| Ali Fikri Yavuz Meali |
|
| 1: Sâd. Şerefle dolu Kur’an hakkı için, | |
| 2: (İş kâfirlerin dediği gibi değil), doğrusu o kâfir olanlar, bir tekebbür ve bir ayrılık içindedirler. | |
| 3: Kendilerinden evvel nice ümmetleri helâk ettik! Çığrıştılar, fakat kurtulmak vakti değildi. | |
| 4: (Kureyş oğulları) içlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da, o kâfirler şöyle dediler: “- Bu, bir sihirbazdır, bir yalancıdır. | |
| 5: İlâhları tek bir ilâh mı yapmış? Doğrusu bu, şaşılacak bir şey!” | |
| 6: Kureyş’in ileri gelenleri (birbirlerine): “Haydi yürüyün, ilâhlarınıza (putlarınıza ibadete) devam edin. Doğrusu, arzu edilecek olan budur.” diyerek (meclisten) ayrılıp gittiler. | |
| 7: “Biz bunun söylediğini diğer dinlerde işitmedik; mutlak bir uydurmadır, | |
| 8: O Kur’an, aramızdan O’na mı indirilmiş!” (dediler). Doğrusu o kâfirler, benim Kur’an’ımdan şübhededirler. Doğrusu onlar henüz azabımı tadmadılar. | |
| 9: Yoksa (Ey Rasûlüm), Kur’an’ı sana ihsan eden = Vehhâb, her şeye üstün olan = Azîz Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı? | |
| 10: Yoksa onların mı, bütün o göklerle yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise, göğe çıkacak yollara koyularak yükselsinler (de kâinatın hakimiyetini ele alsınlar). | |
| 11: Onlar, burada (yakında) mağlub edilecek muhtelif partilerden ibaret bozuk düzen bir ordudur. | |
| 12: Onlardan evvel tekzib etmişti Nûh kavmi, bir de Âd ve payidar mülk sahibi Firavun; | |
| 13: Ve Semûd, Lût kavmi, (Şuayb’ın kavmi) Eyke’liler. İşte bunlar, (peygamberleri inkâr eden perişan olmuş kâfir) partiler!... | |
| 14: O kavimlerin her biri, peygamberlerini tekzib etmeleriyle azabım onlara vacib oldu. | |
| 15: Bunlar (kavmin olan Kureyş) da ancak bir tek sayhaya (kıyametteki Sûr üfürülüşüne) bakıyorlar. Öyle ki, onun geri çevrilişi yok... | |
| 16: (O Mekke kâfirleri) bir de şöyle dediler: “- Ey Rabbimiz! Hesab gününden evvel amel defterimizi ver (de görelim neymiş o)!” | |
| 17: (Ey Rasûlüm, şimdi) sen onların dediklerine (Kâfirlerin tekzibine) sabret de (ibadette) kuvvetli kulumuz Davûd’u hatırla. Çünkü o, Allah’ın rızasına daima dönendi. | |
| 18: Gerçekten biz, dağları onun emrine bağlı kıldık da, akşamleyin ve kuşluk vakti onunla beraber tesbih ederlerdi. | |
| 19: Kuşları da toplu olarak onun emrine bağlı kıldık. (Dağlardan ve kuşlardan) her biri onun tesbihi sebebiyle devamlı tesbih ediyordu. | |
| 20: Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiştik. Kendisine de peygamberlik ile kaza-hüküm ilmini verdik. | |
| 21: Bir de (Davûd mescidde ibadetle meşgul olduğundan kapısında bekçiler vardı. Kapıdan içeri giremiyen) davacıların haberi geldi mi sana? Hani duvardan çıkıb mescide inmişlerdi. | |
| 22: O vakit Davûd’un yanına vardılar da o, bunlardan ürktü. (Ona şöyle) dediler: “- Korkma, iki davacıyız. Birimiz ötekine tecavüz etti. Şimdi sen aramızda adaletle hüküm ver. Aşırı gitme de bizi hak yola çıkar.” | |
| 23: (İkisinden biri şöyle) dedi: “- Şu benim (din) kardeşimdir. Onun doksan dokuz dişi koyunu var. Benim ise tek dişi koyunum var. Böyle iken, onu da bana ver dedi ve beni konuşmada mağlûb etti.” | |
| 24: Davûd dedi ki: “- Doğrusu o, senin bir dişi koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten ortakların çoğu birbirine haksızlık eder; ancak iman edib de salih amel işliyenler müstesnadır. Onlar da ne kadar azdır!” Davûd sanmıştı ki, kendisine sırf bir imtihan açtık. Hemen Rabbine istiğfar etti, secdeye (*) kapandı ve tevbe ile Allah’a yöneldi. * Dikkat! Secde âyetidir. (Fahr-i Razi, tefsirinde Hz. Davûd’a isnad edilen ve peygamberler hakkında asla tecviz edilmiyen kıssaları red etmektedir. Peygamberlerin şanını korumak esas olduğundan hikayelere itibar etmiyerek hakiki manayı Cenab-ı Hakkın ilmine terk etmek en salim bir yoldur.) | |
| 25: Biz de onun bu hatasını bağışladık. Gerçekten onun, bizim katımızda bir yakınlığı ve güzel bir akıbeti (cenneti) vardır. | |
| 26: Ey Davûd! Biz seni yer yüzünde halife kıldık. O halde insanlar arasında adaletle hüküm ver ve keyfe tâbi olma ki, bu seni Allah’ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah yolundan sapanlar, hesab gününü unuttuklarından, kendilerine çok şiddetli bir azab vardır. | |
| 27: Biz, o gök ile yeri ve aralarındakileri boşuna yaratmadık. (Bunların yaratılması boşunadır sözü) o kâfirlerin zannıdır. Bu yüzden kâfirlere ateşten şiddetli bir azab vardır. | |
| 28: Yoksa biz, iman edib de salih ameller işliyenleri, o yeryüzündeki müfsidler (müşrikler) gibi yapar mıyız? Yahud Allah’dan korkan takva sahiblerini kâfirler gibi yapar mıyız? | |
| 29: Sana indirdiğimiz bu Kur’an, hayır ve bereketi çok bir kitabdır. Tâ ki ayetlerini düşünsünler ve akıl sahibleri ibret alsınlar. | |
| 30: Bir de Davûd’a (oğlu) Süleyman’ı ihsan ettik. Süleyman ne güzel kuldu? Çünkü o, daima (Allah’ın rızasına ve ibadetine) rücû edendi. | |
| 31: Hani ona öğleden sonra, saf-kan meşhur koşucu atlar arz olundukda, | |
| 32: O şöyle demişti: “- Beni bu mal (at) sevgisi, Rabbime ibadetden (ikindi namazını kılmaktan) alıkoydu.” Nihayet güneş batmıştı. | |
| 33: (Bunun üzerine, atlar kendisini meşgul edib ibadetten alıkoyduklarından onları Allah için kurban etmeye kasd etti ve şöyle dedi): “- Onları bana geri getirin.” Artık ayaklarını ve boyunlarını kesib kurban etmeğe başladı. | |
| 34: Gerçekten biz Süleyman’ı imtihan ettik: (Yaptığı bir hata yüzünden) biz onun saltanat tahtına (muvakkat bir zaman için) bir cin oturttuk. Bir müddet sonra (eski) mülk ve tahtına döndü. | |
| 35: Şöyle dua etti: “- Ey Rabbim! beni bağışla. Bana öyle bir mülk ver ki, benden sonra hiç kimsede olmasın. Muhakkak ki sen, bütün dilekleri verensin = Vehhâb’sın.” | |
| 36: Bunun üzerine rüzgârı onun emrine bağlı kıldık; emriyle istediği yere rahatça akar giderdi. | |
| 37: Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı. | |
| 38: Diğerleri de zincirlere vurulmuştu. (insanlara zarar vermekten alıkonmuşlardı). | |
| 39: (Biz buyurduk ki): “- Bu bizim ihsanımızdır. Artık dilediğine hesabsız olarak ver, yahud tut (verme, ey Süleyman). | |
| 40: Şübhesiz ki ona, katımızda bir yakınlık ve güzel bir akıbet (cennet) vardır. | |
| 41: Kulumuz Eyyûb’u da hatırla. Hani o, Rabbine şöyle nida etmişti: “- Gerçekten şeytan, beni zorluk ve eleme uğrattı.” | |
| 42: (Kendisine): “- Ayağınla yere vur.” dedik. İşte hem yıkanacak, hem içecek serin bir su!... (Yıkan ve iç, yorgunluğun ve hastalığın geçsin). | |
| 43: Tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahibleri için bir ibret olarak Eyyûb’a bütün ehlini ve beraberlerin de daha bir mislini bağışladık. | |
| 44: (Eyyûb bir işten dolayı karısına kızmış ve hastalıktan kalktığı vakit ona yüz değnek vurmayı yemin etmişti. Hem yemini bozmamak, hem de hafifletmek için Allah ona şöyle buyurdu): “- Eline (yüz başaklı) bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur; yemininden durmazlık etme.” Dorusu biz, onu sabırlı bulduk... O ne güzel kuldu! Gerçekten o, tamamen Allah’a teveccüh etmişti. | |
| 45: Dinde görüş ve kuvvet sahibleri olan kullarımız İbrahîm’i, İshâk’ı, Yakûb’u da hatırla. | |
| 46: Çünkü biz, onları, ahiret yurdunu anmaktan ibaret pak bir hasletle hâlis (insanlar) kıldık. | |
| 47: Gerçekten onlar, katımızda seçilmiş hayırlı kimselerdendi. | |
| 48: İsmail’i, (İlyas’ın amcasının oğlu) El-Yesa’i ve Zü’l-Kifl’i de hatırla. Bunların hepsi hayırlı kimselerden... | |
| 49: İşte bu, (anlatılanlar, onlar için) bir şereftir. Elbette takva sahibleri için dönüb varılacak güzel bir yer var. | |
| 50: (O güzel yer) bütün kapıları kendilerine açık olduğu halde Adn Cennetleridir. | |
| 51: İçlerinde yaslanıb kurulacaklar. Orada bir çok (türlü) yemişler, içkiler istiyecekler. | |
| 52: Yanlarında da gözlerini zevclerinden ayırmayan, hep aynı yaşta dilberler var. | |
| 53: İşte hesab günü için, size vaad olunanlar bunlardır. | |
| 54: Bu, (cennette müminlere verdiğimiz nimet) bitmez tükenmez rızkımızdır. | |
| 55: Bu, müminlere mahsustur. Azgınların dönüb varacağı yer ise, muhakkak ki fena bir yerdir. | |
| 56: Cehenneme, oraya girecekler. O ne kötü döşektir!... | |
| 57: İşte bu, kâfirlere... Artık tadsınlar kaynar sudan ve irinden ibaret Cehennem azabını... | |
| 58: O azab şeklinden diğeri de var. Çifte çifte (türlü türlü) acılar. | |
| 59: (Melekler, kâfirlerin elebaşlarına, dünyada emirlerine bağlı olanları gösterib şöyle diyecekler): “- İşte sizinle birlikte cehenneme giren güruh.” (Elebaşılar da yardakçıları için şöyle diyecekler): “- Onlar rahatlık görmesinler; ateşe girmeğe hak kazanmışlardır.” | |
| 60: (Yardakçılar elebaşlarına şöyle) derler: “- Hayır, asıl siz rahatlık görmeyin. Bu azabı bizim önümüze siz getirdiniz. Bakın ne kötü karargâh!” | |
| 61: (Yine devamla şöyle) derler: “- Ey Rabbimiz! Bu azabı bizim önümüze kim geçirdi ise, onun ateşteki azabını kat kat artır.” | |
| 62: Bir de (o cehennemdeki azgın elebaşılar müminleri kasdederek şöyle) diyecekler: “- (Dünyada) kendilerini bayağı kimselerden saydığımız bir takım adamları (fakir müminleri bu ateşte) neye görmüyoruz? | |
| 63: Biz onları eğlenceye (alaya) alırdık. Yoksa gözlerimiz onlardan kaydı (da kendilerini göremiyoruz)?” | |
| 64: İşte bu, cehennem ehlinin birbirleriyle mücadelesi, şübhe götürmiyen bir gerçektir. | |
| 65: (Ey Rasûlüm), de ki: “- Ben ancak korkuyu (cehennem azabını) haber veren bir peygamberim. Ortağı olmıyan tek Kahhâr = her şeye gâlib Allah’dan başka hiç bir ilâh yoktur. | |
| 66: O, göklerle yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, Azîz’dir, Gaffâr’dır = mağfireti boldur. | |
| 67: De ki: “- Bu (size söylediklerim) pek büyük bir haberdir. | |
| 68: (Öyle iken) siz ondan yüz çeviriyorsunuz. | |
| 69: Benim melekler topluluğuna ait ne ilmim olurdu, onlar (Adem’in yaratılması hakkında) münakaşa ederlerken? | |
| 70: Fakat ben, açık olarak korkutan bir peygamber olduğum içindir ki, (Adem hakkında meleklerin çekişmesine dair) o ilim bana vahyolunuyor.” | |
| 71: Rabbin, o vakit meleklere şöyle demişti: “- Ben bir çamurdan bir insan yaratacağım (Adem’i yaratacağım). | |
| 72: Onun yaratılışını tamamlayıb da tarafımdan ona ruh verdiğim zaman, hemen ona (hürmet için) secdeye kapanın.” | |
| 73: Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler. | |
| 74: Yalnız iblis (Adem’e secde etmekten) kibirlendi ve kâfirlerden oldu. | |
| 75: (Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “- Ey İblis! Bizzat kudretimle yarattığıma secde etmene, seni hangi şey engelledi? Kibirlenmek mi istedin, yoksa yücelenenlerden mi oldun?” | |
| 76: (İblis şöyle) dedi: “- Ben ondan daha hayırlıyım; beni bir ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” | |
| 77: (Allah) buyurdu ki: “Hemen çık oradan (cennetten). Çünkü sen (benim rahmetimden) koğulmuşsun; | |
| 78: Ve muhakkak surette hesab gününe kadar lânetim senin üzerindedir.” | |
| 79: (İblis şöyle) dedi: “- Ey Rabbim! O halde (kabirlerden) dirilecekleri güne kadar beni geri bırak.” | |
| 80: (Allah şöyle) buyurdu: “- Haydi geri bırakılanlardansın, | |
| 81: Katımda belli kıyamet vakti gününe kadar...” | |
| 82: (İblis şöyle) dedi: “- Öyle ise, izzet ve kudretine yemin ederim ki, onların hepsini muhakkak azdıracağım. | |
| 83: Ancak içlerinden ihlâs sahibi kulların müstesna...” | |
| 84: (Allah İblis’e şöyle) buyurdu: “- Ben, hakkı yerine getiririm ve hep doğruyu söylerim. | |
| 85: And olsun ki, cehennemi, senden (türeyenlerle) ve Adem oğullarının içinden sana uyanların hepsi ile dolduracağım.” | |
| 86: (Ey Rasûlüm) de ki: “- Ben tebliğime karşı sizden bir ücret istemiyorum, (ey Mekke halkı); ve ben düzenbazlardan değilim. | |
| 87: Kur’an bütün âlemlere (insan ve cinlere) ancak bir öğüddür. | |
| 88: Muhakkak onun haberini (verdiği haberlerin doğruluğunu) bir zaman sonra, (öldükten sonra) bileceksiniz. | |