| Celal Yıldırım Meali |
|
| 1: Sâd. Öğüd veren Kur'ân'a and olsun ; | |
| 2: O inkâr edenler, bir gurur ve bölünme içindedirler. | |
| 3: Onlardan önce nice nesilleri yok ettik ki çığlık atıp yardım istiyorlardı. Ama artık kurtulma vakti değildi. | |
| 4: Kendilerine uyarıcı bir peygamber geldi diye hayret ediyorlar ve kâfirler: Bu çok yalancı bir sihirbazdır, | |
| 5: Tanrıları tek bir tanrı mı yapıyor ?! Doğrusu bu şaşılacak şey! dediler. | |
| 6: Onlardan ileri gelen grup da «haydi yürüyün de tanrılarınıza (ibâdet ve bağlılıkta) sabır gösterin. Çünkü elbette (sizden) istenilen de budur!» | |
| 7: Diğer sonraki dinde de (Hıristiyanlıkta) hiç böyle bir şey duymadık; bu bir uydurmadan başkası değildir. | |
| 8: «Aramızdan ona mı Kur'ân indirildi, öyle mi ?» (diyorlardı). Hayır, onlar benim Kur'ân'ımdan tam bir şüphe içindedirler. Hayır, azabımı henüz tadmış değillerdir. | |
| 9: Yoksa O, cok güçlü, çok üstün, O çok karşılıksız bağışlayan, ihsanda bulunan Rabb'ın rahmet hazineleri onların yanında mıdır? | |
| 10: Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin mülkü (saltanat ve tasarrufu) onlara mı aittir ? O takdirde sebeplere yapışıp (göklere) yükselsinler. | |
| 11: Onlar burada bir araya gelmiş fakat bozguna uğrayacak kırıkdökük bir ordu.. | |
| 12: Onlardan önce Nûh, Âd ve kazıklar sahibi Fir'avn milleti de (peygamberlerini) yalanladı. | |
| 13: Semûd, Lût kavmi ve Eykeli'ler de böyle. Bunlar da (peygamberlere karşı gelen) birleşmiş gruplardı. | |
| 14: Hepsi de peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden azabım (onlar hakkında) gerçekleşti. | |
| 15: Bunlar da ancak bir tek haykırış beklerler ki (vakti gelip çatınca) ona bir gecikme yoktur. | |
| 16: Onlar ise, «ey Rabbimiz! Hesap günü gelmeden payımızı hemen ver» derler. (Bununla hesap ve ceza konusunu alaya alırlar). | |
| 17: Onların söylediklerine sabret ve bizim güçlü kudretli kulumuz Davud'u an. Doğrusu O, Allah'a çokça yönelip gönül veren idi. | |
| 18: Kuşları da toplu halde Ona emrine verdik; akşam sabah onunla beraber tesbîh ederlerdi. | |
| 19: Kuşları da toplu halde ona boyun eğdirdik. Hepsi de ona yönelip uyum içinde bulunurlardı. | |
| 20: Onun mülk ü saltanatını sağlamlaştırdık; Ona hikmet ve hakkı bâtıldan ayırd etme yeteneği verdik. | |
| 21: Sana, o dâvalı-dâvacı haberi geldi mi ? Hani sûrdan tırmanıp ibâdet odasına yükselip çıkmışlardı. | |
| 22: Hani Davud'un yanına girmişlerdi de O, onlardan korkup ürkmüştü. Onlar: Korkma, birbirinin hakkına tecâvüz eden iki davacı; aramızda hak ve adaletle hüküm ver, hak olan sınırı aşma, bize doğru yolu göster, dediler. | |
| 23: Şüphen olmasın ki, bu benim kardeşimdir; doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Onu da bana ver, di gerine katayım, dedi ve beni konuş mada yendi. | |
| 24: Dâvud, «and olsun ki, senin dişi koyununu kendi dişi koyunlarına katmak isteğiyle sana haksızlık etmiştir. Cidden mallarını birbirine katan ortakçıların çoğu birbirlerinin hakkına tecâvüz ederler. Ancak imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar müstesna. Onlar da pek azdır,» dedi. Dâvud, kendisini imtihan ettiğimizi anladı ve bu yüzden Rabbı'ndan bağışlanma dileyip secdeye kapandı ve O'na yönelip tevbe etti. | |
| 25: Biz de onu bağışladık ve şüphesiz ki onun yanımızda yakınlığı, dönüş ve sonuç güzelliği vardır. | |
| 26: Ey Dâvud ! Şüphesiz seni yeryüzünde öncekilerin yerine geçirip hükümdar kıldık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hüküm ver, hevesin peşine takılma, sonra seni, Allah yolundan saptırır. Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmaları yüzünden elbette şiddetli bir azâb vardır. | |
| 27: Biz, göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri boşuna, anlamsız yaratmadık. Bu, sadece inkarcıların zan ve iddiasıdır. Ateşten vay o kâfirlere!. | |
| 28: Yoksa biz, imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi veya (Allah'tan) korkup (inkâr ve fitneden) sakınanları yozmuş sapıklar gibi mi tutacağız ? | |
| 29: Biz, sana feyiz ve bereketli bir Kitap indirdik; âyetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri de öğüt alsınlar. | |
| 30: Davud'a Süleyman'ı ihsan ettik. Ne güzel kuldur O! Şüphesiz O, devamlı Allah'a yönelip gönlünü O'na verendi. | |
| 31: Hani akşama doğru ona, durdukları zaman sakin, koştukları zaman sür'atli iyi cins koşu atları gösterilmişti. | |
| 32: O da, şüphesiz ben mal sevgisini Rabbımı anmama vesile olduğu için severim, demişti. Tâ ki toz perdesi ardında gözden kaybolmuşlardı.. | |
| 33: Sonra onları bana çevirin, demiş ve onların bacaklarını, boyunlarını okşamaya başlamıştı. | |
| 34: And olsun ki biz Süleyman'ı bir imtihandan geçirdik; tahtının üstüne bir cesed atıverdik, o da Allah'a yönelip O'na gönül bağlılığını devam ettirdi. | |
| 35: Ey Rabbim! dedi, beni bağışla ; bana benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk (hükümdarlık) ihsan eyle. Şüphesiz ki sen, karşılıksız çokça verensin. | |
| 36: Rüzgârı onun emrine verdik. Rüzgâr Onun emriyle tatlı tatlı istediği yana eserdi. | |
| 37: (37-38) Bina yapan, dalgıçlık eden her şeytanı, bukağılarla bağlı başkalarını ona başeğdirdik. | |
| 39: (Ey Süleyman !) İşte bu bizim vergimizdir, sen de bol bol ver veya yanında tut, hesapsızdır. | |
| 40: Şüphesiz onun yanımızda yakınlığı ve güzel dönüşü, iyi geleceği vardır. | |
| 41: Kulumuz Eyyûb'u da an. Hani o, Rabbına şöyle seslenmişti: «Şeytan elbette bana sıkıntı, yorgunluk ve işkence dokundurdu.» | |
| 42: Ona: Ayağını (yere) vur; işte yıkanacak ve içecek soğuk bir su! (dedik). | |
| 43: Biz ona katımızdan bir rahmet ve akıl sahipleri için bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir mislini daha verdik. | |
| 44: Ona, «eline bir demet sap al, onunla vur, yemininde günahkâr olma !» (dedik). Biz onu oldukça sabırlı bulduk. Ne iyi kuldur o! Şüphesiz o, Allah'a yönelip gönül verirdi. | |
| 45: Kudretli, basiretli kullarımız ibrahim, İshâk ve Yâkub'u an. | |
| 46: Şüphesiz biz, onları katıksız olarak Âhiret yurdunu düşünen hâlis kişiler kıldık. | |
| 47: Hem onlar yanımızda seçkin ve hayırlı kimselerdendirler. | |
| 48: İsmail'i, Elyesa'ı ve Zelkif'i de an. Hepsi de en hayırlı kimselerdendir. | |
| 49: İşte bu (anılar) bir öğüt ve hatırlamadır. Şüphesiz ki (Allah'tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlar için dönülecek güzel bir yer ve yurt vardır. | |
| 50: Kapıları onlara açık Adn Cennetleri vardır. | |
| 51: Orada (kanepelere) yaslanırlar da birçok meyveler ve içecekler isterler. | |
| 52: Yanlarında ise, gözlerini sa dece eşlerine diken yaşıtlar vardır. | |
| 53: Bu, hesap günü için size va dedilenlerdir! | |
| 54: Şüphesiz bu, bizim (hazırladığımız) rızıktır ki hiç de bitip tükenmek yok. | |
| 55: Bu (mutlu kişiler içindir). Azgın sapıklar için çok kötü bir dönüş yeri vardır. | |
| 56: Yaslanacakları Cehennem vardır; ne kötü yataktır o! | |
| 57: İşte kaynar su ve irin, tadsınlar onu.. | |
| 58: Bunlara benzer çifte çifte (azâblar) var. | |
| 59: İşte (sapıklara uyan) bu topluluk sizinle beraber (ateşe) itilip sokulanlardır ! (Uyulanlar): Onlara hiç rahat ve güven yüzü olmasın ! (derler). Çünkü onlar da ateşe girmişlerdir. | |
| 60: (Uyanlar ise onlara): Hayır, size rahat ve huzur yüzü olmasın ; bunu bize sunan sizsiniz. Ne kötü eyleşilecek yerdir! (derler). | |
| 61: Ey Rabbimiz ! Bizi buraya çekip düşüren kimseye, evet onlara ateşte azabı kat kat artır. | |
| 62: Ve derler ki: (Dünya'da) kendilerini kötülerden saydığımız (o inanan) adamları neden göremiyoruz ? | |
| 63: Onları alay ve eğlence edinirdik ; yoksa gözler onlardan (başka tarafa) kaydı da (onun için mi göremiyoruz) ? | |
| 64: Bu elbette gerçektir: Cehennem ehli birbirleriyle tartışıp duracak. | |
| 65: De ki: Ben ancak uyarıcı bir peygamberim. O, Bir olan, her şeyi kahr u saltanatı altında tutan Allah'tan başka hiçbir Tanrı yoktur. | |
| 66: O, göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbıdır. Çok üstün, çok güçlü, çok bağışlayandır. | |
| 67: De ki: Bu (Kur'ân) büyük bir haberdir! | |
| 68: Siz ise Ondan hep yüzçeviriyorsunuz. | |
| 69: Onlar çekişip dururken Mele-i A'lâ (=Yüce Âlem)'da olup bitenler hakkında bir bilgim yoktur. | |
| 70: Bana ancak ve sadece vahyolunmaktadır. Ben ancak açık bir uyarıcıyım. | |
| 71: Bir vakit Rabbin meleklere : Ben mutlaka çamurdan bir insan yaratacağım, demişti. | |
| 72: Onu biçimine koyup ruhumdan ona üflediğimde, kendisine secde edin ! (diye buyurmuştum). | |
| 73: Onun üzerine Melâikenin hepsi toptan secde ettiler | |
| 74: (73-74) Bunun üzerine meleklerin hepsi birden secde ettiler, ancak İblîs secde etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. | |
| 75: Allah, «Ey İblîs ! Kudret elimle yarattığım şeye secde etmekten seni alıkoyan nedir ? Büyüklük mü tasladın, yoksa kendini çok yükseklerde mi görüyorsun ?» dedi. | |
| 76: İblîs: Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın, dedi. | |
| 77: Allah: Çık oradan, çünkü şüphesiz sen kovulmuşun birisin. | |
| 78: Ve artık ceza gününe kadar lanetim üzerindedir senin, dedi. | |
| 79: İblîs : Rabbim ! Tekrar dirilip kalkacakları güne kadar bana mühlet ver, dedi. | |
| 80: (80-81) Allah : Gerçekten bilinen vakte (Kıyamete) kadar sen mühlet verilenlerdensin, dedi. | |
| 82: (82-83) İblîs : Senin izzetin hakkı için onların hepsini saptıracağım; ancak iyi niyetli, samimî, gösterişten uzak (mü'min) kulların müstesna, dedi. | |
| 84: (84-85) Allah, «Hakk Benim ve Ben ancak hakkı söylerim. Şanıma and olsun ki, Cehennem'i elbette seninle ve sana uyanlarla hepinizle dolduracağım» dedi. | |
| 86: (Ey Peygamber!) De ki: Buna (bu uyarı ve öğütlere) karşı sizden bir ücret istemiyorum ve ben kendiliğimden bir teklîf getirenlerden de değilim. | |
| 87: Bu (Kur'ân), ancak milletler için bir öğüttür. | |
| 88: Onun verdiği haberlerin (doğru çıkacağını) bir süre sonra mutlaka bilip anlayacaksınız. | |