| Ali Fikri Yavuz Meali |
|
| 1: Tâ, Sîn, Mîm. | |
| 2: Bu ayetler, sıhhatı apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir. | |
| 3: Ey Rasûlüm, Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın. | |
| 4: Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (iman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez). | |
| 5: Kendilerine, Rahman’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır. | |
| 6: Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’an’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’an’ın dehşetli (azab) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyamette perişan olacaklardır). | |
| 7: (O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!... | |
| 8: Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mümin olmadılar. | |
| 9: Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Müminlere merhametlidir). | |
| 10: Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “- Git o zalimler kavmine; | |
| 11: Firavun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?” | |
| 12: Mûsa dedi ki: “ - Rabbim! Doğrusu onların beni tekzib etmelerinden korkuyorum. | |
| 13: Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap). | |
| 14: Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.” | |
| 15: Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mucizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz. | |
| 16: Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz. | |
| 17: İsrail oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azab etme).” | |
| 18: Firavun şöyle dedi: “- Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın. | |
| 19: O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.” | |
| 20: Mûsa dedi ki: “- Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum halde yaptım. | |
| 21: Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihayet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı. | |
| 22: Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.” | |
| 23: Firavun şöyle dedi: “- Âlemlerin Rabbi de kimdir?” | |
| 24: Mûsa dedi ki: “- O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na iman ediniz).” | |
| 25: Firavun, etrafında bulunan kimselere: “-Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi. | |
| 26: Mûsa dedi ki: “- O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.” | |
| 27: Firavun: “- Her halde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi. | |
| 28: Mûsa dedi ki: “- O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.” | |
| 29: Firavun şöyle dedi: “- Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak seni zindanda bulunan kimselerden yaparım.” | |
| 30: Mûsa dedi ki: “- Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mucize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?” | |
| 31: Firavun: “- Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi. | |
| 32: Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. | |
| 33: Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nur saçan bir el) kesiliverdi. | |
| 34: Firavun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “- Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür; | |
| 35: Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?” | |
| 36: Dediler ki: “- Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla. | |
| 37: Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.” | |
| 38: Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi. | |
| 39: İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi. | |
| 40: Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız. | |
| 41: Nihayet büyücüler gelince, Firavun’a dediler ki: “- Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı? | |
| 42: Firavun dedi ki: “-Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.” | |
| 43: Mûsa büyücülere: “- Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi. | |
| 44: Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “- Firavun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler. | |
| 45: Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor! | |
| 46: Büyücüler derhal secdeye kapandılar. | |
| 47: Dediler ki: “- İman ettik âlemlerin Rabbine; | |
| 48: Mûsa ve Hârûn’un Rabbine... | |
| 49: (Firavun onlara şöyle) dedi: “- Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) iman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O halde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak surette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.” | |
| 50: Büyücüler dediler ki: “- Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz. | |
| 51: Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.” | |
| 52: Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “-İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik. | |
| 53: Firavun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: | |
| 54: “-Bunlar, (Mûsa’ya iman eden İsraîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur. | |
| 55: Fakat onlar bizi kızdırıyorlar. | |
| 56: Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi). | |
| 57: Böylece Firavun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan; | |
| 58: Hazinelerden ve şerefli makamlardan... | |
| 59: İşte böyle yaptık ve onlara İsraîloğullarını mirascı kıldık. | |
| 60: Nİhayet güneş doğarken (Firavun ordusu), İsraîloğullarının arkalarına düştüler. | |
| 61: Vakta ki, iki topluluk (İsraîloğulları ile Firavun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler. | |
| 62: Mûsa: “- Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi. | |
| 63: Bunun üzerine Mûsa’ya: “-Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu. | |
| 64: Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık. | |
| 65: Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. | |
| 66: Sonra ötekilerini boğduk. | |
| 67: Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi. | |
| 68: Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. | |
| 69: (Ey Rasûlüm), Kureyş kavmine İbrahîm’in gerçek haberini de oku. | |
| 70: Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz? | |
| 71: Onlar da: “- Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibadete devam ediyoruz.” dediler. | |
| 72: (İbrahîm, onlara) dedi ki: “-Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?” | |
| 73: Yahud size fayda veya zarar verirler mi?” | |
| 74: Dediler ki: “- Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk. | |
| 75: (75-76) İbrahim şöyle dedi: “- Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını? | |
| 77: Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır. | |
| 78: O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor. | |
| 79: O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor. | |
| 80: Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor. | |
| 81: O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek. | |
| 82: O’dur ki, hesab gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım. | |
| 83: Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni salih kimselere kat. | |
| 84: Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl. | |
| 85: Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl. | |
| 86: Babamı da hidayete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu. | |
| 87: Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma. | |
| 88: O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar... | |
| 89: Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalb ile varan müstesna. | |
| 90: Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır. | |
| 91: Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir. | |
| 92: (92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte... | |
| 94: Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta, | |
| 95: İblis’in bütün askerleri de... | |
| 96: Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler: | |
| 97: “-Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik. | |
| 98: Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk. | |
| 99: Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı. | |
| 100: Artık bizim için ne şefaatçılar var, | |
| 101: Ne de yakın bir dost... | |
| 102: Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da müminlerden olsak.” | |
| 103: Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine iman etmediler. | |
| 104: Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminleri çok bağışlayıcıdır. | |
| 105: Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti. | |
| 106: O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız? | |
| 107: Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. | |
| 108: Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. | |
| 109: Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. | |
| 110: O halde, Allah’dan korkun ve bana itaat edin.” | |
| 111: Onlar dediler ki: “- Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana iman eder miyiz?” | |
| 112: Nûh dedi ki: “- Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum). | |
| 113: Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz). | |
| 114: Hem ben müminleri koğucu değilim. | |
| 115: Ben ancak açık bir korkutucuyum.” | |
| 116: Onlar dediler ki: “- Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.” | |
| 117: Nûh şöyle dedi: “- Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti. | |
| 118: Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan müminleri kurtar.” | |
| 119: Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık. | |
| 120: Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk. | |
| 121: Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mümin olmadı. | |
| 122: Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. | |
| 123: Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti. | |
| 124: O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız? | |
| 125: Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. | |
| 127: Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. | |
| 128: Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz? | |
| 129: Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz? | |
| 130: Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz). | |
| 132: Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının; | |
| 133: Size davarlar ve oğullar verenden, | |
| 134: Bağlar ve pınarlar ihsan edenden... | |
| 135: Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” | |
| 136: Onlar dediler ki: “- Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur. | |
| 137: Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir. | |
| 138: Biz azaba uğratılmayız.” | |
| 139: Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mümin olmadı. | |
| 140: Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. | |
| 141: Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti. | |
| 142: O vakit, kardeşleri Salih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmaz mısınız? | |
| 143: Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. | |
| 145: Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. | |
| 146: Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız? | |
| 147: Bağların ve pınarların içinde, | |
| 148: Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde... | |
| 149: Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz. | |
| 151: Kâfirlerin emrine itaat etmeyin, | |
| 152: (Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.” | |
| 153: Onlar (Salih peygambere) dediler ki: “- Sen çok büyülenmişlerdensin. | |
| 154: Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mucize getir.” | |
| 155: (Salih peygamber onlara şöyle) dedi: “- İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin... | |
| 156: Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.” | |
| 157: Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular. | |
| 158: Çünkü azab kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mümin olmadı. | |
| 159: Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir. | |
| 160: Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti. | |
| 161: O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “- Allah’tan korkmaz mısınız? | |
| 164: Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. | |
| 165: İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz; | |
| 166: Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.” | |
| 167: Onlar şöyle dediler: “- Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.” | |
| 168: (Lût, kavmine şöyle) dedi: “- Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim. | |
| 169: Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.” | |
| 170: Biz de onu ve âilesini (kendisine iman edenleri) tamamen kurtardık. | |
| 171: Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı. | |
| 172: Sonra geride kalanları hep helâk ettik. | |
| 173: Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!... | |
| 174: Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mümin olmadı. | |
| 175: Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. | |
| 176: Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti. | |
| 177: O vakit, (peygamberleri) Şuayp onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmazmısınız?” | |
| 180: Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. | |
| 181: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın. | |
| 182: Doğru terazi ile tartın. | |
| 183: İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin. | |
| 184: O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır. | |
| 185: (Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “- Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin. | |
| 186: Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz. | |
| 187: Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.” | |
| 188: (Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “- Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.” | |
| 189: Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi. | |
| 190: Doğrusu bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mümin olmadı. | |
| 191: Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahim’dir= müminlere çok merhametlidir. | |
| 192: Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir. | |
| 193: Onu Cebraîl Rûhu’l-Emîn indirdi, | |
| 194: Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)... | |
| 195: Açık bir Arab dili ile... | |
| 196: Gerçekten o, (Kur’an’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır. | |
| 197: İsrailoğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’an’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’an’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...) | |
| 198: Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de, | |
| 199: Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine iman etmiyeceklerdi. | |
| 200: Biz, o küfrü mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuz ki, | |
| 201: O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a iman etmezler. | |
| 202: İşte, bu azab, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir. | |
| 203: “Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler. | |
| 204: Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? | |
| 205: Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek, | |
| 206: Sonra kendilerine verilen azab vaadi gelip çatarsa, | |
| 207: O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır. | |
| 208: Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur. | |
| 209: (Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir. | |
| 210: Kur’an’ı (müşriklerin zannettiği gibi), şeytanlar indirmedi. | |
| 211: Kur’an’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez. | |
| 212: Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir. | |
| 213: O halde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibadet etme; azaba uğratılanlardan olursun. | |
| 214: Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut. | |
| 215: Sana tabi olan müminlere kanadını indir (tevazu yap). | |
| 216: (Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “- Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,” | |
| 217: Ve o Azîz Rahim’e tevekkül et (her şeye üstün, müminlere çok merhametli olan Allah’a güven). | |
| 218: O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor, | |
| 219: Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da... | |
| 220: Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur. | |
| 221: Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler? | |
| 222: Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler. | |
| 223: O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar). | |
| 224: (Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar. | |
| 225: Görmez misin o şairler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar. | |
| 226: Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler. | |
| 227: Ancak iman edib salih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir. | |