| Hasan Basri Çantay Meali |
|
| 1: Andolsun (Allahın emirlerini haamilen) birbiri ardınca (yahud şer'-u akle uygun şeylerle ve iyiliklerle) gönderilib de, | |
| 2: (o emirlere) sert (ve çâlâk) rüzgârlar gibi hemen (imtisâle) koşan, | |
| 3: (şeriatın hükümlerini yer yüzünde) iyiden iyi yayan, | |
| 4: bu suretle (hak ile baatılı) tam ma'nâsiyle ayırd etmiye vaasıta olan, | |
| 5: (5-6) kötülüğü imhaa ye, azâb ile tehdide çalışan peygamberlere vahyi getiren (melek) lere, | |
| 7: Ki size va'd (ve tehdîd) edilegelen şeyler behemehal vaaki (olacak) dır, | |
| 8: yıldızlar (ın ışığı) söndürüldüğü zaman, | |
| 9: gök (yüzü) yarıldığı zaman, | |
| 10: dağlar (yerinden koparılıb) savurulduğu zaman, | |
| 11: peygamberlerin muayyen vakti geldiği zaman, | |
| 12: (bu vakit) hangi güne gecikdirilmişdi? | |
| 13: (Her şey'i) ayırd edib hukûm verme gününe. | |
| 14: Bu ayırd etme gününü (n ehemmiyyetini) sana hangi şey bildirdi? | |
| 15: (Bunu) yalan sayanların o gün vay haline! | |
| 16: Biz öncekileri (bu tekzîblerinden dolayı) helak etmedik mi? | |
| 17: Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız. | |
| 18: Biz günahkârlara böyle yaparız. | |
| 19: (Allahın âyetlerini ve peygamberlerini) yalan sayanların o gün vay haaline! | |
| 20: Biz, sizi hakıyr bir sudan yaratmadık mı? | |
| 21: Onu sağlam bir yerde tutub da, | |
| 22: ma'lûm bir vaktâ kadar. | |
| 23: İşte biz (bunu) kudretimizle yapdık. Demek (biz) ne güzel kaadirler (iz)! | |
| 24: (Kudretimizi) yalan sayanların vay o gün haaline! | |
| 25: Biz, yeri bir toplantı yeri yapmadık mı? | |
| 26: Dirilere de, ölülere de. | |
| 27: Orada sabit sabit, yüce yüce (dağlar) vücûde getirmedik mi? Size tatlı bir su da içirmedik mi? | |
| 28: (Bu gibi ni'metleri) yalan sayanlarını o gün vay haaline! | |
| 29: (O kâfirlere şöyle denilecek:) «(Haydi) o yalan diyegeldiğiniz şey'e (azaba) gidin». | |
| 30: «Haydi (cehennemin) üç kola (ayrılmış) (duman) gölgesine gidin». | |
| 31: (Ki o), gölgelendirici değildir. (Onları) alevden de korumaz. | |
| 32: Çünkü o (ateş) öyle kıvılcım atar ki herbiri sanki bir saraydır. | |
| 33: Herbiri sanki sarı sarı erkek develerdir. | |
| 34: Yalan sayanların vay o gün haaline! | |
| 35: Bu, (hepsinin) dillerinin tutulacağı bir gündür. | |
| 36: Onlara izin de verilmeyecek ki özür dilesinler. | |
| 37: (Bu günü) yalan sayanların o gün vay haaline! | |
| 38: Bu, ayırd etme ve hukûm verme günüdür. Sizi de, evvelki (ümmet) leri de (bir arada) toplamışızdır. | |
| 39: Eğer bir hıyleniz varsa hemen bu hileyi bana yapın! | |
| 40: (Ba'si) yalan sayanların o gün vay haaline! | |
| 41: (41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler. | |
| 43: (Şöyle denilir): «İşlemiş olduğunuz (iyi) amel (ve hareketlere mukaabil afiyetle yeyin, için». | |
| 44: «Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız». | |
| 45: (Cenneti) yalan sayanların o gün vay haline! | |
| 46: (Ey kâfirler, dünyâda) yeyin, biraz fâidelenin! Şübhesiz ki siz günahkârlarsınız. | |
| 47: (Ebedî nimeti) yalan sayanların vay o gün haaline! | |
| 48: Onlara «(Allahın huzuurunda) eğilin» denildiği zaman eğilmezler. | |
| 49: (Emr-ü nehyi) yalan sayanların o gün vay haaline! | |
| 50: Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar onlar? | |