| Ömer Nasuhi Bilmen Meali |
|
| 1: (1-2) Hâ, Mîm. Apaçık bildiren kitaba yemin olsun ki, | |
| 3: Muhakkak Biz onu bir mübarek gecede indirdik, şüphe yok ki Biz indiriciler olduk. | |
| 4: O gecede her muhkem emir, ayırdedilir. | |
| 5: Bizim tarafımızdan bir emir olarak, şüphe yok ki Biz resûl gönderir olduk. | |
| 6: Rabbinden bir rahmet olarak. Muhakkak ki, O'dur bihakkın işiten, bihakkın bilen O'dur. | |
| 7: Göklerin ve yerin ve bunların aralarındakilerinin Rabbidir. Eğer siz yakinen inanır kimseler oldu iseniz. | |
| 8: O'ndan başka ilâh yoktur. O diriltir ve öldürür, sizin Rabbinizdir ve evvelki atalarınızın Rabbidir. | |
| 9: (9-10) Fakat onlar, şekk içinde oynarlar. Artık gözet bir günü ki, gök, bir apaçık duman ile gelecektir. | |
| 11: İnsanları saracaktır. Bu, bir acıklı azabtır. | |
| 12: «Ey Rabbimiz! Bizden bu azabı açıver, şüphe yok ki, biz mü'minleriz,» diyeceklerdir. | |
| 13: (13-14) Onlar için öğüt almak nerede! Halbuki, muhakkak onlara apaçık bildiren bir peygamber geldi. Sonra ondan yüz çevirdiler ve «Öğretilmiş bir mecnûndur,» dediler. | |
| 15: Muhakkak Biz, o azabı biraz açıcılarız, sizler ise şüphe yok ki, dönüvericilersiniz. | |
| 16: (16-17) Pek şiddetli, satvetli bir tutuşla tutacağımız gün şüphe yok ki, Biz intikam alıcılarız. Andolsun ki, onlardan evvel Fir'avun'un kavmini bir imtihana tâbi tuttuk ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti. | |
| 18: (onlara demişti ki) «Allah'ın kullarını bana teslim ediniz, Şüphe yok ki, ben sizin için emin bir peygamberim.» | |
| 19: «Ve Allah'a karşı yücelikte bulunmayın. Muhakkak ki, ben size bir apaçık hüccet ile geliyorum.» | |
| 20: «Ve şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan Rabbime ve Rabbinize iltica etmişimdir.» | |
| 21: «Ve eğer bana imân etmeyecek iseniz artık benden ayrılın.» | |
| 22: Sonra Rabbine dua etti ki: «Muhakkak bunlar, günahkârlar olan bir kavimdir.» | |
| 23: Allah Teâlâ da emretti ki, hemen geceleyin kullarım ile yürüyüver. Şüphe yok ki, sizler takib olunmuşlar olacaksınızdır. | |
| 24: Ve denizi hâli üzere bırak. Çünkü onlar boğulmuşlar olan bir ordudur. | |
| 25: (25-26) Neler terkettiler, bağlardan ve pınarlardan! Ve ekinlerden ve güzel ikametgâhtan! | |
| 27: Ve içinde zevk ile müstefit oldukları nîmetten. | |
| 28: İşte böyle oldu ve onları başkalar olan bir kavme miras kıldık. | |
| 29: Artık onların üzerine gök ve yer ağlamadı ve bir mühlet verilmişler de olmadılar. | |
| 30: Andolsun ki, İsrailoğullarını o ihanetli azabtan kurtarmıştık. | |
| 31: Fir'avun'dan, şüphe yok ki, o, müsriflerden bir mütekebbir olmuştu. | |
| 32: Celâlim hakkı için onları (Benî İsrâil'i) bilerek âlemler üzerine mümtaz kılmıştık. | |
| 33: Ve onlara kendisinde apaçık imtihan olan âyetlerden vermiştik. | |
| 34: Muhakkak ki, işte onlar elbette diyeceklerdir ki: | |
| 35: «Bu başka değil, ancak ilk ölmemizden ibaret ve biz yeniden neşrolunacaklar değiliz». | |
| 36: «Haydi eğer siz sâdıklar oldu iseniz, babalarımızı getiriveriniz.» | |
| 37: Ya onlar mı hayırlı yoksa Tubba' kavmi mi? Ve kendilerinden evvel olanlar mı? Onları helâk ettik, şüphe yok ki onlar günahkârlar idiler. | |
| 38: Ve gökte ve yerde ve onların arasında olanları oyuncular olarak yaratmadık. | |
| 39: İkisini de yaratmadık, ancak Hakk'a mukarin olarak yarattık, fakat onların birçokları bilmezler. | |
| 40: Şüphe yok ki, o ayırış günü onların cümleten mev'id olan vakitleridir. | |
| 41: O gün bir dost, bir dosttan hiçbir şeyi bertaraf edemez ve onlar yardım da olunmazlar. | |
| 42: Allah'ın rahmet ettiği kimse müstesna. Şüphe yok ki o Allah, azîzdir, rahîmdir. | |
| 43: (43-44) Muhakkak ki, o zakkûm ağacı. Çok günahkâr olanın taamıdır. | |
| 45: Erimiş bakır gibi, karınlar içinde kaynar. | |
| 46: Son derece sıcak suyun kaynaması gibi. | |
| 47: Onu tutun da cehennemin tâ ortasına sürükleyin. | |
| 48: (48-49) Sonra başının üstüne o pek kaynar su azabından dökün. (Deyin ki) «Tad! Şüphe yok, sen (zûm ediyordun ki) pek kuvvetli, pek âlicenap olan sensin.» | |
| 50: «Şüphe yok ki, işte bu, kendisinde şekk eder olduğunuz şeydir.» | |
| 51: Muttakîler ise muhakkak ki, bir emin makamdadırlar. | |
| 52: (52-53) Cennetlerde ve pınarlardadırlar. Karşı karşıya oldukları halde atlastan, parlak ipekten (libaslar) giyineceklerdir. | |
| 54: İşte böyledir ve onları gözleri iri, elbiseleri tertemiz, renkleri beyaz cariyeler ile evlendirdik. | |
| 55: Orada her türlü meyveden eminler oldukları halde talep ederler. | |
| 56: Orada ölümü tadmazlar, ilk ölüm müstesna ve onları cehennemin azabından korumuştur. | |
| 57: Rabbinden bir ihsan olarak. İşte budur, o pek büyük necât. | |
| 58: Şüphe yok ki, onu (Kur'an-ı Mübîn'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tefekkür ederler. | |
| 59: Artık gözet, şüphe yok ki, onlar gözeticilerdir. | |