| Hasan Basri Çantay Meali |
|
| 1: Yâsîn. | |
| 2: O hikmet dolu Kur'ana yemîn ederim ki, | |
| 3: Sen (Habîbim) hiç şübhesiz (Hak canibinden) gönderilen (peygamber) lerdensin. | |
| 4: Dosdoğru bir yol üzerindesin. | |
| 5: (Bu Kur'an) yegâne gaalib, çok esirgeyici (Allah) in indirdiği (bir kitab) dır. | |
| 6: (Bunun) hikmeti de (yakın) ataları azâb ile korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi (onunla) korkutmandır. | |
| 7: Andolsun ki bunların çoğunun üzerine o söz hak olmuşdur. Artık bunlar îman etmezler. | |
| 8: Hakıykat, biz onların boyunlarına öyle lâleler geçirdik ki bunlar çenelerine kadar (dayandı). Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukarı kaldırılmış haldedirler. | |
| 9: Biz hem önlerinden bir sed, hem arkalarından bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik. Artık görmezler. | |
| 10: Onları (azâb ile) ha korkutmuşsun, ha korkutmamışsın onlarca birdir. İman etmezler. | |
| 11: Sen ancak o zikre uyan ve çok esirgeyici (Allah) a gaaibâne büyük saygı gösteren kimseleri inzâr edeceksin. İşte sen on (lar) ı hemen mağfiretle, hem çok şerefli mükâfatla müjdele. | |
| 12: Hakıykat, ölüleri biz diriltiriz biz. Önden gönderdikleri şeyleri ve (bırakdıkları) eserleri de biz yazarız. (Zâten) biz her şey'i apaçık bir kitabda (yazıb) saymışızdır. | |
| 13: Onlara o şehir yaranını misâl getir. Hani oraya elçiler gelmişdi. | |
| 14: Biz o zaman kendilerine iki (elçi) göndermişdik de onları tekzîb etmişlerdi. Biz de bir üçüncü ile (bunları) takviye etmişdik de «Hakîkat, biz size gönderilmiş elçileriz» demişlerdi. | |
| 15: Onlar: «Siz, dediler, bizim gibi insandan başka (kimseler) değilsiniz. Hem Rahman hiçbir şey indirmemişdir?. Siz yalan söyler (kimse) lerden başkası değilsiniz. | |
| 16: (Elçiler şöyle) dediler: «Rabbimiz biliyor ki biz hakıykaten size gönderilmiş elçileriz». | |
| 17: «Bizim üzerimize (düşen vazîfe) apaçık tebliğden başkası değildir». | |
| 18: Dediler: «Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzlandık. Eğer vaz geçmezseniz, andolsun, sizi mutlak taşlarız. Bizden size muhakkak acıklı bir işkence de dokunur». | |
| 19: (Onlar da): «Sizin uğursuzluğunuz, dediler, kendi berâberinizdedir. Size nasıyhat edilirse mi? Hayır, siz haddi aşıb taşanlar güruhusunuz». | |
| 20: O şehrin en uc (kenar) ından koşarak bir adam geldi. «Ey kavmim, dedi, uyun o gönderilmiş olanlara». | |
| 21: «Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kimselere. Onlar hidâyete ermiş (zâtler) dir». | |
| 22: «Ben, beni yaratana neden kulluk etmeyecekmişim? Siz (hepiniz) ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz». | |
| 23: «Ben Ondan başka Tanrılar edinir miyim? Eğer O çok esirgeyici (Allah) bana bir zarar (yapmak) dilerse onların (iddia etdiğiniz) şefaati bana hiçbir şeyle fâide vermez. Onlar beni asla kurtaramazlar». | |
| 24: «Şübhesiz ben o takdîrde mutlak apaçık bir sapıklık içindeyim (demek) dir». | |
| 25: «Gerçek, ben Rabbinize îman etdim. İşte bunu benden duyun». | |
| 26: (Ona): «gir cennete denildi. (O da) «Nolurdu, dedi, kavmim bilselerdi», | |
| 27: «Rabbimin beni yarlığadığını, beni (cennetle) ikram edilenlerden kıldığını». | |
| 28: Ondan sonra kavminin üzerine gökden hiçbir ordu indirmedik, indiriciler de değildik. | |
| 29: (Onların yakalanması, yahud ukuubeti) birtek sayhadan başka (bir şeyle) değildi. Artık hemen sönü (b gidi) verenler (oldular). | |
| 30: Ey kulların üzerine (çöken büyük) hasret (ve nedamet, hazır ol! Çünkü) onlar kendilerine herhangi bir peygamber (ve elçi) gelmeye dursun, ille onunla istihza ederlerdi. | |
| 31: Kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etdiğimiz, bunların birdaha onlara dönmez (ümmet) ler olduklarını (müşrikler) gör (ür gibi bil) mediler mi? | |
| 32: (Onların) hepsi de, muhakkak, toptan bizim karşımıza ihzaaren getirilmişlerdir (getirileceklerdir). | |
| 33: Ölü toprak — ki biz onu canlandırdık. İçinden dâne (ler) çıkardık da ondan yeyip duruyorlar — onlar için bir ibret (bir delîl) dir. | |
| 34: Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından nice bostanlar yapdık. İçlerinde pınarlardan (nicesini) fışkırtdık, | |
| 35: (Allahın yaratdığı) mahsulden ve kendi ellerinin yapdıklarından yemeleri için. Haalâ şükretmeyecekler mi? | |
| 36: Yerin bitirmekde olduğu şeylerden, (insanların) kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allahın şânı ne kadar yücedir,) münezzehdir! | |
| 37: Gece de onlar için bir âyetdir. Biz ondan gündüzü sıyırıb çıkarırız. Bir de bakarlar ki karanlığa girmişlerdir onlar. | |
| 38: Güneş de (ilâhî bir âyetdir ki) kendi karargâhında (mahrekinde aleddevam seyr ve) cereyan etmekdedir. Bu, mutlak gaalib, (her şey'i) hakkıyle bilen (Allah) ın takdiridir. | |
| 39: Ay (a gelince:) Biz ona da menzil menzil mıkdarlar ta'yîn etdik. Nihayet o, eski hurma salkımının eğri çöpü gibi bir haale dönmüşdür (döner). | |
| 40: Ne güneşin aya erişib çatması, ne de gecenin gündüzü geçmiş olması gerekmez. (Ecramdan) hepsi de (ayrı ayrı) birer felekde yüzerler. | |
| 41: Onlar için bir âyet (ve ibret) de bizim, onların zürriyyetlerini o dopdolu gemilerde taşımış olmamız, | |
| 42: Ve kendilerine bunun gibi binecekleri (nice) şeyleri yaratmış bulunmamızdır. | |
| 43: Eğer dilersek onları (suda) boğarız. O suretde kendileri için bir imdadcı da yokdur, onlar kurtarılamazlar da. | |
| 44: Meğer ki bizden bir esirgeme ve daha bir zamana kadar yaşatma (mukadder) ola. | |
| 45: Onlara : «Önümüzdekinden de, arkanızdakinden de sakının. Tâki esirgerlesiniz» denildiği zaman (yüz çevirdiler). | |
| 46: Onlara Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet gelmeye dursun, ille ondan yüz çeviricidirler. | |
| 47: Onlara : «Allahın sizi rızıklandırdığı şeylerden (hayra) harc edin» denilince o küfredenler, îman edenlere (şöyle) dedi (ler): «Allahın, dileseydi, yedireceği kimseye biz mi yedirecek misiz? Siz apaçık bir sapıklıkda bulunanlardan başkaları değilsiniz». | |
| 48: «Siz doğru söyleyenlerseniz bu tehdîd (in tehakkuku) ne zaman (söyleyin)?» derler. | |
| 49: Onlar birbiriyle itişib dururlarken kendilerini yakalayacak bir tek sayhadan başkasını gözetmezler. | |
| 50: (İşte o zaman) bunlar bir vasıyyetde bile bulunamazlar. (Hattâ o vakit) ailelerine dahi dönecek (halde) değildirler. | |
| 51: «Suur» a üfürülmüşdür. Artık bakarsın ki onlar kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru koşup gidiyorlar. | |
| 52: (O zaman şöyle) demişlerdir: «Eyvah bize! Uyuduğumuz yerden bizi kim kaldırdı? Bu (Ba's) çok esirgeyici (Allah) ın va'd etdiği şey. Gönderilen (peygamber) ler (meğer) doğru söylemiş». | |
| 53: (Bu), birtek sayhadan başkası değildir. Artık onlar topdan (ve) derhal izhaaren önümüze getirilmişlerdir. | |
| 54: İşte bugün kimseye hiçbir şeyle haksızlık edilmez. Siz de yapar olduğunuzdan başkasiyle mukaabele görmezsiniz. | |
| 55: Şübhe yok ki bugün cennet yârânı mesruru handan bir zevk ve eğlence içindedirler. | |
| 56: Kendileri de, zevceleri de (cennet) gölgeler (in) dedirler. Tahtların üstüne kurulub dayanmışlardır. | |
| 57: Orada taze yemiş (ler) onların, temennî edecekleri herşey onlarındır. | |
| 58: Çok esirgeyici Rab (lerin) den bir de selâm (var) dır. | |
| 59: «Ey günahkârlar, bugün siz (bir tarafa) ayrılın»! | |
| 60: (60-61) Ey Âdem oğulları, «Şeytana tapmayın. Çünkü o, sizin için (Rabbinizden) ayıran bir düşmandır, Bana ibâdet edin. işte dosdoğru yo! budur» diye size emr etmedim mi? (buyuracak). | |
| 62: Andolsun ki (şeytan) sizden birçok halkı sapdırmadı. O vakit neye akıl etmiyordunuz? | |
| 63: İşte bu, (öteden beri) tehdîd edegeldiğiniz cehennemdir. | |
| 64: Küfür (ve inkârda ısrar) edişinize mukaabil girin oraya. | |
| 65: O gün ağızlarının üstüne mühür basarız. Ne irtikâb ediyor idiyseler bize elleri söyler, ayakları (ve diğer uzuvları) da şâhidlik eder. | |
| 66: Eğer dileseydik onları gözlerinin üzerinden silme kör yapardık da yolda koşuşub (didişib) kalırlardı. Artık nasıl göreceklerdi? | |
| 67: Yine dileseydik onları oldukları yerde suratlarını değişdirib bambaşka çirkin bir mâhiyyete getirirdik de ne ileri gitmiye, ne geri dönüb gelmiye güçleri yetmezdi. | |
| 68: Kime uzun ömür veriyorsak onun yaratılışını baş aşağı ediyoruz. (Buna da) akılları ermiyor mu? | |
| 69: Biz ona şiir öğretmedik. (Bu) ona yakışmaz da. O (nun getirdiği kitab) bir öğütden ve (hükümleri) açıklayan bir Kur'andan başkası değildir. | |
| 70: (Bu da) hayâtı olan kimselere (gelecek tehlikeleri) haber vermek ve kâfirlere o söz hak olmak için (dir). | |
| 71: Ellerimizin işleyib yapdıklarından kendileri için bunca davarlar yaratdığımızı, bu sayede onlara mâlik olmuş bulunduklarını da görmediler mi? | |
| 72: Biz onları kendilerine müsahhar kıldık. İşte binecekleri bunlardan, yiyecekleri bunlardandır. | |
| 73: Bunlarda kendileri için daha nice menfeatler ve içecekler vardır. Haalâ şükr etmezler mi? | |
| 74: Onlar Allâhı bırakıb (gûyâ) kendileri yardım (a mazhar) edilecekler ümidiyle (başka) ma'budlar edindiler. | |
| 75: Ki bunlar onlara asla yardım edemezler (Bil'akis) kendileri bunlar için hazırlanmış (bir sürü) avenedir. | |
| 76: O halde (habîbim) onların lâfı seni gamnâk etmesin. Şübhe yok ki biz onların neler gizlemekde olduklarını, neler açıklaya geldiklerini biliyoruz. | |
| 77: İnsan, kendisini bir nutfeden yaratdığımızı gör (ür gibi bilmedi mi ki şimdi o, açıkdan açığa müfrit bir muhaasım (kesilmekde) dir. | |
| 78: O, kendi yaratılışını unutarak bize bir misâl getirdi: «Bu çürümüş kemiklere kim can verecekmiş?» dedi. | |
| 79: (Habîbim) de ki: «Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bilendir». | |
| 80: O, yemyeşil ağaçdan sizin için bir ateş çıkarandır. İşte bakın (ateşi) ondan (çakıb) alıyorsunuz. | |
| 81: Gökleri ve yeri yaratan (Allah), onlar gibisini yaratmıya kaadir değil midir? Elbette (kaadirdir). O, (bütün kâinatı) yaratandır, (her şey'i) hakkıyle, bilendir. | |
| 82: Onun emri, bir şey'i dilediği zaman, ona ancak «Ol» demesinden ibâretdir. O da oluverir. | |
| 83: Demek her şey'in mülk-ü tesarrufu (ve kudreti) kendi elinde bulunan (Allah) ın şanı ne kadar yücedir, münezzehdir! Siz ancak Ona döndürül (üb götürül) eceksiniz. | |