| Yaşar Nuri Öztürk Meali |
|
| 1: O tozutup savuranlara/o kırıp un ufak edenlere, | |
| 2: O ağırlık taşıyanlara, | |
| 3: O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere, | |
| 4: O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki, | |
| 5: Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur. | |
| 6: Ve din, şaşmaz bir olgudur. | |
| 7: Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, | |
| 8: Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. | |
| 9: Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir. | |
| 10: Kahrolsun o düzenbaz yalancılar, | |
| 11: Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler. | |
| 12: Sorarlar: "Ne zaman o din günü?" | |
| 13: O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır. | |
| 14: Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz! | |
| 15: Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır; | |
| 16: Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler. | |
| 17: Gecenin pek azında uyumaktaydılar. | |
| 18: Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar. | |
| 19: İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların. | |
| 20: Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için. | |
| 21: Benliklerimizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz? | |
| 22: Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. | |
| 23: Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir. | |
| 24: Geldi mi sana İbrahim'in ikram edilen konuklarının haberi? | |
| 25: Hani, İbrahim'in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti. | |
| 26: Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi. | |
| 27: Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi. | |
| 28: O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler. | |
| 29: Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!" | |
| 30: Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O'dur, en iyisini bilen de O'dur." | |
| 31: İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?" | |
| 32: Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik." | |
| 33: "Üzerlerine çamurdan taş atalım diye." | |
| 34: "Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar." | |
| 35: Orada, müminlerden kim varsa çıkardık. | |
| 36: Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk. | |
| 37: Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık; | |
| 38: Mûsa'da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun'a gönderdik. | |
| 39: O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun." | |
| 40: Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu. | |
| 41: Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik. | |
| 42: Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu. | |
| 43: Semûd'da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: "Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin." | |
| 44: Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı. | |
| 45: Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu. | |
| 46: Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu. | |
| 47: Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz. | |
| 48: Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz! | |
| 49: Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz. | |
| 50: O halde Allah'a kaçın/sığının! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. | |
| 51: Allah'ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O'ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım. | |
| 52: İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli." | |
| 53: Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar. | |
| 54: Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. | |
| 55: Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar. | |
| 56: Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım. | |
| 57: Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum. | |
| 58: Hiç kuşkusuz, Allah Rezzâk'tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metîn'dir, güçlü ve dayanıklıdır. | |
| 59: Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler. | |
| 60: O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline! | |