| Ümit Şimşek Meali |
|
| 1: Yâ sin. | |
| 2: And olsun hikmetli Kur'ân'a: | |
| 3: Hiç kuşku yok ki, sen peygamberlerdensin. | |
| 4: Dosdoğru bir yol üzerindesin. | |
| 5: Bu Kur'ân ise herşeyin mutlak galibi ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir. | |
| 6: Tâ ki, ataları uyarılmadığı için haktan habersiz kalmış bir toplumu uyarasın. | |
| 7: Onların çoğu için Allah'ın sözü bir hak olmuştur; artık iman etmezler. | |
| 8: Biz onların boyunlarına öyle boyunduruklar geçirdik ki, çenelerine dayanır da başları havaya dikili kalır. | |
| 9: Önlerine bir sed, arkalarına bir sed çekip onları öyle bir kuşattık ki, birşey görecek halleri yoktur. | |
| 10: Uyarsan da onlar için birdir, uyarmasan da; artık iman etmezler. | |
| 11: Sen ancak Kur'ân'a uyan ve görmediği halde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte onu bağışlanma ile ve ardı arkası kesilmeyecek, pek değerli bir ödülle müjdele. | |
| 12: Ölüleri diriltecek olan Biziz. Onların yaptıkları işleri de, arkada bıraktıkları izleri de yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta sayıp dökmüşüzdür. | |
| 13: Onlara o şehir halkını misal ver ki, kendilerine elçiler gelmişti. | |
| 14: Onlara Biz iki elçi göndermiştik. Onları yalanlayınca Biz de üçüncüsüyle onları destekledik. Üçü de 'Biz size gönderilmiş elçileriz' dediler. | |
| 15: Onlar 'Siz de bizim gibi birer beşersiniz,' dediler. 'Rahmân'ın birşey indirdiği yok; siz yalan söylüyorsunuz.' | |
| 16: Elçiler 'Rabbimiz biliyor ki,' dediler. 'biz size gönderilmiş elçileriz. | |
| 17: 'Bize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir.' | |
| 18: Onlar 'Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık,' dediler. 'Vazgeçmeyecek olursanız sizi taşlarız; bizden size acı bir azap dokunur.' | |
| 19: Elçiler dediler ki: 'Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir. Yoksa size öğüt verilmesini mi uğursuzluk sayıyorsunuz? Aslında siz haddini aşmış bir toplumsunuz.' | |
| 20: Derken şehrin uzak tarafından bir adam koşarak geldi. 'Ey kavmim,' dedi. 'Elçilere uyun. | |
| 21: 'Kendileri doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun. | |
| 22: 'Bana ne oluyor ki, beni yoktan yaratana kulluk etmeyeyim? Sonunda siz de Ona döneceksiniz. | |
| 23: 'Ben Ondan başka tanrı edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermeyi murad etse, onların aracılığı bana hiçbir yarar sağlamaz; hiçbiri beni kurtaramaz. | |
| 24: 'O zaman ben apaçık bir aldanış içinde olurum. | |
| 25: 'Ben sizin Rabbinize iman ettim; gelin beni dinleyin.' | |
| 26: Ona 'Cennete gir' dendi. O ise 'Keşke,' diyordu. 'Kavmim bilseydi, | |
| 27: 'Rabbimin beni bağışladığını ve ikramlarıyla ağırladığını.' | |
| 28: Ondan sonra Biz Onun kavmine gökten ordu indirmedik; indirecek de değildik. | |
| 29: Korkunç bir ses onlara yetti; sönüp gittiler. | |
| 30: Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelecek olsa onu alaya alırlardı. | |
| 31: Görmedi mi onlar, kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etmişiz; gidenlerin de hiçbiri geri dönmüyor. | |
| 32: Sonunda onların hepsi huzurumuzda toplanacaktır. | |
| 33: Ölmüş yeryüzü de onlar için bir âyettir. Biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık ki, yiyip duruyorlar. | |
| 34: Biz orada hurmalıklar ve üzüm bağları vücuda getirdik; orada pınarlar fışkırttık: | |
| 35: Hem onun ürününden, hem de elleriyle yaptıklarından yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi? | |
| 36: Her türlü kusurdan uzaktır o Allah ki, yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden ne varsa çiftler halinde yaratmıştır. | |
| 37: Gece de onlar için bir âyettir. Gündüzü ondan soyduğumuzda, karanlıkta kalıverirler. | |
| 38: Güneş de kendisi için belirlenmiş bir kanunla, yörüngesinde akar, gider. Bu ise kudreti herşeye üstün olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah'ın çizdiği kaderdir. | |
| 39: Ay için de menziller belirledik ki, git gide kurumuş hurma dalına döner. | |
| 40: Ne Güneş Aya yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi bir yörüngede yüzer, gider. | |
| 41: Onlar için bir âyet de, nesillerini dolu gemide taşımamızdır. | |
| 42: Bunun gibi, binecekleri daha nice şeyleri Biz onlar için yarattık. | |
| 43: Dilesek onları boğarız da ne yardımlarına koşan olur, ne bir kurtuluş yolu bulunur. | |
| 44: Ancak tarafımızdan bir rahmetle ve belirli bir zamana kadar yaşatılmak üzere kurtulurlarsa, o başka. | |
| 45: Onlara 'Önünüzdekilerden ve ardınızdakilerden sakının ki size merhamet edilsin' dendiği zaman yüz çevirirler. | |
| 46: Zaten Rablerinin âyetlerinden onlara gelmiş hiçbir âyet yoktur ki, yüz çevirmiş olmasınlar. | |
| 47: Kendilerine 'Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bağışta bulunun' dendiği zaman, inkâr edenler iman edenlere dediler ki: 'Dilediği takdirde Allah'ın doyurabileceği kimseleri biz mi doyuralım? Siz iyice şaşırmışsınız!' | |
| 48: Bir de 'Eğer doğru iseniz bu vaad ettiğiniz şey ne zaman?' diyorlar. | |
| 49: Onların beklediği tek bir sestir ki, birbirleriyle çekişip dururken onları yakalayıverir. | |
| 50: O zaman ne bir vasiyet yapmaya fırsat bulurlar, ne de ailelerinin yanına dönebilirler. | |
| 51: Ve sûra üfürülür. O anda onlar kabirlerinden çıkmış, Rablerine doğru koşmaktadırlar. | |
| 52: 'Eyvah bize!' derler. 'Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân'ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!' | |
| 53: Bir tek sesle onların hepsi huzurumuzda toplanır. | |
| 54: O gün kimseye bir haksızlık yapılmaz; ancak yaptıklarınızın karşılığını görürsünüz. | |
| 55: Cennet ehli o gün keyif sürmekle meşguldürler. | |
| 56: Eşleriyle birlikte gölgelerdeki koltuklara kurulmuşlardır. | |
| 57: Orada onlar için her çeşit meyve vardır; canları daha ne isterse vardır. | |
| 58: Bir de, rahmeti bol bir Rabden sözlü selâm vardır. | |
| 59: Ayrılın bugün, ey mücrimler! | |
| 60: Ben size ant vermedim mi, ey Âdem oğulları, 'Şeytana kul olmayın; o sizin apaçık düşmanınızdır. | |
| 61: 'Yalnız Bana kulluk edin; dosdoğru yol işte budur' diye? | |
| 62: Gerçekten de o sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç mi aklınızı kullanmadınız? | |
| 63: İşte size vaad olunan Cehennem! | |
| 64: İnkâr edişiniz yüzünden şimdi girin oraya. | |
| 65: O gün onların ağızlarını mühürleriz de elleri Bize konuşur, ayakları şahitlik eder işledikleri günahlara. | |
| 66: Dileseydik, gözlerini tümüyle silip kör ederdik de öylece yollarda koşuşurlardı. O zaman nasıl göreceklerdi? | |
| 67: Dileseydik, onları çirkin bir şekle sokardık da oldukları yerde kalırlar, ne ileri, ne de geri gitmeye güçleri yetmezdi. | |
| 68: Kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını tersine döndürürüz. Hiç akıl edemiyorlar mı? | |
| 69: Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da. O ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır. | |
| 70: Diri olanı uyarsın ve kâfirler hakkındaki hüküm yerini bulsun diye Biz ona Kur'ân'ı verdik. | |
| 71: Görmediler mi: Elimizin eseri olan mahlûkatımızdan onlar için davarlar yarattık da bu sayede onlara sahip olurlar. | |
| 72: Onları Biz kendilerine uysal kıldık; kimine binerler, kiminden yerler. | |
| 73: Onlarda kendileri için içecekler ve daha başka yararlar da vardır. Hâlâ mı şükretmeyecekler? | |
| 74: Bir de, sanki kendilerine bir yardımı dokunacakmış gibi, Allah'tan başka tanrılar edindiler. | |
| 75: Oysa onların elinden hiçbir yardım gelmez; aksine, kendileri onların hazır askerleridir. | |
| 76: Onların sözü seni tasalandırmasın. Biz onların sakladıklarını da biliriz, açığa vurduklarını da. | |
| 77: Görmedi mi insan: Biz onu bir damla sudan yarattık da o Bize açıkça düşman kesiliverdi. | |
| 78: Kendi yaratılışını unuttu, Bize misal getirmeye kalktı: 'Çürümüş kemikleri kim diriltecek?' diye, | |
| 79: Sen de ki: İlk defasında onu kim yarattıysa O diriltecek. O herşeyin yaratılışını bilendir. | |
| 80: Size yeşil ağaçtan ateş çıkaran Odur; siz de bu sayede ateşinizi tutuşturursunuz. | |
| 81: Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. Çünkü O herşeyi yaratan, herşeyi bilendir. | |
| 82: Birşeyin olmasını dilediğinde, Onun işi 'Ol' demekten ibarettir; o da oluverir. | |
| 83: Her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır o Allah ki, herşeyin egemenliği elindedir; siz de Ona döneceksiniz. | |