| Ömer Nasuhi Bilmen Meali |
|
| 1: Yâ Sîn. | |
| 2: (2-3) Kur'an-ı Hakim'e yemin ederim. Şüphe yok ki, sen, elbette (Peygamber) gönderilmiş olanlardansın. | |
| 4: Bir istikametli yol üzere bulunmaktasın. | |
| 5: (O Kur'an) Rahîm olan Allah Teâlâ tarafından indirilmiştir. | |
| 6: Tâ ki, bir kavmi korkutasın ki, onların ataları korkutulmamıştır. Artık onlar gâfil kimselerdir. | |
| 7: Andolsun ki, onların birçokları üzerine o söz (o azap emri) hak olmuştur. Artık onlar imân etmezler. | |
| 8: Şüphe yok ki, Biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişizdir, tâ ki onların çenelerine kadar dayanmıştır. Artık onlar başları yukarı kaldırılmış, gözleri aşağıya çevrilmiş kimselerdir, bir şey görüp anlayamazlar. | |
| 9: Ve Biz onların önlerinde bir sed ve arkalarında bir sed vücuda getirdik, öylece onları sarıverdik. Artık onlar göremezler. | |
| 10: Ve onları korkutmuş olsan da, korkutmasan da onlara karşı müsavîdir, imân etmezler. | |
| 11: Sen ancak zikre tâbi ve Rahmân'dan daha görmeksizin korkan kimseyi korkutursun. Artık onu bir yarlığanma ile ve pek şerefli bir mükâfaat ile müjdele. | |
| 12: Şüphe yok ki, Biz ölüleri diriltiriz ve onların önden göndermiş olduklarını ve eserlerini yazarız. Ve zâten herşeyi pek apaçık bildiren bir Levh-i Mahfuz'da zabtetmişizdir. | |
| 13: Ve onlara (o münkirlere) o şehir ahalisini bir mesel olarak irâd et. O vakit ki, onlara o gönderilmiş olan elçiler gelmişti. | |
| 14: O vakit ki, onlara iki (elçiyi) göndermiştik. Hemen onları tekzîp ediverdiler. Sonra bir üçüncü ile kuvvetlendirdik. Dediler ki: «Muhakkak biz sizlere gönderilmiş elçileriz». | |
| 15: (O münkirler de) Dediler ki: «Siz bizim gibi bir insandan başka değilsiniz. Ve Rahmân hiçbir şey indirmedi. Siz, ancak yalan söyleyenlersiniz.» | |
| 16: (O elçiler de) Dediler ki: «Rabbimiz bilir ki, muhakkak bizler sizin için elbette gönderilmiş elçileriz.» | |
| 17: «Bizim üzerimize (teveccüh eden ise) apaçık bir tebliğden başka değildir.» | |
| 18: (O münkirler de) Dediler ki: «Biz sizinle teşe'ümde bulunduk. Andolsun ki, eğer vazgeçmez iseniz elbette sizi taşlayacağız. Ve elbette ki, bizim tarafımızdan size pek acıklı bir azap dokunacaktır.» | |
| 19: (Elçiler de) Dediler ki: «Sizin şeametiniz sizinle beraberdir. Siz öğüt verildiğiniz halde de mi öyle şeamette bulunuyorsunuz? Hayır. Siz müsrifler olan bir kavimsiniz.» | |
| 20: O şehrin en uzak bir tarafından bir er, koşar bir halde geldi. Dedi ki: «Ey kavmim! O gönderilmiş olanlara tâbi olun.» | |
| 21: «O Zâta tâbi olunuz ki, sizden bir ücret istemiyor. Onlar doğru yola ermiş kimselerdir.» | |
| 22: «Ve bana ne (mani) var ki, beni yaratmış olana ibadette bulunmayayım? Ve halbuki, O'na döndürüleceksiniz.» | |
| 23: «Ben hiç O'ndan başka tanrılar ittihaz eder miyim ki, eğer o Rahmân benim için bir fenalık irâde buyursa onların şefaatleri benim için bir fâidebahş olamaz ve onlar beni asla (O fenalıktan) kurtaramazlar.» | |
| 24: «Muhakkak ki, ben o vakit apaçık bir sapıklıkta bulunmuş olurum.» | |
| 25: «Şüphe yok ki, ben sizin Rabbinize imân ettim. Artık bunu benden işitiniz.» | |
| 26: (O'na) Denildi ki: «Cennete giriver.» Dedi ki: «Keşke kavmim bilselerdi!» | |
| 27: «Rabbimin beni mağfirete nâil buyurduğunu ve beni ikram edilmişlerden kıldığını.» | |
| 28: Ve onun kavmi üzerine ondan sonra gökten hiçbir ordu indirmedik ve Biz indirecekler de olmadık. | |
| 29: O bir sayhadan başka olmadı. O anda onlar hemen sönüvermiş kimseler oldular. | |
| 30: Ey o kullar üzerine (teveccüh edecek) hasret! (Tam zamanın). Onlara bir resûl gelmezdi ki illâ istihzâda bulunurlar olmuşlardı. | |
| 31: Görmediler mi ki, onlardan evvel ne kadar kavimleri helâk ettik. Şüphe yok ki onlar, bunlara dönüp gelmiyorlar. | |
| 32: Ve hepsi de Bizim indimizde (muhasebe için) mecmuan huzura getirilmişlerdir. | |
| 33: Ve onlar için ölmüş yer bir ibrettir. Onu hayata kavuşturduk ve ondan daneler (meydana) çıkardık da ondan yiyiverirler. | |
| 34: Ve orada hurmalıklardan ve üzüm bağlarından nice bostanlar vücuda getirdik ve orada su menbalarından suları akıtıverdik. | |
| 35: Tâ ki, onun mahsulünden ve kendi ellerinin mamülatından yiyiversinler. Hâlâ şükretmeyecekler midir? | |
| 36: O zât-ı ilâhî (noksanlardan) münezzehtir ki, yerin bitirdiklerinden ve (insanların) kendi nefislerinden ve bilmedikleri şeylerden (nice) çiftleri, onların hepsini yaratmıştır. | |
| 37: Ve onlar için gece de bir ibrettir. Ondan gündüzü yüzüp ayırırız. Hemen onlar, karanlıklara girmişler olurlar. | |
| 38: Güneş de kendisine mahsus karargâhında akar gider. İşte bu, o alîm'in takdiridir. | |
| 39: Biz kamer'e de konaklar takdir ettik. Nihâyet hurma salkımının eski kurumuş eğri dalı gibi bir hale dönmüş olur. | |
| 40: Ne güneş için layık olur ki, o ay'a yetişmiş olsun. Ne de gece için layıkdır ki, gündüzü geçmiş bulunsun ve hepsi de birer felekte yüzerler. | |
| 41: Ve onlar için bir alâmettir, onların çoluk çocuklarını dolmuş bir gemiye muhakkak bizim yükletmiş olmamız. | |
| 42: Ve onlar için onun mislinden biner oldukları şeyleri de yarattık. | |
| 43: Ve eğer dilersek onları garkederiz, artık onlar için ne bir hâlâskar vardır ve ne de onlar kurtarılabilirler. | |
| 44: Ancak bizden bir rahmet olarak ve bir zamana kadar müstefit kılmak için (dilersek onları kurtarırız). | |
| 45: Onlara belki merhamet olunursunuz, önlerinizde olandan ve arkanızda olandan sakınınız denildiği zaman (onlar yüz çevirirler). | |
| 46: Ve onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki, illâ ondan yüz çeviriciler olmuşlardır. | |
| 47: Ve onlara «Allah'ın sizi merzûk ettiği şeylerden infak ediniz» denildiği vakit kâfir olanlar, imân edenlere dediler ki: «Biz mi taam vereceğiz o kimseye ki, eğer Allah dilese idi ona taam verirdi. Siz başka değil, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz?» | |
| 48: Ve derler ki: «O vaad ne zaman, eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz?» | |
| 49: Onlar, birbirleriyle çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak olan bir sayhadan başkasını gözetmezler. | |
| 50: Artık ne bir vasiyet yapmaya muktedir olabilirler ve ne de ailelerine dönebilirler. | |
| 51: Ve Sûr'a üfürülmüş (olacak)dır. Artık onlar o zaman kabirlerinden (kalkıp) Rablerine doğru sür'atle yürümekte bulunurlar. | |
| 52: Demiş olurlar ki, «Eyvah bize! Bizi kim uyuduğumuz yerden kaldırdı? İşte bu, Rahmân'ın vaadettiğidir ve gönderilmiş olanlar, doğru söylemiş.» | |
| 53: Bu bir sayhadan başka birşey değildir, hemen onlar o anda huzurumuza ihzar edilmişlerdir. | |
| 54: Artık bugün hiçbir şahıs bir şey ile zulme uğratılmaz ve sizler de, yapmış olduğunuz şeylerden başkasıyla cezalandırılmazsınız. | |
| 55: Şüphe yok ki, o gün cennet ashâbı bir eğlence içinde zevkiyâb olanlardır. | |
| 56: Onlar ve zevceleri gölgeler içinde tahtlar üzerine dayanıp durmuşlardır. | |
| 57: Onlar için orada taze yemişler vardır ve onlar için ne isterlerse vardır. | |
| 58: Rahîm olan Rabden kavlen bir selâm da vardır. | |
| 59: Ve ey günahkârlar! Bugün siz ayrılıp yalnız kalınız. | |
| 60: Ey ademoğulları! Size tavsiye etmedim mi ki, şeytana ibadet etmeyiniz. Şüphe yok ki, o sizin için apaçık bir düşmandır. | |
| 61: Ve bana ibadet ediniz. İşte doğru yol budur. | |
| 62: Andolsun ki, sizden birçok cemiyetleri sapıklığa düşürdü. Siz âkilâne düşünür olmadınız mı? | |
| 63: Bu sizin o vaadolunmuş olduğunuz cehennemdir. | |
| 64: O inkar eder olduğunuzdan dolayı bugün ona giriveriniz. | |
| 65: Bugün onların ağızları üzerine mühür basarız ve bize elleri söyler ve neler kazanır olduklarına dair ayakları şehâdette bulunur. | |
| 66: Ve eğer dilese idik gözlerini büsbütün mahvederdik de yola koşar dururlardı. Artık nereden görebilecekler? | |
| 67: Ve eğer dilese idik onları en kuvvetli bulundukları yerde mahvederdik. Artık ne geçip gitmeğe ve ne de geri dönmeğe muktedir olamazlardı. | |
| 68: Ve her kimi de çokça yaşatıyor isek onu yaratılışta başaşağı ediyoruz. Daha âkilâne düşünemiyorlar mı? | |
| 69: Ve Biz O'na şiiri talîm etmedik ve O'nun için lâyık da olmaz. O, başka değil bir mev'izedir ve pek bedîhi bir Kur'an'dır. | |
| 70: Hayat sahibi olan kimseyi korkutması ve kâfirler üzerine de azabın tahakkuk etmesi için (O Kur'an'ı) indirdik. | |
| 71: Görmediler mi ki, muhakkak Biz onlar için (kudret) ellerimizin yaptıklarından dörder ayaklı hayvanlar yarattık, artık bunlara mâliktirler. | |
| 72: Ve onlara bunları musahhar (itaatkar) kıldık. Artık bunlardan onların binecekleri (hayvanlar) vardır ve bunlardan yiyiverirler. | |
| 73: Ve onlar için bunlarda menfaatler ve içilecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? | |
| 74: Onlar, belki yardım olunurlar diye Allah'tan başkasını mabutlar ittihaz ettiler. | |
| 75: Onlara yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar ise bunlar için hazırlanmış yardımcı erlerdir. | |
| 76: İmdi onların lâkırdıları seni mahzun etmesin. Şüphe yok ki Biz, onların neleri gizlediklerini ve neleri ilan ettiklerini biliyoruz. | |
| 77: İnsan görmedi mi ki, muhakkak Biz onu bir nutfeden yarattık, sonra o, bir apaçık mücadeleci (kesilmiş)tir. | |
| 78: Ve kendi yaradılışını unuttu da Bize bir misâl iradına kalkıştı, dedi ki: «Kemikleri kim diriltebilir ki, onlar çürümüşlerdir?» | |
| 79: De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecektir. Ve O, bütün yaratılmışları tamamiyle bilendir.» | |
| 80: «O (Hâlık-ı Azîm) ki, sizin için yemyeşil ağaçtan bir ateş vücuda getirmiştir de şimdi siz ondan yakıveriyorsunuz.» | |
| 81: Gökleri ve yeri yaratmış olan, onların mislini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Ve O bihakkın bilen, yaratandır. | |
| 82: O'nun emri, bir şeyi murad ettiği zaman ancak ona «Ol!» demesidir ki, o da hemen oluverir. | |
| 83: Hakikaten noksanlardan münezzeh (tesbih ve takdise müstehak)dir. O (Hâlık-ı Azîm) ki, her şeyin tam mülkü O'nun yed-i kudretindedir ve siz de ancak O'na (O'nun huzur-u manevîsine) döndürüleceksiniz. | |