| Ahmed Hulusi Meali |
|
| 1: Ha (hayat), Miiim (ilim - Hakikat-i Muhammedî); | |
| 2: Kitab-ı Mubiyn (apaçık Sünnetullâh ve hakikati Bilgisi). | |
| 3: Biz Onu mübarek bir gecede ("yok"luk hâlinin yaşandığı anda) inzâl ettik! Uyaranlar biziz! | |
| 4: Bütün işlerin hikmeti onda (o "yok"luk hâli içinde) fark edilir; | |
| 5: İndîmizden hüküm ile! (Rasûlleri) irsâl edenler biziz! | |
| 6: (İrsâl olanın) Rabbinden Rahmet olarak! Muhakkak ki O, "HÛ"; Semi'dir, Aliym'dir. | |
| 7: Semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. . . Yakîne erenlerdenseniz! | |
| 8: Tanrı yok; sadece "HÛ"; diriltir ve öldürür! Rabbinizdir ve atalarınızın da rabbidir! | |
| 9: Hayır, onlar kuşkulu yaşam içinde, (dünya hayatıyla) eğlenip duruyorlar. | |
| 10: Semânın apaçık bir duhân (duman) olarak geleceği (insanî hakikatin fark edileceği) süreci gözetle! | |
| 11: İnsanları kaplar! Bu feci bir azaptır (hakikatin fark edilip gereğinin uygulanmamış olması yüzünden)! | |
| 12: "Rabbimiz! Azap veren hâlden bizi çıkar; doğrusu biz iman edenleriz (artık)!" | |
| 13: Onlar nerede bu durumda, düşünüp ders almak nerede? Hâlbuki onlara apaçık bir Rasûl de gelmişti. . . | |
| 14: Sonra Ondan yüz çevirdiler ve: "Öğretilmiş bir cinnîdir" dediler. | |
| 15: Muhakkak ki biz o azabı birazcık açıp kaldırırız. . . (Ne var ki) siz eski hâlinize geri dönersiniz. | |
| 16: O süreçte (semânın apaçık bir duman olarak geldiğinde) en büyük yakalayışla yakalarız. . . Muhakkak ki biz yapılan suçların sonuçlarını yaşatanız! | |
| 17: Andolsun ki onlardan önce Firavun kavmini de güç işlerle denedik. . . Onlara kerîm bir Rasûl gelmişti. | |
| 18: "Allâh'ın kullarını bana teslim edin. . . Muhakkak ki ben güvenilir Rasûlüm. . . " (dedi). | |
| 19: "Allâh'a karşı üstünlük taslamayın (Rasûle isyan etmeyin). . . Size apaçık karşı konulamaz delil ortaya koydum. " | |
| 20: "Beni taşlayarak öldürme arzunuzdan Rabbim (Hakikatim olan Esmâ kuvvesine) ve sizin de Rabbiniz olana (hakikatinize) sığındım. " | |
| 21: "Bana iman etmediyseniz, hiç olmazsa benden uzaklaşın!" | |
| 22: (Musa da) Rabbine yöneldi: "Bunlar suçlu (şirk koşan) bir toplum!" | |
| 23: (Rabbi dedi ki): "Kullarımı gece oradan yürüt (uzaklaştır). . . Muhakkak ki siz izleneceksiniz. " | |
| 24: "Denizi açık olduğu hâlde bırak. . . Muhakkak ki onlar boğulmuş bir ordudur. " | |
| 25: Nice cennet (bahçe) ve gözelerini terk ettiler. | |
| 26: Nice ekinler ve güzel mekânlarını da. . . | |
| 27: Keyif aldıkları nice nimeti de! | |
| 28: İşte böyle. . . Onları başka bir topluma miras kıldık. | |
| 29: Onlara (bedensellikte boğulanlara) semâ ve arz ağlamadı ve onlar nazar edilenlerden olmadılar. | |
| 30: Andolsun ki İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık. . . | |
| 31: Firavun'dan (benliğin sembolü)! Muhakkak ki O, üstünlük taslayan, israf edenlerden (hakikatindeki kuvveleri boşa harcayan) idi. | |
| 32: Andolsun ki onları (İsrailoğullarını), bir İLİM ile âlemlere (insanlar) üstün seçtik! | |
| 33: Onlara içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik. | |
| 34: Muhakkak ki bunlar şöyle derler: | |
| 35: "O ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!" | |
| 36: "Eğer sözünüz doğruysa haydi atalarımızı getirin!" | |
| 37: Onlar mı daha hayırlı yoksa Tubba' (Yemen hükümdarına verilen ad) halkı ve onlardan (Tubba' halkından) öncekiler mi? Onları helâk ettik! Muhakkak ki onlar suçlular (şirk ehli) idiler. | |
| 38: Semâları, arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halk etmedik. . . | |
| 39: Biz onları yalnızca Hak (Esmâ özelliklerimizin açığa çıkışı) olarak yarattık! Ne var ki onların çoğunluğu (bu hakikati) bilmezler. | |
| 40: Belirlenmiş ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir. | |
| 41: Dostun dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz. . . | |
| 42: Allâh'ın rahmet ettikleri müstesna. . . Muhakkak ki O, "HÛ"; Aziyz'dir, Rahıym'dir. | |
| 43: Gerçek ki zakkum ağacı, | |
| 44: Esîm'in (Hakikatini inkâr edenin) yiyeceğidir! | |
| 45: Erimiş maden gibidir; karınlarda kaynar. | |
| 46: Kaynar suyun kaynaması gibi. | |
| 47: "Tutun onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün. . . " | |
| 48: "Sonra da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!" | |
| 49: "Tat! Sen (güya) Aziyz'din, Keriym'din!" | |
| 50: "İşte bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!" | |
| 51: Muhakkak ki korunmuş olanlar, güvenliktedirler. | |
| 52: Cennetlerde ve gözelerdedirler! | |
| 53: Karşılıklı olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler. | |
| 54: İşte böyle. . . Onları (Esmâ kuvvesi olarak açığa çıkan şuur varlık insanı) Hur-i Iyn olanlar (üstün ve net görüş {FUAD} özelliklerine sahip bedenler) ile eşleştirdik! | |
| 55: Onda, güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini açığa çıkarmayı) isterler. | |
| 56: Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur. | |
| 57: Rabbinden bir lütuf olarak! İşte bu, aziym kurtuluşun ta kendisidir! | |
| 58: Biz Onu lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye. | |
| 59: Seyret bekle! Muhakkak ki onlar da beklemektedirler. | |