| Hayrat Neşriyat Meali | 	
	  |  
 | 1: (1-2) Yemîn olsun (emirlerle) birbiri ardınca gönderilenlere (o mürselât’a) ve şiddetli bir şekilde estikçe esen (geçip giden melek)lere! | 	  |  
 | 3: Ve (o emirleri) yaydıkça yayanlara! | 	  |  
 | 4: Artık (hak ile bâtılı) ayırdıkça ayıranlara! | 	  |  
 | 5: (5-6) Hem (tevbe edenleri) ma'zur kılmak veya (günah işleyenleri) korkutmak için(peygamberlere) zikir (vahiy) bırakanlara! | 	  |  
 | 7: Şübhesiz ki va'd olunup durduğunuz (o kıyâmet) mutlaka vâki' (olacak)tır. | 	  |  
 | 8: (8-11) Nihâyet yıldızlar söndürüldüğü zaman, gök yarıldığı zaman, dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, peygamberlere (ümmetleri hakkında şâhidlik etmeleri için) vakit belirlendiği zaman! | 	  |  
 | 12: (Denilir ki:) '(Bu şâhidlik) hangi güne ertelendi?' | 	  |  
 | 13: (Mahlûkatın arasını) ayırma (hüküm verme) gününe! | 	  |  
 | 14: O ayırma gününü sana ne bildirdi? | 	  |  
 | 15: Yalanlayanların o gün vay hâline! | 	  |  
 | 16: Biz önceki (kâfir)leri (isyanları sebebiyle) helâk etmedik mi? | 	  |  
 | 17: Sonra geridekileri onların peşine takarız. | 	  |  
 | 18: İşte o günahkârlara, böyle yaparız! | 	  |  
 | 20: (Ey insanlar!) Sizi hakir bir sudan yaratmadık mı? | 	  |  
 | 21: (21-22) Sonra onu belli bir zamâna kadar sağlam bir yerde (rahimde yerleşik) kıldık. | 	  |  
 | 23: Artık (bunu) kudretimizle yaptık; işte (biz) ne güzel güç yetirenler(iz)! | 	  |  
 | 25: (25-26) (Biz,) arzı hayat sâhiblerine de ölülere de bir toplanma yeri yapmadık mı? | 	  |  
 | 27: Orada yüksek, sâbit dağlar meydana getirmedik mi? Hem size tatlı bir su içirmedik mi? | 	  |  
 | 29: (Ki o gün kâfirlere şöyle denilir:) 'Kendisini, yalanlamakta olduğunuz (azâb)a gidin!' | 	  |  
 | 30: '(Haydi!) Üç çatallı bir gölgeye (Cehennemin dumanına) gidin!' | 	  |  
 | 31: (O,) ne gölgelendiricidir ne de alevden korur. | 	  |  
 | 32: Çünki o (Cehennem), saray gibi (büyük) kıvılcımlar saçar. | 	  |  
 | 33: Sanki o (sıçrayan kıvılcımlar, peşpeşe gelen) sarı develer gibidir. | 	  |  
 | 35: Bu, (onların artık) konuşamayacakları bir gündür! | 	  |  
 | 36: Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler! | 	  |  
 | 38: (Onlara şöyle denilir:) 'Bu, (hak ile bâtılın) ayırma (hüküm verme) günüdür! Sizi ve (sizden) öncekileri bir araya getirdik.' | 	  |  
 | 39: 'Artık (azabdan kurtulmak için) bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!' | 	  |  
 | 41: (41-42) Şübhesiz ki takvâ sâhibleri (ise, o gün) gölgelerde ve pınar başlarında, canlarının çekmekte olduğu meyveler arasındadırlar. | 	  |  
 | 43: (Onlara şöyle denilir:) 'İşleyegeldiğiniz (sâlih) ameller sebebiyle (bir mükâfât olarak), âfiyetle yiyin, için!' | 	  |  
 | 44: İşte biz, iyilik edenleri böyle mükâfâtlandırırız. | 	  |  
 | 46: (Ey kâfirler! Siz de dünyada) az bir müddet yiyin, faydalanın! Çünki siz günahkârlarsınız. | 	  |  
 | 48: Hem onlara: 'Rükû' edin!' denildiği zaman, rükû' etmezler. | 	  |  
 | 50: (Onlar) artık bundan (Kur’ân’dan) sonra hangi söze inanacaklar? | 	  |