| Ahmed Hulusi Meali |
|
| 1: Elif, Lââm, Ra. . . Bunlar O BİLGİnin (Hakikat ve Sünnetullah), Kurân'ın apaçık işaretleridir. | |
| 2: (Öyle olur ki) hakikat bilgisini inkâr edenler (hakikatlerinden perdeliler), keşke gerçekte teslim olmuşluğumuzun farkında olsaydık, diye şiddetli arzu duyarlar. | |
| 3: Bırak onları, yesinler, zevklensinler; sonu gelmez arzular onları oyalasın! Yakında bilecekler. | |
| 4: Biz hiçbir bölgeyi belli bir yazgısı olmaksızın helâk etmedik. | |
| 5: Hiçbir topluluk ecelini ne öne çekebilir, ne de erteleyebilir. | |
| 6: Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (uyaran - hatırlatıcı bilgi) inzâl edilmiş kimse! Muhakkak ki sen mecnunsun (cinlenmişsin). " | |
| 7: "Eğer doğru sözlü isen, bize meleklerle gelmeliydin?" | |
| 8: Biz melekleri bil-Hak (Hak olarak) inzâl ederiz. . . O vakit de onlara zaten göz açtırılmaz! | |
| 9: Doğrusu biz indirdik O Zikri, Biz!. . Ve muhakkak O'nun koruyucuları biziz! | |
| 10: Andolsun, senden önceki, aynı inancı paylaşan ilk toplumlar içinde de (Rasûller) irsâl ettik. | |
| 11: Onlara bir Rasûl gelir gelmez, mutlaka onunla alay ederlerdi. | |
| 12: İşte Onu suçluların kalplerinde böylece ilerletiriz. | |
| 13: Ona (hatırlatıcı BİLGİye) iman etmezler. . . Evvelce iman etmeyenlerin yaşadıkları sonuçlardan da ders almazlar. | |
| 14: Üzerlerine semâdan bir kapı açsak da, onun içinden yükselselerdi. . . | |
| 15: Elbette şöyle derlerdi: "Gözlerimiz bağlandı, hatta biz sihirlenmiş bir toplumuz!" | |
| 16: Andolsun ki biz semâda (beyinde) burçlar meydana getirdik (beyinde hakikat müşahedesini oluşturan özel alanlar {pineal gland} oluşturduk) ve ona ibretle bakanlar için (çeşitli özelliklerle) bezedik. | |
| 17: Onu şeytan-ı racîm'den (amigdalanın oluşturduğu birimsellik - kaybetme korkularından) biz koruduk. | |
| 18: İşitme (orada açığa çıkan hakikati bedenselliğe mal etme) hırsızlığı yapan müstesna! Onu da apaçık ışık saçan ateş topu (hakikat ilmi nuru) izler. | |
| 19: Arzı (bedeni Esmâ özelliklerini açığa çıkaracak organları alacak şekilde) genişlettik! Onda sâbit dağlar (vücuttaki organlar) ilka ettik. . . Onda her şeyi ölçülü bitirdik. | |
| 20: Orada hem sizin için ve hem de yaşam gıdası size ait olmayanlar için geçim yolları oluşturduk. | |
| 21: Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri (oluşturan kuvveleri) bizim indîmizde olmasın! Biz onu (o kuvveleri - özellikleri) gereken ölçüsüyle inzâl ederiz (açığa çıkartırız). | |
| 22: Biz rüzgârları (fikirleri), aşılayıcılar (yeni düşünceler - buluşlar oluşturucu) olarak irsâl ettik. . . Semâdan bir su (bilgi) inzâl ettik de sizi onunla suvardık. . . Onu saklayıcı siz değilsiniz. | |
| 23: Muhakkak ki biz, evet biziz hayat veren de öldüren de! Biz vârisleriz (siz Fânisiniz biz Bakıy'ız)! | |
| 24: Andolsun ki, sizden ileri geçmek isteyenleri de biliriz; andolsun ki, geriye kalanları da biliriz! | |
| 25: Muhakkak ki Rabbin, "HÛ"; onları haşreder! Muhakkak ki O, Hakiym'dir, Aliym'dir. | |
| 26: Andolsun ki, biz insanı dönüşüp gelişen hücresel yapıdan (toprak + su + hava) halkettik. | |
| 27: Cann'ı da daha önce semum ateşten (gözeneklerden geçen, zehirleyici ateşten; ışınsal bedenle, cehennemdeki ateş, semum kelimesiyle tanımlanmıştır. A. H. ) yarattık. | |
| 28: Hani Rabbin, melâikeye: "Muhakkak ki ben kuru balçıktan, değişip dönüşen balçıktan (hücre) bir beşer halkedeceğim" demişti. | |
| 29: "Onu tesviye edip (beden ve beyini kemâle erdirip), ona Ruhumdan (Esmâ mânâlarımın özelliklerinden) nefhettim (üfledim); (böylece buyurdum) Ona secdeye kapanın (Onun kuvveleri olarak hizmetine girin)!" | |
| 30: O meleklerin (kuvvelerin) hepsi, toptan secde ettiler (bir kısım Esmâ kuvveleri beyinle açığa çıkmaya başladı). | |
| 31: İblis hariç! (O) secde eden (kuvveler) ile beraber olmadı. | |
| 32: Dedi ki: "Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?" | |
| 33: (İblis) dedi ki: "Kuru balçıktan, değişip dönüşen hücresel yapıdan yarattığın bir beşere secde etmek için var olmadım. " | |
| 34: Buyurdu: "O hâlde çık oradan! Muhakkak ki sen racîmsin (tard edilmiş, taşlanmış). " | |
| 35: "Muhakkak ki, Sünnetullah gerçeğinin açığa çıkma sürecine kadar lânet (hakikatini yaşamaktan uzak düşme) senin üzerinedir. " | |
| 36: (İblis) dedi ki: "Rabbim! (Vefat ederek ölümü tadacakları ve yeni bir bedenle) bâ's olunacakları sürece kadar bana mühlet ver!" | |
| 37: Buyurdu: "Muhakkak ki sen mühlet verilenlerdensin!" | |
| 38: "Bilinen süreç gelene kadar!" | |
| 39: (İblis) dedi ki: "Rabbim! Bende açığa çıkan Esmâ'n sonucu azdırman yüzünden, yemin ederim ki, arzda (bedenli yaşamlarında) onlara (suçları; Sünnetullah'a göre perdelilik oluşturan fiilleri) süsleyeceğim ve onları toptan azdıracağım. " | |
| 40: "Onlardan ihlâslandırılmış kulların müstesna!" | |
| 41: Buyurdu ki: "İşte benim üzerime aldığım müstakim yol budur!" | |
| 42: "Muhakkak ki Benim kullarım üzerinde senin bir sultan (gücün, yaptırımın) yoktur. . . Azgınlardan sana tâbi olanlar müstesna. " | |
| 43: "Muhakkak ki onların hepsinin vadolunan yeri Cehennem'dir. " | |
| 44: "Onun yedi kapısı vardır (Yaratılış amacını aşan şekilde kullanılan göz - kulak - dil - eller - ayaklar - mide - cinsel organ). . . Her kapı için onlardan taksim edilmiş bir bölüm vardır. " | |
| 45: Muttakiler ise cennetlerde ve ayn(kaynak)lardadırlar. | |
| 46: "Oraya âminler olarak (Bi-)Selâm ile girin. " | |
| 47: Biz onların, (ayrı görmekten kaynaklanan) kin - düşmanlık duygularını içlerinde söküp attık! Kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşılıklı otururlar. | |
| 48: Onda onlara bir yorgunluk dokunmaz (enerjileri tükenmez). . . Onlar oradan hiçbir zaman çıkarılmazlar. | |
| 49: Haber ver kullarıma ki, Ben, gerçekten Ben Ğafûr'um, Rahıym'im. | |
| 50: Muhakkak ki azabım (Ben'den ayrı düşmenin yaşatacağı azap), en acı azap odur! | |
| 51: Onlara İbrahim'in konuklarından haber ver. | |
| 52: Hani Onun yanına gelmişlerdi de "Selâm" demişlerdi. . . (İbrahim de): "Biz sizden endişe duyuyoruz" diye cevap verdi. | |
| 53: (Onlar da) dediler ki: "Endişelenme! Doğrusu biz sana Aliym bir erkek evlat müjdeliyoruz. " | |
| 54: (İbrahim) dedi ki: "İhtiyar olduktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz? Ne ile müjdeliyorsunuz?" | |
| 55: Dediler ki: "Seni Hak olarak müjdeliyoruz! Sakın ümitsizliğe düşme!" | |
| 56: (İbrahim) dedi: "(Hakikatten) sapmışların dışında Rabbinin rahmetinden kim ümidini yitirir?" | |
| 57: (İbrahim): "Ey irsâl olunanlar! (Başka) işleviniz nedir?" dedi. | |
| 58: Dediler ki: "Gerçek şu ki, biz suçlular toplumu için irsâl olunduk. " | |
| 59: "Lût ailesi bundan istisna! Biz onların hepsini kurtaracağız. " | |
| 60: "(Lût'un) karısı hariç. . . Onun, geride kalanlardan olmasını takdir ettik. " | |
| 61: Bundan sonra irsâl olunan melâike Lût'a geldi. | |
| 62: (Lût) dedi ki: "Muhakkak ki siz yadırganacak birilerisiniz!" | |
| 63: Dediler ki: "Bilakis, biz sana onların şüpheli oldukları bir konuda (yaptıklarının sonucu azap) getirdik. " | |
| 64: "Biz sana Hak olarak geldik ve biz sözümüze sadığız. " | |
| 65: "O hâlde gecenin bir bölümünde aileni al, uzaklaştır. . . Sen de arkalarından takip et. . . Sizden hiçbir kimse geriye bakmasın. . . Emrolunduğunuz tarafa geçin - gidin!" | |
| 66: Ona şu işi hükmettik: "Kesinlikle bunlar sabahlarken arkaları kesilmiş olacaktır. " | |
| 67: Şehir halkı sevinerek geldi. | |
| 68: (Lût) dedi ki: "Bu kişiler benim misafirlerimdir. . . Beni utandırmayın. " | |
| 69: "Allâh'tan çekinin ve beni rezil etmeyin!" | |
| 70: Dediler ki: "Biz sana başkalarının işine karışma demedik mi?" | |
| 71: (Lût) dedi ki: "Eğer bu ise yapmak istediğiniz, işte kızlarım!" | |
| 72: Yaşamına yemin olsun ki, onlar (zevk) sarhoşlukları içinde, kör ve şaşkın bocalıyorlar! | |
| 73: Güneş doğarken, o korkunç titreşimli ses onları yakaladı. | |
| 74: Oranın üstünü altına çevirdik ve üzerlerine siccilden taşlar (pişirilmiş taşlaşmış çamur - volkanik lav) yağdırdık. | |
| 75: Gerçek ki, bu olayda feraset sahipleri (görünüşten, içyüzünü farkedenler) için işaretler vardır. Not: Bir hadis-i şerif'te şöyle buyurulur: Rasûlullah: "İtteku firasetelMu'mini, fe innehu yenzuru BiNurillahi teala. . . Sümme karae; inne fiy zalike leayatin lilMütevessimiyn: Mu'minin ferasetinden sakının (dikkate alın), çünkü o, B sırrınca Allâhu Teâlâ'nın Nur'u ile bakar. . . " Sonra bu 75. âyeti okudu. | |
| 76: Muhakkak ki o şehir, insanların yolları üzerindedir. | |
| 77: Elbette ki bunda iman edenlerce alınası dersler vardır. | |
| 78: Ashab-ı Eyke (orman halkı; Şuayb a. s. ın kavmi) de gerçekten zâlimler idi. | |
| 79: Bu sebeple onlara yaptıklarının acı sonuçlarını yaşattık! Her ikisi de açık seçik görülebilen bir bölgededir. | |
| 80: Gerçek ki, Ashab-ı Hicr (Semud halkı) da Rasûlleri yalanladı. | |
| 81: Onlara işaretlerimizi verdik; ama onlardan yüz çevirdiler. | |
| 82: Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. | |
| 83: O korkunç titreşimli ses (volkanik patlama) onları da sabah vaktine girerlerken yakaladı. | |
| 84: Kazandıkları, onları kurtaramadı. | |
| 85: Biz, semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri Hak olarak yarattık! Kesinlikle o Saat (ölüm) gelecektir. . . O hâlde, hoşgörü ve Hakkanî görüş ile davran. | |
| 86: Kesinlikle Rabbin "HÛ"; Hallak'tır, Aliym'dir. | |
| 87: Gerçek ki, biz sana, Seb-ü Mesânî'yi (yedi zâtî sıfatınla hakikati değerlendirme kuvvesini) ve Kur'ân-ı Aziym'i (hakikat ve Sünnetullah BİLGİsini) verdik. | |
| 88: Hakikati inkâr edenlerden bir kısmına verdiğimiz geçici dünya nimet ve zevklerine sakın gözünü takma! Sana gereken değeri vermiyorlar diye üzülme. . . İman edenlere kol kanat ger! | |
| 89: De ki: "Kesinlikle ben, evet ben apaçık bir uyarıcıyım. " | |
| 90: İnzâl ettiğimizi bölüp ayrıştıranlara (Tevrat ve İncil'i işlerine gelenler ve gelmeyenler olarak) olduğu gibi; sana da inzâl ettik (hakikat BİLGİsini)! | |
| 91: Kurân'ı, işlerine geldiği gibi böldüler (çıkarları yönünden Kurân'ı değerlendirdiler)! | |
| 92: Rabbine yemin olsun ki, onların hepsi sorgulanacak. . . | |
| 93: Yapmakta olduklarından! | |
| 94: Emrolunduğunu (hakikat ve Sünnetullah bilgisini) açıkla ve müşriklerden yüz çevir! | |
| 95: O alay edenlere karşı, kesinlikle biz sana yeterliyiz! | |
| 96: Onlar ki, Allâh (âlemleri ve hakikatlerini Esmâ'sıyla yaratan) yanı sıra bir tanrı edinirler. . . Yakında bilecekler! | |
| 97: Yemin olsun ki, onların söyledikleri yüzünden içinin daraldığını elbette biliyoruz. | |
| 98: (O hâlde) Rabbinin Hamdi olarak tespih et ve secde (benliğini yok) edenlerden ol! | |
| 99: Sana yakîn gelene (benliğinin yokluğunu fark edene kadar -ölüm hakikatin fark edilmesi hâlidir- Vahid-ül Kahhar'ın yaşanmasına) kadar, Rabbine ibadet et (yakîn sonrasında ise bunun doğal sonucu Rabbinin kulluğu devam eder zaten)! | |