| Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali |
|
| 1: Yâsîn. | |
| 2: (2-3) Ey Muhammed! Hikmetli Kur'ân'a andolsun ki, sen risâlet görevi verilmiş peygamberlerdensin. | |
| 4: Dosdoğru bir yol üzerindesin. | |
| 5: (5-6) Babaları korkutulmamış ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın indirdiği (Kur'ân) ile korkutasın. | |
| 7: Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler. | |
| 8: Çünkü biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişiz. O kelepçeler çenelerine dayanmıştır da burunları yukarı, gözleri aşağı somurtmaktadırlar. | |
| 9: Hem önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çekmişiz, kendilerini sarmışızdır. Baksalar da görmezler. | |
| 10: Onları korkutsan da korkutmasan da onlara göre birdir, inanmazlar. | |
| 11: Sen ancak Kur'ân'a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah'tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele. | |
| 12: Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir «imam-ı mübin»de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) sayıp tesbit etmişizdir. | |
| 13: Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti. | |
| 14: Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: «Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz.» dediler. | |
| 15: Onlar da: «Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.» dediler. | |
| 16: Peygamberler dediler ki: «Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.» | |
| 17: «Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.» | |
| 18: Onlar dediler ki: «Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur.» | |
| 19: Peygamberler de şöyle cevap verdiler: «Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz.» | |
| 20: O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: «Ey kavmim! Uyun o elçilere!» | |
| 21: «Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir.» | |
| 22: «Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz.» | |
| 23: «Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.» | |
| 24: «Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum.» | |
| 25: «Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni.» | |
| 26: (Sonra ona) «haydi gir cennete!» denildi. O da dedi ki: «Ne olurdu kavmim bilseydi!» | |
| 27: «Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını.» | |
| 28: Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik. | |
| 29: Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler. | |
| 30: Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı. | |
| 31: Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar. | |
| 32: Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir. | |
| 33: Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar. | |
| 34: Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler yaptık. İçlerinde pınarlardan sular fışkırttık. | |
| 35: (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hâlâ şükretmeyecekler mi? | |
| 36: Yerin bitkilerinden, kendi nefislerinden ve daha bilemeyecekleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ın şanı ne yücedir. | |
| 37: Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar. | |
| 38: Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. | |
| 39: Ay'a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür. | |
| 40: Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. | |
| 41: Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır. | |
| 42: Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır. | |
| 43: Eğer dilesek onları boğarız da o zaman ne onların feryadına yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır. | |
| 44: Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka. | |
| 45: Durum böyle iken onlara: «Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin» denildiği zaman, | |
| 46: Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler. | |
| 47: Onlara: «Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın» dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: «Allah'ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?» dediler. | |
| 48: Yine onlar: «Eğer doğru söylüyorsanız bu (kıyamet) vaadi ne zaman?» diyorlar. | |
| 49: Onlar sadece bir tek çığlığa bakıyorlar, bir çığlık ki, onlar çekişip dururken kendilerini yakalayıverir. | |
| 50: O zaman bir vasiyette bile bulunamazlar. Ailelerine de dönemezler. | |
| 51: Sûr'a üfürülmüştür, bir de ne baksınlar kabirlerinden Rablerine doğru akın ediyorlar. | |
| 52: Onlar: «Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler» derler. | |
| 53: Başka değil, sadece bir tek çığlık olmuş, derhal hepsi toplanmış huzurumuza getirilmişlerdir. | |
| 54: Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz. | |
| 55: Gerçekten cennetlik olanlar bugün bir meşguliyet içinde zevk etmektedirler. | |
| 56: Kendileri ve eşleri gölgelerde koltuklar üzerine kurulmuşlardır. | |
| 57: Onlara orada bir meyve vardır. İsteyecekleri her şey onlarındır. | |
| 58: (Onlara) Rahîm olan Rab'den «selâm» sözü vardır. | |
| 59: Ey günahkârlar! Bugün siz bir tarafa ayrılın. | |
| 60: (60-61) «Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?» (buyurulacak) | |
| 62: Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz? | |
| 63: İşte bu size vaad edilen cehennemdir. | |
| 64: Bugün yaslanın ona bakalım inkâr ettiğiniz için. | |
| 65: Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz de neler kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder. | |
| 66: Hem dileseydik gözlerini üzerinden silme kör ediverirdik de yola dökülürlerdi. Fakat nereden görecekler? | |
| 67: Yine dileseydik oldukları yerde kılıklarını değiştirirdik de ne ileri gidebilirlerdi, ne de geri dönebilirlerdi. | |
| 68: Bununla beraber kimin ömrünü uzatıyorsak, yaratılışta onu (güç ve kuvvetini alarak) tersine çeviriyoruz. Hâlâ akıllanmayacaklar mı? | |
| 69: Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da... O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır. | |
| 70: (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir. | |
| 71: Şunu da görmediler mi: Biz onlar için kudretimizin meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yaratmışız da onlara sahip bulunuyorlar. | |
| 72: Onları, kendilerinin hizmetine vermişiz de, hem onlardan binekleri var, hem de onlardan yiyorlar. | |
| 73: Onlarda daha birçok menfaatleri ve türlü içecekleri de var. Hâlâ şükretmeyecekler mi? | |
| 74: Onlar, Allah'tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar. | |
| 75: Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir. | |
| 76: O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da. | |
| 77: İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi? | |
| 78: Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: «Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?» dedi. | |
| 79: De ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.» | |
| 80: Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O'dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız. | |
| 81: Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir. | |
| 82: O'nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece «Ol!» demektir. O da hemen oluverir. | |
| 83: O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz. | |