusur arayıp kınayana, söz götürüp getirene. | |
| 12: İyiliği engelleyen, haddi aşan günahkâra. | |
| 13: Kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine. | |
| 14: Çok mal ve oğulları var diye. | |
| 15: Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masallarıdır!" der. | |
| 16: Biz yakında onun burnuna damga vurup işaretleyeceğiz. | |
| 17: Biz vaktiyle bahçe sahiplerine belâ verdiğimiz gibi, bunlara da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi. | |
| 18: Bir istisna da yapmıyorlardı. | |
| 19: Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir âfet bahçeyi sarıverdi. | |
| 20: Bahçe kapkara kesildi. | |
| 21: Sabah olurken birbirine seslendiler: | |
| 22: "Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" | |
| 23: Derken fısıldaşa fısıldaşa yola koyuldular: | |
| 24: "Aman, bugün orada hiçbir yoksul yanımıza sokulmasın!" | |
| 25: (Yoksullara yardım etmeye) güçleri yettiği halde, böyle konuşarak erkenden gittiler. | |
| 26: Fakat bahçeyi gördüklerinde: "Herhalde biz yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler. | |
| 27: "Yok yok! Doğrusu biz mahrum bırakılmışız. " | |
| 28: İnsaflıları şöyle dedi: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" | |
| 29: "Rabbimizi tesbih ederiz. Doğrusu biz zâlimlermişiz. " dediler. | |
| 30: Dönüp kabahati birbirine yüklemeye başladılar. | |
| 31: Şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz. " | |
| 32: "Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Biz sadece Rabbimize rağbet edip gönül bağlayanlardanız. " | |
| 33: İşte azap böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilmiş olsalardı! | |
| 34: Şu da muhakkak ki, takvâ sahipleri için Rableri katında Naîm cennetleri vardır. | |
| 35: Teslimiyet gösterenleri biz suçlular gibi tutar mıyız hiç? | |
| 36: Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz? | |
| 37: Yoksa size âit bir kitap var da ondan mı okuyorsunuz? | |
| 38: O kitapta: "Beğendiğiniz her şey sizindir. " diye mi yazılı? | |
| 39: Yoksa: "Ne hükmederseniz mutlaka sizindir. " diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var? | |
| 40: Sor bakalım onlara, hangisi bunu üzerine alıyor? | |
| 41: Yoksa onların ortakları mı var? Sözlerinde doğru iseler, hadi ortaklarını da getirsinler! | |
| 42: O gün baldırlar açılır ve secdeye dâvet edilirler, fakat güç getiremezler. | |
| 43: Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet bürür. Halbuki onlar sapasağlam iken de secde etmeye dâvet ediliyorlardı. | |
| 44: Bu sözü yalan sayanlarla beni başbaşa bırak! Biz onları bilmeyecekleri bir cihetten derece derece azaba yaklaştıracağız. | |
| 45: Ben onlara mühlet veriyorum. Şüphe yok ki, benim tuzağım metindir. | |
| 46: Resulüm! Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden ağır bir borç altında mı kalıyorlar? | |
| 47: Yoksa gayb (bilgisi) onların yanında da onlar mı yazıyorlar? | |
| 48: Resulüm! Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle! Balığın arkadaşı Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. | |
| 49: Şayet Rabbinden ona bir lütuf nimeti erişmemiş olsaydı, kınanmış olarak sahile atılacaktı. | |
| 50: Fakat Rabbi onu seçti ve onu sâlihlerden kıldı. | |
| 51: O kâfirler Zikr'i işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi ve: "O bir delidir. " diyorlardı. | |
| 52: Halbuki o Kur'an âlemler için bir öğüttür. | |