| Ömer Öngüt Meali | 	
	  |  
 | 1: Tâ. Sîn. Mîm. | 	  |  
 | 2: Bunlar apaçık Kitab'ın âyetleridir. | 	  |  
 | 3: İman etmiyorlar diye neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm! | 	  |  
 | 4: Biz dilersek onların üzerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de ona boyun eğmek zorunda kalırlar. | 	  |  
 | 5: Onlara Rahman'dan yeni bir öğüt geldiğinde mutlaka ondan yüz çevirirler. | 	  |  
 | 6: Üstelik yalanladılar. Fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında kendilerine gelecektir. | 	  |  
 | 7: Yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişizdir. | 	  |  
 | 8: Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. | 	  |  
 | 9: Şüphesiz ki Rabbin Azîz'dir, engin merhamet sahibidir. | 	  |  
 | 10: Hani Rabbin Musa'ya şöyle seslenmişti: “O zâlim kavme git!” | 	  |  
 | 11: “Firavun'un kavmine. Hâlâ korkmayacaklar mı onlar?” | 	  |  
 | 12: Dedi ki: “Ey Rabbim! Onların beni yalanlamalarından endişe duyuyorum. ” | 	  |  
 | 13: “Benim göğsüm daralır, dilim dönmez. Onun için Harun'a da elçilik ver. ” | 	  |  
 | 14: “Onların bana isnat ettikleri bir suç da var. Beni öldürmelerinden korkarım. ” | 	  |  
 | 15: Allah buyurdu ki: “Hayır! İkiniz birlikte mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki biz sizinle beraberiz, (olanları) işitiyoruz. ” | 	  |  
 | 16: Firavun'a gidin ve ona deyin ki: “Biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz. ” | 	  |  
 | 17: “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder. ” | 	  |  
 | 18: Firavun dedi ki: “Biz seni çocukken yanımıza alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?” | 	  |  
 | 19: “Sonunda yapacağını yaptın. Sen nankörün birisin!” | 	  |  
 | 20: Musa dedi ki: “Ben onu yaptım amma, o zaman câhillerdendim (sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım). ” | 	  |  
 | 21: “Sizden korktuğum için de kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet verip, beni peygamber yaptı. ” | 	  |  
 | 22: “Başıma kaktığın o nimet, İsrailoğullarını köle ettiğinden ötürüdür. ” | 	  |  
 | 23: Firavun: “Âlemlerin Rabbi de nedir?” diye sordu. | 	  |  
 | 24: Musa: “Kesin olarak inanacaksanız, bilin ki O; göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunan her şeyin Rabbidir. ” dedi. | 	  |  
 | 25: Firavun etrafındakilere: “İşitiyor musunuz?” dedi. | 	  |  
 | 26: Musa: “Sizin de Rabbiniz, önce geçmiş atalarınızın da Rabbidir. ” dedi. | 	  |  
 | 27: Firavun: “Size gönderilen peygamberiniz şüphesiz ki delidir. ” dedi. | 	  |  
 | 28: Musa: “Eğer aklınızı kullanacaksanız, bilin ki O; doğunun da batının da, ikisinin arasında bulunanların da Rabbidir. ” dedi. | 	  |  
 | 29: Firavun: “Benden başkasını ilâh edinirsen, andolsun ki seni zindanlık ederim. ” dedi. | 	  |  
 | 30: Musa: “Sana apaçık bir şey getirmiş isem de mi?” dedi. | 	  |  
 | 31: Firavun: “Eğer doğru söylüyorsan haydi getir onu!” dedi. | 	  |  
 | 32: Bunun üzerine Musa asasını attı. O ansızın bir yılan oluverdi. | 	  |  
 | 33: Bir de elini çıkardı, bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi. | 	  |  
 | 34: Firavun çevresindeki ileri gelenlere dedi ki: “Doğrusu bu bilgin bir sihirbaz!” | 	  |  
 | 35: “Sizi sihiriyle memleketinizden çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” | 	  |  
 | 36: Dediler ki: “Onu ve kardeşini alıkoy ve şehirlere toplayıcılar gönder. ” | 	  |  
 | 37: “Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler. ” | 	  |  
 | 38: Böylece sihirbazlar belli bir günün sözleşilen vaktinde bir araya getirildiler. | 	  |  
 | 39: Halka: “Toplandınız mı?” denildi. | 	  |  
 | 40: “Sihirbazlar üstün gelirlerse biz de onlara uyarız. ” dediler. | 	  |  
 | 41: Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: “Biz galip gelirsek, bize ücret vardır değil mi?” dediler. | 	  |  
 | 42: Firavun: “Evet. . . O takdirde siz gözde kimselerden olacaksınız!” dedi. | 	  |  
 | 43: Musa onlara: “Ne atacaksanız atın!” dedi. | 	  |  
 | 44: Onlar da iplerini ve değneklerini attılar ve: “Firavun hakkı için biz üstün geleceğiz!” dediler. | 	  |  
 | 45: Bunun üzerine Musa da asasını attı. Onların uydurduklarını yutmaya başlayıverdi. | 	  |  
 | 46: Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. | 	  |  
 | 47: “Biz âlemlerin Rabbine iman ettik!” dediler. | 	  |  
 | 48: “Musa ve Harun'un Rabbine. ” | 	  |  
 | 49: (Firavun) dedi ki: “Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Size sihiri öğreten büyüğünüz odur. Fakat siz göreceksiniz! Andolsun ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım!” | 	  |  
 | 50: Onlar da dediler ki: “Zararı yok. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz. ” | 	  |  
 | 51: “İlk inananlar olduğumuz için Rabbimizin kusurlarımızı bağışlayacağını umarız. ” | 	  |  
 | 52: Musa'ya da vahyettik ki: “Kullarımı geceleyin yola çıkar. Çünkü siz takip edileceksiniz. ” | 	  |  
 | 53: Firavun da derhal şehirlere toplayıcılar gönderdi. | 	  |  
 | 54: “Doğrusu bunlar döküntü azınlıklardır. ” | 	  |  
 | 55: “(Böyle iken) bizi öfkelendiriyorlar. ” | 	  |  
 | 56: “Biz ise tedbirli kimseleriz. ” | 	  |  
 | 57: Böylece biz onları bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık. | 	  |  
 | 58: Hazinelerden ve şerefli makamlardan. | 	  |  
 | 59: Böylece onlara İsrâiloğullarını mirasçı yaptık. | 	  |  
 | 60: Derken (Firavun ve askerleri) gün doğarken onların ardına düştüler. | 	  |  
 | 61: İki topluluk karşı karşıya gelip birbirlerini gördükleri zaman Musa'nın ashabı: “İşte yakalandık!” dediler. | 	  |  
 | 62: Musa: “Hayır!. . . Rabbim benimle beraberdir. Bana yol gösterecektir. ” dedi. | 	  |  
 | 63: Biz de Musa'ya: “Âsânı denize vur!” diye vahyettik. Deniz hemen yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibi oldu. | 	  |  
 | 64: Arkalarından diğerlerini de oraya yaklaştırdık. | 	  |  
 | 65: Musa'yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. | 	  |  
 | 66: Sonra ötekilerini suda boğduk. | 	  |  
 | 68: Muhakkak ki Rabbin Aziz'dir, engin merhamet sahibidir. | 	  |  
 | 69: Resulüm! Onlara İbrahim'in haberini de naklet! | 	  |  
 | 70: Hani o, babasına ve kavmine: “Neye tapıyorsunuz?” demişti. | 	  |  
 | 71: Dediler ki: “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz. ” | 	  |  
 | 72: Dedi ki: “Duâ ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” | 	  |  
 | 73: “Yahut size fayda veya zarar verebiliyorlar mı?” | 	  |  
 | 74: Dediler ki: “Hayır, amma biz atalarımızın da böyle yaptıklarını gördük. ” | 	  |  
 | 75: Dedi ki: “Nelere taptıklarınızı görüyor musunuz?” | 	  |  
 | 76: “Hem siz hem de önceki atalarınız. ” | 	  |  
 | 77: “İyi bilin ki, onlar benim düşmanımdır. Dostum ancak âlemlerin Rabbidir. ” | 	  |  
 | 78: “Beni yaratan ve bana yol gösteren O'dur. ” | 	  |  
 | 79: “Bana yediren, bana içiren O'dur. ” | 	  |  
 | 80: “Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur. ” | 	  |  
 | 81: “Beni öldürecek, sonra beni diriltecek O'dur. ” | 	  |  
 | 82: “Hesap gününde kusurlarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur. ” | 	  |  
 | 83: “Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler zümresine kat. ” | 	  |  
 | 84: “Benden sonra geleceklerin beni hayırla anmalarını nasip eyle!” | 	  |  
 | 85: “Beni Naîm cennetinin vârislerinden kıl!” | 	  |  
 | 86: “Babamı da bağışla, çünkü o sapıklardandır. ” | 	  |  
 | 87: “İnsanların diriltileceği gün beni utandırma!” | 	  |  
 | 88: O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar. | 	  |  
 | 89: Meğer ki Allah'a tamamen sâlim ve temiz bir kalp ile gelenler ola. | 	  |  
 | 90: O gün cennet takvâ sahiplerine yaklaştırılır. | 	  |  
 | 91: Cehennem de azgınlara gösterilir. | 	  |  
 | 92: Onlara denilir ki: “Taptıklarınız hani nerede?” | 	  |  
 | 93: “Allah'tan başka? Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine yardımları dokunuyor mu?” | 	  |  
 | 94: Onlar ve azgınlar tepetakla oraya atılırlar. | 	  |  
 | 95: İblis'in bütün askerleri de. | 	  |  
 | 96: Orada birbirleriyle çekişerek derler ki: | 	  |  
 | 97: “Vallahi biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. ” | 	  |  
 | 98: “Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. ” | 	  |  
 | 99: “Bizi ancak günahkârlar saptırdı. ” | 	  |  
 | 100: “Şimdi artık bizim şefaatçilerimiz yoktur. ” | 	  |  
 | 101: “Sıcak bir dostumuz da yoktur. ” | 	  |  
 | 102: “Ah keşke (dünyaya) bir kere daha dönebilsek de inananlardan olsak!” | 	  |  
 | 104: Rabbin ise şüphesiz ki Azîz'dir, engin merhamet sahibidir. | 	  |  
 | 105: Nuh kavmi de peygamberleri yalanladılar. | 	  |  
 | 106: Kardeşleri Nuh onlara: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” demişti. | 	  |  
 | 107: “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. ” | 	  |  
 | 108: “Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ” | 	  |  
 | 109: “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbine âittir. ” | 	  |  
 | 110: “Öyle ise Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ” | 	  |  
 | 111: Şöyle cevap verdiler: “Sana hep düşük bayağı kimseler tâbi olmakta iken biz sana hiç iman eder miyiz?” | 	  |  
 | 112: Nuh da dedi ki: “Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur. ” | 	  |  
 | 113: “Onların hesabı ancak Rabbime âittir, düşünsenize!” | 	  |  
 | 114: “Ve ben müminleri kovacak da değilim. ” | 	  |  
 | 115: “Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. ” | 	  |  
 | 116: Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer bu işten vazgeçmezsen, iyi bil ki taşa tutulanlardan olacaksın. ” | 	  |  
 | 117: Dedi ki: “Ey Rabbim! Doğrusu kavmim beni yalanladı. ” | 	  |  
 | 118: “Benimle onların arasında sen hüküm ver! Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!” | 	  |  
 | 119: Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık. | 	  |  
 | 120: Sonra da geride kalanları suda boğduk. | 	  |  
 | 122: Rabbin şüphesiz ki Azîz'dir, engin merhamet sahibidir. | 	  |  
 | 123: Âd kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı. | 	  |  
 | 124: Hani kardeşleri Hud onlara şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” | 	  |  
 | 126: “Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. ” | 	  |  
 | 127: “Sizden buna karşılık hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. ” | 	  |  
 | 128: “Siz her yüksek yere koca bir bina kurup, eğlenir durur musunuz?” | 	  |  
 | 129: “Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı edinirsiniz?” | 	  |  
 | 130: “Yakaladığınız zaman zorbalar gibi mi yakalarsınız?” | 	  |  
 | 131: “Allah'tan korkun ve bana itaat edin!” | 	  |  
 | 132: “Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren Allah'tan korkun. ” | 	  |  
 | 133: “Size davarlar, oğullar ihsan etti. ” | 	  |  
 | 134: “Bahçeler ve çeşmeler. ” | 	  |  
 | 135: “Doğrusu sizin hakkınızda büyük bir günün azabından korkuyorum. ” | 	  |  
 | 136: Dediler ki: “Sen bize öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir. ” | 	  |  
 | 137: “Bu, öncekilerin âdetinden başka bir şey değildir. ” | 	  |  
 | 138: “Biz azaba uğratılacak da değiliz. ” | 	  |  
 | 139: Böylece onu yalanladılar. Biz de kendilerini helâk ettik. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. | 	  |  
 | 141: Semud kavmi de peygamberleri yalanladılar. | 	  |  
 | 142: Hani kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” | 	  |  
 | 143: ”Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. ” | 	  |  
 | 146: “Siz burada böyle güven içinde bırakılacak mısınız?” | 	  |  
 | 147: “Bahçelerde, pınar başlarında. ” | 	  |  
 | 148: “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında. ” | 	  |  
 | 149: “Dağlarda ustalıkla kâşâneler oyar mısınız?” | 	  |  
 | 151: “Haddi aşan beyinsizlerin emirlerine itaat etmeyin. ” | 	  |  
 | 152: Onlar ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar da ıslah etmezler. | 	  |  
 | 153: Dediler ki: “Sen olsa olsa iyice büyülenmiş birisin. ” | 	  |  
 | 154: “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru sözlü isen bize bir âyet (mucize) getir!” | 	  |  
 | 155: Sâlih dedi ki: “İşte mucize bu dişi devedir. Su içme hakkı belirli bir gün onun, belirli bir gün de sizindir. ” | 	  |  
 | 156: “Sakın ona bir kötülük yapmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar. ” | 	  |  
 | 157: Onlar ise ayaklarını keserek onu öldürdüler, fakat pişman da oldular. | 	  |  
 | 158: Bunun üzerine azap onları yakaladı. Şüphesiz ki bunda âyet (kudretimize bir nişane) vardır. Yine de onların çoğu iman etmezler. | 	  |  
 | 160: Lut kavmi de gönderilen peygamberleri yalanladı. | 	  |  
 | 161: Hani kardeşleri Lut onlara şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” | 	  |  
 | 164: “Sizden buna karşılık bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbine âittir. ” | 	  |  
 | 165: Âlemlerin (insanların) içinden erkeklere mi gidiyorsunuz? | 	  |  
 | 166: Ve Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır! Doğrusu siz sınırı aşmış bir kavimsiniz. | 	  |  
 | 167: Şöyle dediler: “Ey Lut! Eğer söylediklerinden vazgeçmezsen, iyi bil ki sürülenlerden olacaksın!” | 	  |  
 | 168: Dedi ki: “Doğrusu ben sizin bu yaptığınıza buğzedenlerdenim. ” | 	  |  
 | 169: “Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapageldikleri kötülüklerden kurtar!” | 	  |  
 | 170: Bunun üzerine biz de onu ve bütün âilesini kurtardık. | 	  |  
 | 171: Sadece bir kocakarı geride kalanlardan oldu. | 	  |  
 | 172: Sonra diğerlerini hep helâk ettik. | 	  |  
 | 173: Üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki! Ne kötü idi azapla korkutulanların yağmuru! | 	  |  
 | 176: Eyke halkı da gönderilen peygamberleri yalanladı. | 	  |  
 | 177: Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” | 	  |  
 | 181: “Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. ” | 	  |  
 | 182: “Doğru terazi ile tartın. ” | 	  |  
 | 183: “İnsanların hakkını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın. ” | 	  |  
 | 184: “Sizi ve daha önceki nesilleri yaratandan korkun. ” | 	  |  
 | 185: Dediler ki: “Olsa olsa sen büyülenmiş birisin. ” | 	  |  
 | 186: “Bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsin. Biz seni ancak yalancılardan sayıyoruz. ” | 	  |  
 | 187: “Şayet doğru sözlülerden isen, o halde üzerimize gökten parçalar düşür. ” | 	  |  
 | 188: Şuayb: “Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir. ” dedi. | 	  |  
 | 189: Amma onu yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekte o gün, azabı büyük bir gün idi. | 	  |  
 | 190: Doğrusu bunda öğüt ve ibret vardır, amma onların çoğu iman etmediler. | 	  |  
 | 192: Muhakkak ki o (Kur'an), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. | 	  |  
 | 193: Onu Ruh'ul-emin (Cebrail) indirmiştir. | 	  |  
 | 194: Senin kalbine indirmiştir ki, uyarıcılardan olasın. | 	  |  
 | 195: Apaçık Arap diliyle. | 	  |  
 | 196: O daha öncekilerin kitaplarında da vardır. | 	  |  
 | 197: İsrâiloğullarının bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? | 	  |  
 | 198: Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de, | 	  |  
 | 199: Bunu onlara o okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi. | 	  |  
 | 200: İşte böylece onu o günahkârların kalplerine soktuk. | 	  |  
 | 201: Onlar o acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar. | 	  |  
 | 202: Azap onlara öyle ansızın gelir ki, onlar hiç farkında olmazlar. | 	  |  
 | 203: O zaman: “Acaba bize mühlet verilir mi?” derler. | 	  |  
 | 204: Onlar bizim azabımızı mı acele istiyorlar? | 	  |  
 | 205: Gördün mü? Eğer biz onları yıllarca yaşatıp nimetlerden faydalandırsak, | 	  |  
 | 206: Sonra da kendilerine vaad olunan şey (başlarına) gelse. | 	  |  
 | 207: Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiçbir fayda sağlamaz. | 	  |  
 | 208: Biz hiçbir memleket halkını, uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. | 	  |  
 | 209: Öğüt vermek üzere. Biz zâlim değiliz. | 	  |  
 | 210: Onu şeytanlar indirmedi. | 	  |  
 | 211: Bu onlara düşmez, zaten güçleri de yetmez. | 	  |  
 | 212: Şüphesiz ki onlar işitmekten uzak tutulmuşlardır. | 	  |  
 | 213: O halde sakın Allah ile beraber başka bir ilâh edinip yalvarma. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun. | 	  |  
 | 214: Önce yakın akrabalarını uyar. | 	  |  
 | 215: Sana uyan müminlere kanadını indir. | 	  |  
 | 216: Şayet sana karşı gelirlerse de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan uzağım. ” | 	  |  
 | 217: Mağlup edilmesi mümkün olmayan ve müminlere çok merhametli olan Allah'a tevekkül et! | 	  |  
 | 218: O ki, (gece namaza) kalktığında seni görür. | 	  |  
 | 219: Secde edenler arasında bulunduğunda O seni görür. | 	  |  
 | 220: Çünkü O işitendir, bilendir. | 	  |  
 | 221: Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? | 	  |  
 | 222: Onlar her günahkâr yalancıya inerler. | 	  |  
 | 223: Bunlar şeytanlara kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar. | 	  |  
 | 224: Şâirlere de azgınlar uyarlar. | 	  |  
 | 225: Görmez misin? Onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar. | 	  |  
 | 226: Ve onlar gerçekte yapmadıklarını söylerler. | 	  |  
 | 227: Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler, Allah'ı çok çok zikredenler ve zulme uğratıldıktan sonra kendilerini müdafaa edenler müstesnâdır. Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında bileceklerdir. | 	  |