| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: Hâ mîm. | |
| 2: Andolsun her şeyi açıklayan Kur'ân'a. | |
| 3: Şüphe yok ki biz onu, kutlu bir gecede indirdik, şüphe yok ki biz, insanları korkuturuz. | |
| 4: O gecede ayrılır, takdîr edilir her hükmolunan iş. | |
| 5: Bir iş ki katımızdan hükmolunur, şüphe yok ki biz göndermişizdir. | |
| 6: Rahmet olarak Rabbinden; şüphe yok ki o, duyar, bilir. | |
| 7: Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin. Adamakıllı inanır, iyice bilirseniz. | |
| 8: Yoktur ondan başka tapacak, diriltir ve öldürür; Rabbinizdir ve Rabbidir gelip geçen atalarınızın. | |
| 9: Hayır, onlar şüphe içindedir, alay edip dururlar. | |
| 10: Artık gözetle gökyüzünden apaçık, gözle görünür bir dumanın geleceği günü. | |
| 11: Bütün insanlara yayılır, budur elemli azap. | |
| 12: Rabbimiz, bizden azâbı, gider, şüphe yok ki inandık biz. | |
| 13: Siz neredesiniz, öğüt alma nerede ve andolsun ki onlara, her şeyi açıklayan bir Peygamber geldi de. | |
| 14: Sonra yüz çevirdiler ondan ve kendisine birşeyler öğretilmiş delinin biri dediler. | |
| 15: Şüphe yok ki birazcık gidereceğiz azâbı, fakat gene şüphe yok ki kâfirliğe döneceksiniz. | |
| 16: O gün pek şiddetli bir sûrette tutar, cezâlandırırız, şüphe yok ki öç alırız biz. | |
| 17: Ve andolsun ki onlardan önce Firavun'un kavmini de sınamıştık ve onlara güzel huylu bir peygamber gelmişti de. | |
| 18: Allah'ın kullarını demişti, bana teslîm edin, şüphe yok ki ben, emin bir peygamberim size. | |
| 19: Ve Allah'a karşı yücelik satmaya kalkışmayın; şüphe yok ki ben size, apaçık bir delil getirdim. | |
| 20: Ve şüphe yok ki ben Rabbime ve Rabbinize sığınırım beni taşlayıp öldürmenizden. | |
| 21: Bana inanmıyorsanız bırakın tek başıma beni. | |
| 22: Derken Rabbine duâ edip şüphe yok ki bunlar demişti, mücrim bir topluluk. | |
| 23: Artık kullarımla geceleyin yola düş, şüphe yok ki ardınızdan geleceklerdir. | |
| 24: Deniz açılmışken öylece bırak, şüphe yok, onlar bir ordudur ki boğulacak. | |
| 25: Nice bahçeler terkettiler ve nice akarsular. | |
| 26: Ve tarlalar ve güzelim meclisler. | |
| 27: Ve bol bol yeyip geçindikleri nice nîmetler. | |
| 28: Böyle işte ve onları mîras verdik bir başka topluluğa. | |
| 29: Derken ne gök ağladı onlara, ne yer ve mühlet de verilmedi onlara. | |
| 30: Ve andolsun ki İsrailoğullarını aşağılatıcı bir azaptan kurtardık. | |
| 31: Firavun'dan; şüphe yok ki o haddi aşanlardan yücelik satan, ululanan biriydi. | |
| 32: Ve andolsun ki İsrailoğullarını, bilerek bütün âlemlerden üstün olmak üzere seçtik. | |
| 33: Ve onlara, apaçık nîmetleri muhtevi deliller verdik. | |
| 34: Gerçekten de şunlar elbette derler ki. | |
| 35: İlk ölümümüzden başka ölüm yok bize ve biz, tekrar dirilmeyiz de. | |
| 36: Doğru söylüyorsanız getirin babalarımızı bize. | |
| 37: Bunlar mı daha hayırlıdır, yoksa Tubba' kavmiyle onlardan öncekiler mi? Helâk ettik onları, şüphe yok ki mücrimlerdi onlar. | |
| 38: Ve biz gökleri ve yeryüzünü ve ikisinin arasındakileri eğlence için, boşu boşuna yaratmadık. | |
| 39: Biz onları, ancak gerçek olarak yarattık ve fakat çoğu bilmez. | |
| 40: Ayrılma günü, gerçekten de hepsinin muayyen bir günüdür. | |
| 41: O gün dostun dosta faydası olmaz ve onlar, bir yardım da görmezler. | |
| 42: Ancak Allah kime acırsa o başka; şüphe yok ki odur üstün ve rahîm. | |
| 43: Şüphe yok ki zakkum ağacı. | |
| 44: Suçluların yemeğidir. | |
| 45: Erimiş bakıra, kurşuna benzer, karınlarda kaynar. | |
| 46: Kaynar su gibi. | |
| 47: Tutun onu da sürüyün koca cehennemin ta ortasına. | |
| 48: Sonra da dökün kaynar suyu azâb olarak tepesine. | |
| 49: Tat, şüphe yok ki sen üstündün, kerem sâhibiydin. | |
| 50: Gerçekten de buydu şüphe ettiğiniz. | |
| 51: Şüphe yok ki çekinenler, emîn bir makamdadır. | |
| 52: Cennetlerde ve akarsuların kıyılarında. | |
| 53: İnce ve kalın ipekliler giyerler, karşı karşıya otururlar. | |
| 54: Böyle işte ve onları evlendiririz iri gözlü hûrilerle. | |
| 55: Orada emin bir halde her çeşit meyveler isterler. | |
| 56: İlk ölümden başka ölüm tatmazlar orada ve onları korur koca cehennemin azâbından. | |
| 57: Rabbinden bir lütuf ve ihsân olarak; budur o büyük kurtuluşun, murâda erişin ta kendisi. | |
| 58: Gerçekten de öğüt alsınlar diye Kur'ân'ı senin dilinle indirdik, okuyuşunu da kolaylaştırdık. | |
| 59: Artık gözetle, bekle; şüphe yok ki onlar da gözetlemedeler, beklemedeler. | |