| Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
| 1: el-Hâkka/geleceği kuşkusuz olan şey! | |
| 2: Nedir o hâkka? | |
| 3: O hâkkanın niteliğini sana bildiren nedir? | |
| 4: Semûd ve Âd kâriayı/başa çarpan olayı yalanlamıştı. | |
| 5: Bunun üzerine Semûd, bir doğal felaket ile helâk edildi. | |
| 6: Âd ise gürleyen sesle gelen rüzgârlı bir fırtınayla mahvedildi. | |
| 7: Onu, onların üzerine yedi gece, sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere serilmiş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler. | |
| 8: Onlardan geri kalan birşey görüyor musun? | |
| 9: Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentlerde aynı hataya vücut verdiler. | |
| 10: Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalayışla yakaladı. | |
| 11: Su azıp köpürdüğünde, biz sizi o akıp gidende taşıdık, | |
| 12: Ki onu size bir hatırlatıcı/düşündürücü yapalım ve kavrayabilen kulak kavrasın. | |
| 13: Sûra bir üfleyişle üflendiğinde, | |
| 14: Yer ve dağlar yükletilip birbirine bir çarpılışla parça parça edildiğinde, | |
| 15: İşte o gün, olması gereken olmuştur. | |
| 16: Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır. | |
| 17: Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır. | |
| 18: O gün arz olunursunuz; hiçbir saklınız, gizliniz kalmaz. | |
| 19: Öz kitabı sağından verilen: "İşte kitabım, okuyun!" der. | |
| 20: "Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten." | |
| 21: Artık o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir. | |
| 22: Yüksek bir bahçe içindedir. | |
| 23: Devşirilmesi kolaydır onun. | |
| 24: Geçmiş günlerde sunduklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için. | |
| 25: Öz kitabı sol taraftan verilene gelince o şöyle der: "Ah, ne olurdu, bana kitabım verilmeseydi!" | |
| 26: "Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsaydım." | |
| 27: "Ah, ne olurdu, iş bitmiş olsaydı!" | |
| 28: "Hiçbir işime yaramadı malım." | |
| 29: "Sökülüp gitti benden saltanatım." | |
| 30: "Tutun onu, derhal bağlayın onu!" | |
| 31: "Sonra cehenneme sallayın onu!" | |
| 32: "Sonra, boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu!" | |
| 33: "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu." | |
| 34: "Yoksulu doyurmaya özendirmiyordu." | |
| 35: "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur." | |
| 36: "Yıkananların atık sularından başka yemek de yoktur." | |
| 37: "Ki o atık suyu sadece günahkârlar yer." | |
| 38: Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize, | |
| 39: Ve görmediklerinize! | |
| 40: Ki o, çok soylu bir elçinin sözüdür. | |
| 41: Bir şairin sözü değildir o. Ne kadar da az inanıyorsunuz? | |
| 42: Bir kâhinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz? | |
| 43: Âlemlerin Rabbi'nden bir indiriştir o. | |
| 44: Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, | |
| 45: Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. | |
| 46: Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik. | |
| 47: Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. | |
| 48: Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür. | |
| 49: Ve biz, içinizden onu yalanlayanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz. | |
| 50: Ve o, küfre sapanlar için tam bir hasrettir. | |
| 51: Ve o, kesin bilginin tam gerçeğidir. | |
| 52: Hadi artık, yüce Rabbinin adını tespih et! | |