| Hasan Basri Çantay Meali | 	
	  |  
 | 1: Haa Mîm.  | 	  |  
 | 2: (Halâl ile haraamı ve sâir hükümleri)açıkça bildiren (bu) kitaba yemîn ederim ki,  | 	  |  
 | 3: Hakıykat, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçek, biz (onunla kâfirlerin uğrayacakları azâbı) haber vericileriz.  | 	  |  
 | 4: (4-5-6) (O, bir gecedir ki) her hikmetli iş, nezdimizden bir emr ile, o zaman ayrılır. Hakıykat, biz Rabbinden bir (eser-i) rahmet olarak (peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki O, hakkıyle işidenin, (her şey'i) kemâliyle bilenin ta kendisidir.  | 	  |  
 | 7: (Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbinden (bir eser-i rahmet olarak). Eğer (buna) iyice inanıcılar iseniz (o halde Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemin Onun peygamberi oldu ğuna da îman etmelisiniz).  | 	  |  
 | 8: Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Hem diriltir, hem öldürür O, Sizin de, geçmiş atalarınızın da Rabbi (O) dur.  | 	  |  
 | 9: Hayır, onlar (tekrar dirilmekden) şübhe içindedirler. (Bununla} eğlenirler.  | 	  |  
 | 10: O halde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habîbim).  | 	  |  
 | 11: (Öyle bir duman ki bütün) insanları saracakdır o. «Bu, pek yaman bir azâb» (diyecekler).  | 	  |  
 | 12: «Ey Rabbimiz, bizden bu azâbı açıb kaldır. Çünkü biz îman edeceğiz».  | 	  |  
 | 13: Onlar için düşünüb ibret almak nerede? Kendilerine (hakıykatleri) açıklayan bir peygamber geldiği halde.  | 	  |  
 | 14: Yine ondan yüz çevirdiler. (Ona kimi) «bir öğretilmiş», (kimi) «bir mecnun» dediler.  | 	  |  
 | 15: Biz bu (duman) azâbı (nı) biraz açıp kaldıracağız. (Fakat) siz, şübhe yok ki, tekrar dönücülersiniz.  | 	  |  
 | 16: Çok büyük bir şiddet ve satvetle (kendilerini) çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız.  | 	  |  
 | 17: Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir'avn kavmini de imtihan etdik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişdi,  | 	  |  
 | 18: «Bana Allahın kullarını teslîm edin. Çünkü ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim» diye.  | 	  |  
 | 19: «Ve Allaha karşı yücelik taslamayın. Zira ben size apaçık bir bürhan getiriyorum» diye (söylemişdi).  | 	  |  
 | 20: «Şübhesiz ki ben, beni taşlamanızdan, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz (olan Allah) a sığındım».  | 	  |  
 | 21: «Eğer bana îman etmezseniz (bari) benden uzaklaşıb çekilin» (demişdi).  | 	  |  
 | 22: Nihayet Rabbine «Bunlar hakıykat günahkârlar güruhudur» diye düâ etdi.  | 	  |  
 | 23: (Cenâb-ı Hak da) «Öyleyse kullarımı geceleyin götür. (Fakat) muhakkak siz ta'kib olunacaksınız» (buyurdu).  | 	  |  
 | 24: «Denizi (sen ve ashaabın selâmetle geçdikden sonra) durgun ve açık bırak. Çünkü onlar boğul (mıya mahkûm ol) muş bir ordudur».  | 	  |  
 | 25: (25-26-27) Onlar bağlardan, pınarlardan, ekinlerden (süslü mahfellerden, güzel konaklardan, içinde nâz ve naıym ile yaşadıkları ihtişam (lar) dan neler, (nice şeyler) bırakdılar.  | 	  |  
 | 28: İşte (emir) böyledir. Biz (bütün) bunları başka başka kavmler) e mîras verdik.  | 	  |  
 | 29: Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı. Onlara (aman ve) mühlet verilmedi.  | 	  |  
 | 30: (30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.  | 	  |  
 | 32: Andolsun ki biz onlara — (hallerini) bilerek — (zamanlarındaki) âlemlerin üstünde bir imtiyaz vermişdik.  | 	  |  
 | 33: Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik.  | 	  |  
 | 34: (34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».  | 	  |  
 | 36: «Eğer (da'vaanızda) doğrucular iseniz şimdi atalarımızı (dirilterek) getirin».  | 	  |  
 | 37: Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ve onlardan evvelki (ümmet) ler mi? Biz onları bile helak etdik. Çünkü onlar da günahkârdılar.  | 	  |  
 | 38: Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık.  | 	  |  
 | 39: Biz bunları hakkın ikaamesine sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmadık. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.  | 	  |  
 | 40: Şübhe yok ki o ayırd etme günü onların, topunun (va'd ve ta'yîn edilmiş) yakıtlarıdır.  | 	  |  
 | 41: O gün yâr bile yârine, hiçbir şeyle, fâide vermez. Onlara (başka suretle) yardım da edilmez.  | 	  |  
 | 42: Allahın esirgediği kimseler böyle değil. Çünkü O, bizzat kâfirlerden intikaam almıya hakkıyle kaadir, (mü'minleri) çok esirgeyicidir.  | 	  |  
 | 43: Şübhesiz o zakkum ağacı,  | 	  |  
 | 44: günaha düşkün olanın yemeğidir.  | 	  |  
 | 45: (45-46) (O), sıcak suyun kaynadığı gibi karınlar içinde kaynayacak erimiş ma'den (ler) gibidir.  | 	  |  
 | 47: (Zebanilere:) «Tutun onu da, (denilir), sürükleyerek cehennemin ta ortasına götürün».  | 	  |  
 | 48: «Sonra tepesinin üstüne o kaynar su azabından dökün».  | 	  |  
 | 49: Tat (o azâbı). Çünkü sen, (evet iddiânca) sen çok ulu, çok şerefli idin»!  | 	  |  
 | 50: «Şübhesiz ki bu, (hakkında) şübhe, ve mücâdele edib durduğunuz şeydir».  | 	  |  
 | 51: Müttakıylerse hakıykaten emin bir makamda,  | 	  |  
 | 52: cennetlerde, pınar (baş) lar (ın) dadır.  | 	  |  
 | 53: İnce, nâzik ve kalın (altın işlemeli) ipeklerden, atlaslardan giyecekler, karşı karşıya (gelerek mahabbet edecekler) dir.  | 	  |  
 | 54: İşte (emir) böyledir. Onlara bembeyaz, şahin gözlü hurileri eş yapdık.  | 	  |  
 | 55: Orada emîn emîn (hizmetçilerden) meyvenin her türlüsünü iste (yib getirirler).  | 	  |  
 | 56: Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. (Allah) onları cehennem azabından korumuşdur.  | 	  |  
 | 57: (Bütün bunlar) Rabbinden bir fazl (-u kerem) olarak (verilmişdir). İşte bu, en büyük seâdetin ta kendisidir.  | 	  |  
 | 58: Biz onu, (iyi anlayıb) ibret alsınlar diye, ancak senin dilinle (indirerek) kolaylaşdırdık.  | 	  |  
 | 59: Artık (onların başına inecek azâbı) gözetle. Çünkü onlar (senin felâketini) bekleyicidirler.  | 	  |