| Celal Yıldırım Meali |
|
| 1: Tûr'a, | |
| 2: Yayınlanmış ince deri üzerine yazılı Kitâb'a, | |
| 4: Bayındır eve (veya Beytü'l-Ma'mûr'a), | |
| 5: Yükseltilmiş tavana, | |
| 6: Dolup kabaran (veya kaynayıp kabaran) denize and olsun ki, | |
| 7: Elbette Rabbin azabı gerçekleşecektir. | |
| 8: Onu savacak bir güç yoktur. | |
| 9: (9-10-11-12) O gün, gök döndükçe dönecek. O gün (Hakk'ı) yalanlıyanların vay hâline ! Ki onlar, daldıkları şeyde (küfür ve sapıklık içinde) eğlenip dururlar. | |
| 13: (13-14) O gün, onlar Cehennem ateşine itildikçe itilecekler. «İşte bu, yalanladığınız ateştir!» (denilecek). | |
| 15: Bu da mı sihirdir, yoksa siz göremiyor musunuz? | |
| 16: Girin oraya! İster katlanın, ister katlanmayın sizin için birdir. Siz, ancak yapageldiklerinize karşılık cezalandırılıyorsunuz. | |
| 17: Şüphesiz ki muttâkîler (Allah'tan saygı ile korkup kötülüklerden sakınan mü'minler) Cennetlerde nîmet içindedirler. | |
| 18: Rablarının kendilerine verdikleriyle neşelenip zevk u safa sürmektedirler. Rabları, onları o çok yakıcı Cehennem azabından korumuştur. | |
| 19: İşlediklerinize karşılık afiyetle gönül huzuru içinde yeyiniz içiniz. | |
| 20: Bunlar, birer dizi halinde sıralanan kanepelere, tahtlara yaslanırlar ve biz, kendilerini iri kara gözlü eşlerle evlendiririz. | |
| 21: Onlar ki imân ettiler ve soyları da kendilerine imân ile uydular, soylarını onlara eriştirip katarız ve biz, onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Her kişi kazandığına karşılık rehindir. | |
| 22: Onlara (Cennet'tekilere), canlarının çektiği meyvalardan ve etten sunarız. | |
| 23: Orada kadeh tokuştururlar ki bunda ne bir boşanlamsız saçmalama, ne de günaha sokma vardır. | |
| 24: Kendilerine ait hizmetçiler etraflarında dönüp dolaşırlar da sanki herbiri sedefteki saklı inciler gibi... | |
| 25: Birbirlerine dönüp sorarlar; | |
| 26: Derler ki: Hakikat biz bundan önce (Dünya'da) ailemiz içinde korkup endişe duyardık ? | |
| 27: Allah, bize bol lûtufta bulundu da Cehennem'in kavurucu azabından korudu. | |
| 28: Şüphesiz biz, bundan önce de O'na yalvarıp ibâdet ederdik. Çünkü O, iyiliği bol, rahmeti geniştir. | |
| 29: Sen öğüt vermeye devam et. Sen, Rabbin nîmetiyle ne bir kâhinsin, ne de deli... | |
| 30: Yoksa onlar (senin için) O şâirdir, zamanın tokadını yemesini bekliyoruz mu diyorlar? | |
| 31: De ki, siz bekleye durun, doğrusu ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. | |
| 32: Yoksa bunu (bu tutarsızlık ve çelişkiyi) akılları mı onlara emrediyor ? Değilse onlar, azıp sapıtan bir millet midir? | |
| 33: Yoksa bunu (Kur'ân'ı) kendisi mi uydurup söyledi diyorlar ? Hayır, onlar inanmazlar. | |
| 34: Eğer doğru sözlü kimseler iseler bu sözün bir benzerini getirsinler! | |
| 35: Yoksa onlar, hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Değilse, yaratanlar kendileri midir? | |
| 36: Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı ? Hayır, onlar kesinlikle inanmazlar. | |
| 37: Yoksa Rabbin hazineleri onların yanında mıdır ? Yoksa onlar mı (Kâinat'ta) hüküm ve saltanat kurup (düzeni) yürütenlerdir ? | |
| 38: Yoksa onların merdivenleri var da onunla mı (yükselip göklerin haberlerini) dinliyorlar ? O halde dinleyenleri (bu hususta) açık belge, isbatlayıcı delil getirsinler. | |
| 39: Yoksa kızlar Allah'a, oğlanlar size, öyle mi ? | |
| 40: Yoksa sen, onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır bir borç altına mı giriyorlar? | |
| 41: Yoksa gayb (görünmeyen, bilinmeyen hususlar), onların yanında bulunuyor da onu kendileri mi yazıp tesbit ediyorlar ? Ama o küfre sapanlar kendileri tuzağa düşeceklerdir. | |
| 42: Yoksa bir hile ve tuzak mı kurmak istiyorlar ? Ama o küfre sapanlar kendileri tuzağa düşeceklerdir. | |
| 43: Yoksa onların, Allah'tan başka bir tanrıları mı var? Allah, onların ortak koştuklarından yücedir, münezzehtir. | |
| 44: Gökten bir kütlenin düştüğünü görseler, birbiri üstüne yığılmış bulut kümesidir derler. | |
| 45: Sen onları çarpılacakları güne kavuşmalarına kadar bırak. | |
| 46: O gün onların hile ve tuzağı kendilerine hiçbir fayda vermez ve onlar yardımda olunmazlar. | |
| 47: Şüphesiz ki, zâlimler için bundan başka da azâb vardır. Ama çoğu bunu bilmezler. | |
| 48: (48-49) Rabbin hükmüne (o gelinceye kadar) sabret. Şüphesiz ki sen, bizim gözetimimizdesin. Kalktığında Rabbini hamd ile tesbîh et; gecenin bir bölümünde ve yıldızların batmasının ardından da tesbîh vam et. | |