| Ahmet Varol Meali |
|
| 1: Ha. Mim. | |
| 2: Apaçık Kitab'a andolsun; | |
| 3: Biz onu mübarek bir gecede indirdik. Gerçekten biz uyarıcılarız. | |
| 4: Her hikmetli iş onda (o gecede) ayırt edilir. | |
| 5: Katımızdan bir emir olarak. Doğrusu biz elçiler gönderenleriz. | |
| 6: Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz (her şeyi hakkıyla) duyan ve bilen O'dur. | |
| 7: Göklerin, yerin ve bu ikisinin arasındakilerin Rabbidir. Eğer gerçeği kesin bir şekilde bilebilecek kimselerseniz! | |
| 8: O'ndan başka ilah yoktur. O öldürür ve diriltir. Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir. | |
| 9: Hayır, onlar şüphe içinde oynuyorlar. | |
| 10: Artık sen göğün açık bir duman getireceği günü gözetle. | |
| 11: (O duman) insanları bürür. İşte bu acıklı bir azaptır. | |
| 12: 'Rabbimiz! Üzerimizden azabı kaldır, çünkü biz artık iman edenleriz.' | |
| 13: Onlar için öğüt almak nerede? Oysa kendilerine açıklayıcı bir peygamber gelmişti. | |
| 14: Sonra ondan yüz çevirdiler ve: '(Bu) öğretilmiş bir delidir' dediler. | |
| 15: Biz azabı az bir süre kaldıracağız ama siz yine (küfre) döneceksiniz. | |
| 16: Ancak şiddetli bir yakalama ile yakaladığımız gün elbette biz intikam alırız. | |
| 17: Andolsun, onlardan önce Firavun'un kavmini de imtihan ettik ve onlara şerefli bir peygamber geldi. | |
| 18: 'Allah'ın kullarını bana teslim edin. Gerçekten ben sizin için güvenilir bir elçiyim' diye. [1] | |
| 19: Ve: 'Allah'a karşı büyüklenmeyin. Şüphesiz ben size apaçık bir delil getiriyorum' diye. | |
| 20: 'Şüphesiz ben sizin beni taşlamanızdan, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz (olan Allah)'a sığındım. | |
| 21: Eğer bana iman etmediyseniz, benden uzaklaşın. | |
| 22: Sonunda Rabbine: 'Bunlar suçlu bir kavimdirler' diye dua etti. | |
| 23: 'O halde kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz takib edileceksiniz. | |
| 24: Denizi sakin bir halde bırak. Şüphesiz onlar boğulacak bir ordudur.' | |
| 25: Onlar geride nice bahçeler ve pınarlar bıraktılar. | |
| 26: (Nice) ekinler ve değerli konaklar! | |
| 27: Ve içinde zevk sürdükleri (nice) nimetler! | |
| 28: İşte böyle. Biz onları başka bir topluluğa miras bıraktık. | |
| 29: Onlara ne gök ne de yer ağladı. Kendilerine mühlet de verilmedi. | |
| 30: Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık. | |
| 31: Firavun'dan. Şüphesiz o ölçüyü taşıranlardan bir büyüklenici (zorba) idi. | |
| 32: Andolsun ki biz onları bir bilgi üzere alemlere üstün kıldık. | |
| 33: Ve onlara ayetlerden (mucizelerden), her birinde apaçık bir imtihan bulunan şeyler verdik. | |
| 34: Şüphesiz bunlar diyorlar ki: | |
| 35: 'İlk ölümümüzden başka bir şey yoktur ve biz yeniden diriltilecek değiliz. | |
| 36: Eğer doğru sözlüyseniz bize atalarımızı getirin.' | |
| 37: Onlar mı daha hayırlıdırlar yoksa Tubbe' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları helak ettik. Çünkü onlar suçlulardı. | |
| 38: Biz göğü, yeri ve bu ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık. | |
| 39: Biz onları ancak hak üzere yarattık. Ama onların çoğu bilmezler. | |
| 40: Şüphesiz o ayırım günü onların tümünün buluşma vaktidir. | |
| 41: O gün dost dosttan bir şey savamaz ve onlara yardım da edilmez. | |
| 42: Ancak Allah'ın rahmet ettikleri müstesna. Şüphesiz O, güçlüdür, çok merhametlidir. | |
| 43: Muhakkak ki Zakkum ağacı, | |
| 44: Günahkarın yiyeceğidir. | |
| 45: Erimiş maden gibi. Karınlarında kaynar. | |
| 46: Kaynar suyun kaynaması gibi. | |
| 47: 'Onu tutun, cehennemin ortasına sürükleyin. | |
| 48: Sonra başının üstüne kaynar su azabından dökün.' | |
| 49: 'Tat. Çünkü (kendince) üstün ve şerefli olan sendin.' | |
| 50: 'İşte bu hakkında şüpheye düştüğünüz şeydir. | |
| 51: Şüphesiz takva sahipleri güvenli bir makamdadırlar. | |
| 52: Bahçelerde ve pınar başlarında. | |
| 53: İnce ipekten ve parlak atlastan giyerek karşılıklı (otururlar). | |
| 54: İşte böyle. Ayrıca onları iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir. | |
| 55: Orada güven içinde her tür meyvayı isterler. | |
| 56: Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah) onları cehennem azabından korumuştur. | |
| 57: Rabbinden bir lütuf olarak. İşte bu, büyük kurtuluştur. | |
| 58: Belki düşünüp öğüt alırlar diye onu (Kur'an'ı) senin dilinle kolaylaştırdık. | |
| 59: Artık sen (onların başlarına gelecekleri) gözle. Onlar da gözlüyorlar. | |