| Hasan Basri Çantay Meali |
|
| 1: Kıyamet kopduğu zaman, | |
| 2: (hiçbir nefs) onun vukuunda (Allaha karşı artık) yalancı değildir. | |
| 3: O, (kimini) alçaltıcı, (kimini) yükselticidir. | |
| 4: O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmışdır, | |
| 5: dağlar didik didik parçalanmışdır, | |
| 6: derken (hepsi de) dağılmış, toz haaline gelmişdir. | |
| 7: Siz de (kıyâmetde) üç sınıf olmuşsunuzdur. | |
| 8: Sağcılar (a gelince:) O sağcılar ne (mutlu) durlar! | |
| 9: Solcular (a gelince:) O solcular ne (bedbaht) dırlar! | |
| 10: Hayır yarışlarında tâ öne geçib kazananlar (a gelince:) onlar (orada da) öncüdürler. | |
| 11: İşte onlar (Allaha) en çok yaklaşdırılmış olanlardır. | |
| 12: Naıym cennetlerinde (dirler). | |
| 13: Bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden, | |
| 14: biraz (ı) da sonrakilerdendir. | |
| 15: (Onlar) cevherlerle örülmüş tahtlar üzerindedirler, | |
| 16: Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak. | |
| 17: Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar, | |
| 18: «Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle. | |
| 19: Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez. | |
| 20: Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler), | |
| 21: İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar). | |
| 22: (Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır), | |
| 23: saklı inci timsâlleri gibi. | |
| 24: (Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır). | |
| 25: Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler. | |
| 26: Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir. | |
| 27: Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır! | |
| 28: Dikensiz kiraz, | |
| 29: meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı, | |
| 30: yayılmış (daimî) gölge (ler), | |
| 31: dâima akan su (lar), | |
| 32: (32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında, | |
| 34: ve (kadri) yükseltilmiş döşeklerdedirler. | |
| 35: Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da, | |
| 36: (36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık, | |
| 38: sağcılar için. | |
| 39: (Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden, | |
| 40: bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir. | |
| 41: Solcular: (Onlar) ne solculardır! | |
| 42: (Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su, | |
| 43: ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler. | |
| 44: Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir. | |
| 45: Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler. | |
| 46: O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi. | |
| 47: Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi. | |
| 48: «Evvelce geçmiş atalarımız da mı?» | |
| 49: Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler, | |
| 50: ma'lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır». | |
| 51: Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler, | |
| 52: Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz, | |
| 53: Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız, | |
| 54: üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz. | |
| 55: (O suretle ki) susamış develerin içişi gibi içeceklersiniz. | |
| 56: İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur! | |
| 57: Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz? | |
| 58: (Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin. | |
| 59: Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz? | |
| 60: (60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz. | |
| 62: Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz? | |
| 63: Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin. | |
| 64: Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz? | |
| 65: Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız. | |
| 66: (Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır». | |
| 67: «Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız». | |
| 68: Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana. | |
| 69: Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz? | |
| 70: Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz? | |
| 71: Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin. | |
| 72: Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz? | |
| 73: Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık. | |
| 74: O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et. | |
| 75: Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum. | |
| 76: ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır, | |
| 77: muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'andır, | |
| 78: ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır. | |
| 79: Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez. | |
| 80: (O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir. | |
| 81: Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz? | |
| 82: Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız? | |
| 83: Hele (can) boğaza gelince, | |
| 84: o vakit siz görürsünüz! | |
| 85: Biz ona sizden yakınız. Fakat görmezsiniz. | |
| 86: İşte madem ki (tekrar dirilerek) ceza görmeyecekmişsiniz, | |
| 87: Onu (tâ boğazınıza gelince cesedinize) geri çevirseniz a! Eğer (iddianızda) saadıklarsanız... | |
| 88: Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise, | |
| 89: artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur). | |
| 90: Eğer sağcılardan ise, | |
| 91: Artık sağcılardan selâm sana! | |
| 92: Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa, | |
| 93: işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet! | |
| 94: ve cehenneme bir atılış. | |
| 95: Şübhesiz ki bu elbette kat'î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir. | |
| 96: Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et. | |