| Hayrat Neşriyat Meali |
|
| 1: Yemîn olsun zâriyât’a (o tozutup savuran rüzgârlara)! | |
| 2: Sonra o ağırlık yüklenen (bulut)lara! | |
| 3: (3-4) Sonra o kolaylıkla akıp giden (gemilere, vâsıta)lara! Sonra o (bütün) işleri taksîm eden (melek)lere! | |
| 5: Şübhesiz ki va'd edilegeldiğiniz şey (öldükten sonra dirilmeniz), gerçekten doğrudur. | |
| 6: Muhakkak ki dîn (amellere mükâfât ve cezâ günü) elbette vâki' (olacak)tır. | |
| 7: (7-8) (Çeşitli) yollara sâhib olan göğe yemîn olsun ki, doğrusu siz (peygamber ve Kur’ân hakkında) gerçekten çeşitli sözler (iddiâlar) içindesiniz. | |
| 9: Ondan (Kur’ân’dan) çevrilen, çevrilir. | |
| 10: Kahrolsun o yalancılar! | |
| 11: O kimseler ki, onlar cehâlet içinde bulunan gafillerdir. | |
| 12: 'Dîn (hesab) günü ne zaman?' diye soruyorlar. | |
| 13: O gün onlar, ateş üzerinde azâb edileceklerdir. | |
| 14: (Zebâniler onlara:) 'Tadın azâbınızı! Kendisini acele istemekte olduğunuz şey,(işte) budur!' (derler.) | |
| 15: (15-16) Şübhesiz ki takvâ sâhibleri, Rablerinin kendilerine verdiğini almış kimseler olarak, Cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. Çünki onlar, bundan önce iyilik eden kimselerdi. | |
| 17: (17-18) Gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seherlerde de onlar istiğfâr ederler (mağfiret dilerler)di. | |
| 19: Onların mallarında, dilenen ve (iffetinden dolayı dilenmeyen) yoksul için bir hak vardır (verirler)! | |
| 20: (20-21) Kat'î olarak îmân edecekler için yerde ve kendi nefislerinizde (Allah’ın kudretine ve birliğine) deliller vardır. Hiç görmez misiniz? | |
| 22: Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır. | |
| 23: İşte göğün ve yerin Rabbine and olsun ki, şübhesiz o, gerçekten sizin konuşmakta olmanız gibi kesin bir gerçektir. | |
| 24: (Ey Habîbim!) İbrâhîm’in şerefli kılınmış misâfirlerinin (o meleklerin) haberi sana geldi mi? | |
| 25: (Onlar İbrâhîm’in) yanına girdiklerinde: 'Selâm (senin üzerine olsun)!' demişlerdi.(O da:) 'Selâm (sizin üzerinize de olsun!) (Siz buralarda) tanınmamış bir topluluk(sunuz).' dedi. | |
| 26: Hemen sezdirmeden âilesinin yanına gitti, çok geçmeden (kızartılmış) semiz bir buzağı (eti) getirdi. | |
| 27: Sonra onu kendilerine yaklaştırdı: 'Yemez misiniz?' dedi. | |
| 28: (Yemediklerini görünce,) onlardan dolayı içine bir korku düştü. (Onlar:) 'Korkma!' dediler. Ve onu çok âlim bir oğul (olacak İshâk) ile müjdelediler! | |
| 29: Bunun üzerine zevcesi (Sâre hayretle) çığlık atarak geldi de elini yüzüne vurdu ve: '(Ben) kısır bir kocakarı(yım; benim nasıl çocuğum olur?)' dedi. | |
| 30: (Onlar:) 'Bu böyledir; (bunu) Rabbin buyurdu. Şübhe yok ki, Hakîm (her işi hikmetli olan), Alîm (herşeyi hakkıyla bilen) ancak O’dur' dediler. | |
| 31: (İbrâhîm:) 'O hâlde (asıl) mühim işiniz nedir, ey elçiler?' dedi. | |
| 32: Dediler ki: 'Şübhesiz biz, bir günahkârlar topluluğuna gönderildik.' | |
| 33: 'Tâ ki onların üzerine çamurdan (pişmiş) taşlar atalım.' | |
| 34: '(Ki bu taşlar) haddi aşan kimseler için (hangisinin kime isâbet edeceği dahibelirlenerek) Rabbinin katında damgalanmıştır.' | |
| 35: Bunun üzerine mü’minlerden orada bulunan kim varsa çıkardık. | |
| 36: Zâten orada Müslümanlardan, bir ev (halkı) dışında (kimse) bulmadık. | |
| 37: O (pek) elemli azabdan korkanlar için de orada (ibret alınacak) bir alâmet bıraktık! | |
| 38: Mûsâ’da da (ibretler vardır); hani onu apaçık bir delîl ile Fir'avun’a göndermiştik. | |
| 39: Hâlbuki (Fir'avun) bütün kuvveti (ordusu) ile (îmandan) yüz çevirdi ve (Mûsâ için): '(O) bir sihirbazdır veya bir delidir!' dedi. | |
| 40: Bunun üzerine (biz de) onu ve ordusunu, kendisi kınanacak bir kimse olarak yakalayıp hepsini denize atıverdik. | |
| 41: Âd (kavmin)de de (ibretler vardır); o vakit onların üzerine (helâk edici) o kısır rüzgârı göndermiştik. | |
| 42: (O,) üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu toz gibi ediyordu! | |
| 43: Semûd (kavmin)de de (ibretler vardır); o zaman onlara: 'Bir zamâna kadar faydalanın (bakalım)!' denilmişti. | |
| 44: Buna rağmen (onlar) Rablerinin emrine karşı geldiler; bu yüzden, onlar bakıp dururlarken o yıldırım kendilerini yakalayıverdi. | |
| 45: Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de (kendilerine) yardım edilen kimseler oldular. | |
| 46: Daha önce de Nûh kavmini (helâk etmiştik). Çünki onlar (peygamberlerini inkâr eden) bir fâsıklar topluluğu idiler. | |
| 47: Göğü de kuvvet(imiz)le binâ ettik; ve şübhe yok ki biz, elbette (devamlı sûrette onu)genişleticileriz. | |
| 48: Yeri de döşedik; işte (biz) ne güzel döşeyiciler(iz). | |
| 49: Ve herşeyden çift çift yarattık, olur ki ibret alırsınız. | |
| 50: (Ey Habîbim! De ki:) 'O hâlde Allah’a kaçın! Şübhesiz ki ben, size O’nun tarafından (gönderilmiş) apaçık bir korkutucuyum.' | |
| 51: 'Allah ile berâber başka bir ilâh edinmeyin! Doğrusu ben, size O’nun tarafından(gönderilmiş) apaçık bir korkutucuyum.' | |
| 52: (Habîbim, yâ Muhammed!) İşte böyle, onlardan öncekilere ne zaman bir peygamber geldiyse, mutlaka (ona da): '(O) bir sihirbazdır veya mecnundur!' dediler. | |
| 53: Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (de aynı şeyi söylüyorlar)? Hayır! Onlar, bir azgınlar topluluğudur. | |
| 54: Artık onlardan yüz çevir; bu yüzden kınanacak bir kimse değilsin! | |
| 55: Yine de (Kur’ân ile) nasîhat et; çünki doğrusu nasîhat, mü’minlere fayda verir. | |
| 56: (Ben) cinleri ve insanları, ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım! | |
| 57: (Ben) onlardan bir rızık istemiyorum; beni doyurmalarını da istemiyorum. | |
| 58: Şübhesiz ki Rezzâk (çokça rızık veren), kuvvet sâhibi, Metîn (aslâ sarsılmaz) olan ancak Allah’dır. | |
| 59: Onun için muhakkak ki o zulmedenlerin (geçmiş) arkadaşlarının nasîbi gibi(azabdan) bir nasibleri vardır; artık benden (onu) acele istemesinler! | |
| 60: İşte va'd olunup durdukları o günlerinden dolayı o kâfirlerin vay hâline! | |