| Suat Yıldırım Meali |
|
| 1: Elif Lâm Râ. Bunlar kitabın ve Kur’ân-ı Mübin’in âyetleridir. | |
| 2: Bir zaman olur kâfirler, "Keşke vaktiyle Müslüman olmuş olsaydık!" diye çok hasret çekerler. | |
| 3: Bırak onları, yesin içsinler, zevklerine düşsünler, arzu ve emelleri kendilerini oyalaya dursun. Yakında bilecekler! | |
| 4: Bizim imha ettiğimiz her memleket hakkında mutlaka daha önce kararlaştırılmış, malum bir vade vardır. | |
| 5: Hiç bir ümmet vaadesini ne öne alabilir, ne erteleyebilir. | |
| 6: (6-7) O kâfirler, alay ederek: "Ey o kendisine kitap indirilmiş olan" dediler; "mutlaka sen bir delisin! Eğer iddianda tutarlı isen, ne diye bize o melekleri getirip göstermiyorsun?" | |
| 8: Biz o melekleri ancak hikmet gereğince göndeririz. Ama o zaman da, kendilerine hiç mühlet verilmez, derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler. | |
| 9: Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz. | |
| 10: (10-11) Senden önce gelip geçen milletlere de Biz Peygamberler gönderdik. Ama onlara hiç bir resul gelmedi ki onunla alay etmiş olmasınlar. | |
| 12: (12-13) Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen felaketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler. | |
| 14: (14-15) Hatta o kâfirlere gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı yükselip çıksalar, yine de "Galiba gözlerimiz bağlandı, belki de büyüye tutulduk!" derler. | |
| 16: (16-18) Gerçekten Biz, gökte burçlar yarattık ve onları seyredenler için yıldızlarla süsledik. Hem onu kovulmuş her şeytandan koruduk. Ancak kulak hırsızlığı edenler olursa, onu da parlak bir ışık kovalar. | |
| 19: Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik. | |
| 20: Orada hem siz insanlar için, hem rızkını sizin vermediğiniz daha nice yaratıklar için geçimlikler meydana getirdik. | |
| 21: Hiçbir şey yoktur ki onu meydana getiren hazinelerin anahtarları elimizde olmasın. Biz onu ancak belirli bir ölçü ile indiririz. | |
| 22: Aşılayıcı Rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz. | |
| 23: Muhakkak ki hayatı veren de Biz’iz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan baki de Biz’iz. | |
| 24: Doğrusu sizden, önden gidenleri de, geri kalanları da Biz pek iyi biliriz. | |
| 25: Senin Rabbin, elbette onları mahşerde toplayacaktır. Çünkü O hakîmdir, alîmdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir). | |
| 26: Biz insanı kara çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık. | |
| 27: Cinleri de daha önce, zehirli ateşten yaratmıştık. | |
| 28: Ve hani Rabbin meleklere: "Ben, demişti, kuru çamurdan, şekillenmiş bir çamurdan bir beşer yaratacağım." | |
| 29: "Bu itibarla, Ben onu düzenlediğim insan şekline koyduğum ve içine ruhumdan üflediğim zaman, derhal onun önünde secdeye kapanınız." | |
| 30: (30-31) İblis hariç bütün melekler secdeye kapandılar. O ise kibirlenip, secde edenler arasında yer almadı. | |
| 32: Allah İblis’e: "Sen niye secde edenlerle beraber olmadın?" diye sordu. | |
| 33: "Benim," dedi, "kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşere secde etmem mümkün değildir." | |
| 34: (34-35) Allah şöyle buyurdu: "O halde, defol buradan! Çünkü sen kovuldun ve bu lânet, hesap gününe kadar senin üzerinde devam edecektir." | |
| 36: "Ya Rabbî!" dedi, "O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver!" | |
| 37: (37-38) "Haydi, buyurdu, belirli bir güne kadar sana müsaade edildi." | |
| 39: (39-40) İblis dedi ki: "Ya Rabbî! Beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki ben de dünyada onlara günahları süsleyeceğim ve senin ihlasa erdirdiğin kulların müstesna, onların hepsini azdıracağım" | |
| 41: Allah buyurdu: "Bu seçkin kullarımın tuttuğu yol, işte Ben’im gözettiğim dosdoğru yoldur." | |
| 42: "Şüphesiz Benim o seçkin kullarım üzerinde senin hiçbir nüfûzun yoktur, ancak senin peşine takılmış şaşkın azgınlar başka!" | |
| 43: (43-44) Şüphesiz cehennem de o azgınların hepsinin varacakları yerdir. Oranın yedi kapısı vardır ve her kapıdan kimlerin gireceği belirlenmiştir. | |
| 45: Şeytana uymaktan korunan müttakiler ise cennetlerde ve pınar başlarındadırlar. | |
| 46: "Esenlikle, emin olarak girin oraya!" (denir onlara). | |
| 47: Onların kalplerindeki kini söküp çıkarmışızdır. Dost ve kardeş olarak, divanlar üzerinde karşı karşıya otururlar. | |
| 48: Orada kendilerine hiç bir zahmet ve meşakkat dokunmaz, oradan hiç çıkarılmazlar. | |
| 49: (49-50) Kullarıma haber ver ki (günahları örten) gafur, (ihsanı bol olan) rahîm Ben’im. Bununla beraber azabım da elîm mi elîm! | |
| 51: Onlara İbrâhim’in misafirlerinden de bahset. | |
| 52: Onun yanına girdiklerinde "Selam!" dediler. İbrâhim: "Biz sizden korkuyoruz." dedi. | |
| 53: "Korkma!" dediler. "Biz sana (büyüdüğünde âlim olacak) bir oğlunuzun dünyaya geleceğini müjdeliyoruz." | |
| 54: "Beni mi müjdeliyorsunuz?" dedi. "Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, artık beni nasıl tebşir edersiniz?" | |
| 55: "Sana gerçeği müjdeledik, onun için ümit kesenlerden olma!" dediler. | |
| 56: O da: "Rabbinin rahmetinden, hak yoldan sapanlardan başka kim ümit keser ki?" dedi. | |
| 57: Ve ilâve etti: "Ey elçiler, bundan başka işiniz nedir? sorabilir miyim?" | |
| 58: (58-60) "Haberin olsun!" dediler, "Biz, Lut’un ailesi dışında suçlu bir topluluğu cezalandırmak için gönderildik; onun karısı hariç tüm ailesini kurtaracağız. Zira eşinin suçlularla beraber kalmasını gerekli gördük." | |
| 61: (61-62) Elçiler Lut’un evine gelince O: "Doğrusu, siz ürkülecek kimselersiniz." dedi. | |
| 63: (63-65) "Yok" dediler, "Biz sana, onların şüphe ettikleri cezayı getirdik ve sana emr-i Hak ile geldik, emin ol biz sadık kimseleriz. Hemen gecenin sonunda aileni yola çıkar, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın, size emredilen yere geçin gidin." | |
| 66: Ona şu kesin emri vahyettik: "Sabaha çıkarlarken onların kökü kesilmiş olacaktır!" | |
| 67: Şehir halkı da misafirlerin geldiğini duyup eğlenmek için gelmişlerdi. | |
| 68: (68-69) "Bunlar benim misafirlerim!" dedi, "Ne olur beni mahcûp etmeyin. Allah’tan korkun da beni rüsvay etmeyin." | |
| 70: Onlarsa: "Biz seni elalemin işine karışmaktan menetmemiş miydik (şunu bunu korumak sana mı kalmış!)" dediler. | |
| 71: Lût: "Eğer evlenmek isterseniz, işte kızlarım, onlarla evlenebilirsiniz" dedi. | |
| 72: (Resulüm!) "Hayatın hakkı için onlar, kendilerini öylesine kaybetmişlerdi ki sarhoşlukları içinde sürünüp gitmekte idiler." | |
| 73: Güneş doğarken o korkunç ses bastırıverdi onları! | |
| 74: Bir anda şehirlerinin üstünü altına çevirdik. Pişirilmiş çamurdan yapılmış taş yağmuruna tuttuk onları! | |
| 75: Elbette bunda işaretten anlayanlar için alınacak nice ibretler vardır. | |
| 76: Hem o şehir harabesi uğrak bir yol üzerindedir. | |
| 77: Elbette bunda, iman edecekler için çok ibretler vardır. | |
| 78: Eyke halkı da zalim mi zalim bir halk idi. | |
| 79: Onlara da hak ettikleri cezayı verdik. Bu her iki şehir harabesi de uğrak bir yol üzerindedir. | |
| 80: Hicr halkı da peygamberleri yalancı saydı. | |
| 81: Onlara delil ve mûcizelerimizi verdik, ama onlar bu delillerden yüz çevirdiler | |
| 82: Dağlarda evler yontarak güven içinde bulunuyorlardı. | |
| 83: Bir sabah o korkunç ses bastırıverdi onları! | |
| 84: Kazanıp ele geçirdikleri mal ve imkânlar hiçbir fayda vermedi kendilerine. | |
| 85: Öyle ya, Biz gökleri, yeri ve bu ikisinin aralarında bulunan varlıkları elbette boşuna değil, gerçek bir gaye ve hikmetle yarattık. Hiç şüphe yok ki o kıyamet saati gelip çatacaktır. Öyleyse müsamaha ile tatlılıkla davran onlara. | |
| 86: Elbette senin Rabbin mükemmel yaratan ve her şeyi hakkıyla bilendir. | |
| 87: Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur’ân’ı verdik. | |
| 88: Sakın o kâfirlerden bir kısmına geçici bir zevk olarak verdiğimiz dünya nimetlerine göz dikme!Onların iman etmemelerinden ötürü üzülme ve müminlere kol kanat ger, onları şefkatle koru. | |
| 89: Ve de ki: "Sizleri bekleyen felakete karşı sizi açıkça uyarıyorum." | |
| 90: (90-91) Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur’ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz felaket gibi. | |
| 92: Rabbin hakkı için, onların hepsini sorguya çekeceğiz! | |
| 93: Onları yaptıkları işlerden sorumlu tutacağız. | |
| 94: Şimdi sen, sana ne emredilmişse onu açıkça onlara söyle. O müşriklere aldırma! | |
| 95: Seninle alay edenlerin haklarından gelmeye Biz yeteriz. | |
| 96: Onlar Allah’tan başka tanrı uyduruyorlar ama yaptıklarının sonucunu yakında öğrenecekler! | |
| 97: Onların bu kabil iddialarından ötürü senin canının sıkıldığını çok iyi biliyoruz. | |
| 98: Ama sen Rabbini hamd ile tenzih et ve secde edenlerden ol. | |
| 99: Sana ölüm gelip çatıncaya kadar da Rabbine ibadet et. | |