| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: Gerçek olan kıyâmet. | |
| 2: Nedir gerçek olan kıyâmet? | |
| 3: Ve nedir bildiren sana ki nedir gerçek kıyâmet? | |
| 4: Yalanladı Semûd ve Âd, insanların başına kopan, akıllarını dağıtan kıyâmeti. | |
| 5: Derken Semûd, helâk edildi taşkınlığıyla. | |
| 6: Ve ama Âd, helâk edildi müthiş bir ses çıkaran, yıkıp götüren, silip süpüren soğuk bir kasırgayla. | |
| 7: Onu, yedi gece ve sekiz gün, birbiri ardınca mûsâllat etti onlara, o topluluğa baksaydın görürdün ki bu kadar zamân içinde yıkılıvermişler yerlere, sanki içleri kof hurma kütükleriymiş onlar. | |
| 8: Artık görebilir misin, var mı onlardan kalanlar? | |
| 9: Ve Firavun ve ondan önce şehirleri altüst olanlar da suçlar işlemişlerdi. | |
| 10: Derken Rablerinin peygamberine isyân etmişlerdi de onları gittikçe artan bir azapla helâk etmişti. | |
| 11: Şüphe yok ki akıp giden gemide taşıdık sizi sular köpürüp coşunca. | |
| 12: Bu, size bir öğüt ve ibret olsun ve belleyip unutmayan kulaklarda kalsın diye. | |
| 13: Sûra bir kerecik üfürülünce. | |
| 14: Ve yeryüzü ve dağlar, bir kerecik birbirlerine çarpıp dağılınca. | |
| 15: İşte o gün ansızın kopacak kıyâmet kopar. | |
| 16: Ve gök yarılır, o gün bitkin bir hâle gelir. | |
| 17: Melekler, etrafında toplanırlar ve Rabbinin arşını o gün, onların üstünde, sekiz melek taşır. | |
| 18: O gün ahvâliniz öylesine meydana çıkarılır ki hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. | |
| 19: Derken kimin kitabı, sağ yanından verilirse artık der ki: Gelin, işte okuyun kitabımı. | |
| 20: Zâten ben biliyordum ki kıyâmet günü kavuşacağım hesâbıma. | |
| 21: Artık o, razı olduğu bir yaşayış, bir zevk içindedir. | |
| 22: Yüce cennettedir. | |
| 23: Meyveleri pek yakındır. | |
| 24: Yiyin için, âfiyetler olsun, geçmiş günlerdeki yaptıklarınızın karşılığı olarak. | |
| 25: Ve ama kimin kitabı, sol yanından verilirse artık der ki: Keşke verilmeseydi kitabım. | |
| 26: Ve keşke bilmeseydim, nedir hesabım. | |
| 27: Keşke ölümle olup bitseydi her işim. | |
| 28: Bir fayda vermedi bana mallarım. | |
| 29: Helâk olup gitti gücüm, kuvvetim. | |
| 30: Tutun onu da zincirle bağlayın. | |
| 31: Sonra koca cehenneme atın. | |
| 32: Sonra da onu, boyu yetmiş zirâ, bir zincire vurun. | |
| 33: Şüphe yok ki o, pek ulu Allah'a inanmazdı. | |
| 34: Ve yoksulun yiyeceğine bakmazdı. | |
| 35: Artık bugün, ona, burada bir dost yok. | |
| 36: Ve irinden başka bir yemek de yok. | |
| 37: Onu da ancak suçlular yer. | |
| 38: Artık iş, sizin sandığınız gibi değil, andolsun gördüğünüze. | |
| 39: Ve görmediğinize. | |
| 40: Şüphe yok ki bu, kerem sâhibi bir elçinin sözü elbet. | |
| 41: Ve bu, şâir sözü değil, ne de az inanırsınız. | |
| 42: Ve kâhin sözü de değil, ne de az düşünürsünüz. | |
| 43: Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. | |
| 44: Ve eğer bize isnâd ederek bâzı lâflar etseydi. | |
| 45: Elbette onu kudretimizle alırdık. | |
| 46: Sonra da elbette şah damarını çeker koparırdık. | |
| 47: Artık buna mâni olamazdı sizden hiçbir kimsecik. | |
| 48: Ve şüphe yok ki Kur'ân, çekinenlere öğüttür. | |
| 49: Ve şüphe yok ki biz, elbette biliriz, sizden, yalanlayanlar vardır. | |
| 50: Ve şüphe yok ki Kur'ân, kâfirlere âdetâ bir hasrettir. | |
| 51: Ve şüphe yok ki o, elbette gerçeğin ta kendisidir. | |
| 52: Artık pek ulu Rabbinin adını anarak tenzîh et onu. | |