| İbni Kesir Meali |
|
| 1: Ya, Sin. | |
| 2: Kur'an-ı Hakim'e andolsun ki; | |
| 3: Sen, elbette gönderilmiş peygamberlerdensin, | |
| 4: Sırat-ı Müstakim üzere. | |
| 5: Bu; Aziz, Rahim'in indirmesidir. | |
| 6: Babaları uyarılmadığından gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için. | |
| 7: Andolsun ki; onların, çoğunun üzerine, söz hak olmuştur. Onlar, artık iman etmezler. | |
| 8: Doğrusu Biz; onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkaları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır. | |
| 9: Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir. Bu yüzden artık göremezler. | |
| 10: Onları ister korkut, ister korkutma; onlar için birdir, iman etmezler. | |
| 11: Sen, ancak zikre ittiba eden ve görmeden Rahman'dan korkanı uyarırsın. Artık ona mağfiret ve yüce mükafatı müjdele. | |
| 12: Şüphesiz ki ölüleri, Biz diriltiriz Biz. İşlediklerini ve geride bıraktıklarını Biz yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitabda saymışızdır. | |
| 13: Onlara misal olarak şu kasaba halkını anlat: Hani oraya elçiler gelmişlerdi. | |
| 14: Hani onlara iki elçi göndermiştik de bunları yalanlamışlardı. Bunun üzerine Biz de üçüncüsüyle desteklemiştik de: Biz, size gönderilmiş elçileriz, demişlerdi. | |
| 15: Onlar da; siz, ancak bizim gibi birer insansınız. Rahman, size hiç bir şey indirmemiştir. Siz, sadece yalan söylüyorsunuz, demişlerdi. | |
| 16: Dediler ki: Rabbımız bilir ki biz, muhakkak size gönderilmiş elçileriz. | |
| 17: Bize düşen, sadece apaçık tebliğdir. | |
| 18: Doğrusu, sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Vazgeçmezseniz andolsun ki sizi taşlayacağız. Ve bizden size, elim bir azab dokunacaktır, dediler. | |
| 19: Dediler ki: Uğursuzluğunuz sizinledir. Size öğüt verildi diye mi? Hayır, siz; çok aşırı giden bir kavimsiniz. | |
| 20: Şehrin ötebaşından bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: Ey kavmim; gönderilmiş bulunan elçilere uyun. | |
| 21: Sizden hiç bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar, hidayete erdirilmişlerdir. | |
| 22: Ben, beni yaratmış olana neden kulluk etmeyeyim? Siz de O'na döndürüleceksiniz. | |
| 23: Ben, O'ndan başka tanrılar mı edinirim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse; onların şefaatı bana hiç bir fayda sağlamaz ve beni kurtarmaz da. | |
| 24: O takdirde ben de gerçekten apaçık bir sapıklık içerisinde olurum. | |
| 25: Şüphesiz ki ben, Rabbınıza inandım. Artık beni dinleyin. | |
| 26: Cennete gir, denilince, dedi ki: Keşki kavmim bilir olsaydı; | |
| 27: Rabbımın beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını. | |
| 28: Ondan sonra kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, zaten indirecek de değildik. | |
| 29: Sadece, bir tek çığlık oldu. Ve onlar hemen sönüp gittiler. | |
| 30: Yazıklar olsun o kullara ki; kendilerine bir peygamber gelmeyedursun onu hemen alaya alırlardı. | |
| 31: Görmüyorlar mı ki; kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik. Ve onlar, bir daha kendilerine dönemezler. | |
| 32: Hepsi de muhakkak toptan huzurumuza getirileceklerdir. | |
| 33: Ölü toprak, onlar için bir ayettir. Biz, onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık, ondan yemektedirler. | |
| 34: Ve orada hurmadan, üzümlerden bahçeler var ettik. Orada pınarlar fışkırttık. | |
| 35: Ki, ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hala şükretmezler mi? | |
| 36: Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri şeylerden, bütün çiftleri yaratanı tenzih ederiz. | |
| 37: Gece de onlar için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler. | |
| 38: Güneş de kendi yörüngesinde akıp gider. Bu; Aziz, Alim'in takdiridir. | |
| 39: Ay için de konaklar ta'yin etmişizdir. Sonunda eski hurma dalına döner. | |
| 40: Güneşe; aya ulaşmak düşmez. Gece de; gündüzü geçecek değildir. Her birisi, bir yörüngede yüzerler. | |
| 41: Soylarını dolu gemiyle taşımış olmamız da onlar için bir ayettir. | |
| 42: Ve kendilerine bunun gibi nice binecek şeyler yapmamız da. | |
| 43: Dilesek; onları suda boğardık da ne kurtaran bulunurdu, ne de kurtulabilirlerdi. | |
| 44: Ama katımızdan bir rahmet ve bir süreye kadar geçinme başka. | |
| 45: Onlara önünüzde ve arkanızda bulunanlardan sakının. Belki merhamet olunursunuz, denildiğinde. | |
| 46: Kendilerine Rabblarının ayetlerinden bir ayet geldiğinde sadece yüz çevirenler olmuşlardır. | |
| 47: Onlara; Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden infak edin, denildiğinde; o küfredenler iman etmiş olanlara dediler ki: Dilediği takdirde Allah'ın doyuracağı kimseyi biz mi doyuralım? Doğrusu siz, ancak apaçık bir sapıklık içerisindesiniz. | |
| 48: Ve derler ki: Şayet siz sadıklardan iseniz, bu vaad ne zamandır? | |
| 49: Onlar; sadece bir tek çığlığı beklerler ki çekişip dururlarken o, ansızın kendilerini yakalayıverir. | |
| 50: Artık ne vasiyet edebilirler, ne de ailelerine dönebilirler. | |
| 51: Sur'a üflendi. Bir de bakarsınız ki onlar kabirlerinden koşarak Rabblarına doğru çıkmaktadırlar. | |
| 52: Derler ki: Yazıklar olsun bize, yattığımız yerden kim kaldırdı bizi? İşte bu, Rahman'ın vaadetmiş olduğudur. Ve peygamberler doğru söylemişlerdi. | |
| 53: Sadece bir tek çığlık olmuştur. Ve bir de bakarsınız ki; onların hepsi birden huzurumuza getirilmişlerdir. | |
| 54: Artık bugün, kimseye hiç bir haksızlıkta bulunulmaz. Ve siz, yapar olduklarınızdan başkasıyla cezalandırılmazsınız. | |
| 55: Muhakkak ki bugün cennet ashabı bir meşguliyet içinde mutlu ve sevinçlidirler. | |
| 56: Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. | |
| 57: Orada meyveler onlarındır. Ve her istedikleri kendilerinindir. | |
| 58: Rahim Rabblarından bir de; selam, sözü. | |
| 59: Ayrılın bugün, ey suçlular. | |
| 60: Ey Ademoğulları; Ben, size; şeytana tapmayın, o muhakkak ki sizin apaçık bir düşmanınızdır, diye ahdetmedim mi? | |
| 61: Ve; Bana kulluk edersiniz, işte bu, dosdoğru yoldur, diye. | |
| 62: Andolsun ki; o, sizden birçok nesilleri saptırmıştı. Hala akletmez misiniz? | |
| 63: İşte bu, size vaadolunan cehennemdir. | |
| 64: Küfretmekte olduğunuzdan dolayı bugün girin oraya. | |
| 65: Bugün, onların ağızlarını mühürleriz. Bizimle elleri konuşur ve yapmakta oldukları şeye ayakları şehadet eder. | |
| 66: Biz isteseydik; onların gözlerini kör ederdik de yolda koşuşup kalırlardı. Ama nasıl göreceklerdi ki. | |
| 67: Biz isteseydik; onları oldukları yerde dondururduk da ileri geçmeye güçleri yetmezdi. Geri de dönemezlerdi. | |
| 68: Kimi de uzun ömürlü yaparsak; onun yaratılışını tersine çeviririz. Hala akletmezler mi? | |
| 69: Biz, ona şiir öğretmedik. Zaten ona gerekmezdi de. Bu, ancak bir zikirdir. Ve apaçık bir Kur'an'dır. | |
| 70: Diri olanları uyarsın ve kafirlerin üzerine söz hak olsun diye. | |
| 71: Görmezler mi ki; ellerimizin yaptıklarından onlar için hayvanlar yarattık. Kendileri bunlara sahip bulunmaktadırlar. | |
| 72: Ve onları, kendilerinin buyruğuna verdik. Onlardan kimisi binekleridir, kimisinden de yerler. | |
| 73: Onlarda kendileri için faydalar ve içecekler vardır. Hala şükretmezler mi? | |
| 74: Kendilerine yardımları dokunur diye Allah'tan başka ilahlar edindiler. | |
| 75: Halbuki onlar, kendilerine yardım edemezler. Sadece kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir. | |
| 76: Onların sözü seni üzmesin. Şüphesiz ki Biz; onların gizlediklerini de, açıkladıklarını da biliriz. | |
| 77: İnsan; Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi ki; şimdi apaçık bir düşmandır. | |
| 78: Kendi yaratılışını unutarak Bize bir misal getirdi de; çürümüşken kemikleri diriltecek kimdir? dedi. | |
| 79: De ki: Onları ilk defa yaratan, diriltecektir. O, her yaratmayı bilendir. | |
| 80: Yemyeşil ağaçtan size ateş çıkartan O'dur. Siz ondan hemen yakıverirsiniz. | |
| 81: Gökleri ve yeri yaratmış olan, kendileri gibisini yaratmaya kadir olmaz mı? Elbette O; Hallak'tır, Alim'dir. | |
| 82: Bir şeyi murad ettiği zaman, O'nun emri sadece ona; ol, demektir. O da oluverir. | |
| 83: Her şeyin hükümranlığı elinde olanı, tesbih ederiz. Ve siz, O'na döndürüleceksiniz. | |