| Süleyman Ateş Meali |
|
| 1: Savurup kaldıranlara, | |
| 2: (Yağmur) Yüklü (bulut)lara, | |
| 3: Kolayca akıp gidenlere, | |
| 4: İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki, | |
| 5: Size va'dedilen, mutlaka doğrudur. | |
| 6: Cezâ muhakkak olacaktır. | |
| 7: (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki, | |
| 8: Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz. | |
| 9: Çevrilen, ondan çevriliyor. | |
| 10: O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun! | |
| 11: Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar. | |
| 12: "Cezâ günü ne zaman?" diye sorarlar. | |
| 13: O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır. | |
| 14: (Kendilerine): "Fitnenizi (fesâdınızın cezâsını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek). | |
| 15: Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar; | |
| 16: Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı. | |
| 17: Geceleri pek az uyurlardı, | |
| 18: Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi, | |
| 19: Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı. | |
| 20: Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır. | |
| 21: Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz? | |
| 22: Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var! | |
| 23: Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. | |
| 24: İbrâhim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi? | |
| 25: Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)." | |
| 26: (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi. | |
| 27: Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi. | |
| 28: (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler. | |
| 29: Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi. | |
| 30: Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir." | |
| 31: (İbrâhim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi. | |
| 32: Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik." | |
| 33: "Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım." | |
| 34: "Rabbinin katında, haddi aşanlar için işâretlenmiş (taşlar)." | |
| 35: Orada bulunan mü'minleri çıkardık. | |
| 36: Zaten orada bir ev (halkın)dan başka müslüman da bulmadık. | |
| 37: Acı azâbdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık. | |
| 38: Mûsâ'da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir'avn'e göndermiştik. | |
| 39: (Fir'avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi. | |
| 40: Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu. | |
| 41: 'Âd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgâr gönderdik. | |
| 42: Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu. | |
| 43: Semûd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefâ sürün" denmişti. | |
| 44: Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı. | |
| 45: (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler. | |
| 46: Daha önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler. | |
| 47: Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz). | |
| 48: Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz. | |
| 49: Her şeyden iki çift (erkek dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız. | |
| 50: "O halde Allâh'a kaçın, ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım." | |
| 51: "Allâh ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım." | |
| 52: İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler. | |
| 53: Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur. | |
| 54: Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin. | |
| 55: Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır. | |
| 56: Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. | |
| 57: Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. | |
| 58: Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sâhibi olan ancak Allah'tır. | |
| 59: Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azâb payı vardır, (ötekilerin başına gelen azâb gibi bir azâb bunların da başına gelecektir), acele etmesinler. | |
| 60: Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline! | |