| Celal Yıldırım Meali |
|
| 1: And olsun saf saf dizilenlere. | |
| 2: Sürükleyip götürenlere, vazgeçirip alıkoyanlara. | |
| 3: Kitap okuyanlara. | |
| 4: Muhakkak sizin Tanrınız Bir' dir. | |
| 5: Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbı'dır; doğuların da Rabbı'dır. | |
| 6: Şüphesiz ki biz Dünya semâsını (veya en yakın semâyı) yıldızlarla süsledik. | |
| 7: Ve orayı itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk. | |
| 8: Mele-i A'lâ'ya kulak verip dinleyemezler ve her yandan atılıp itilip kovulurlar. | |
| 9: Onlar için devamlı azâb vardır. | |
| 10: Ancak bir söz dinleyip kapan olursa, peşine çok parlak bir kıvılcım takılır. | |
| 11: Onlara bir sor: Kendilerini yaratmak mı daha zordur yoksa bizim yarattıklarımız (gökler, sistemler ve düzenler) mi ?.. Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
| 12: Ne var ki sen onlara (onların | |
| 13: Kendilerine öğüt verilince öğüt almazlar. ise (seninle) eğleniyorlar. inkâr ve inâdlarına) şaşıyorsun, onlar | |
| 14: Bir acık belge (delil veya mu'cize) görseler, onunla alay ederler. | |
| 15: Ve derler ki, bu açık bir sihirden başkası değildir. | |
| 16: Biz öldüğümüz, toprak ve kemik (yığını) haline geldiğimiz zaman mı, biz (tekrar) dirilip kabirlerimizden kaldırılacağız?! | |
| 17: Ya önceki dede ve babalarımız da mı ?.. | |
| 18: De ki: Evet, hem de aşağılanıp rüsvay olduğunuz halde... | |
| 19: Bir tek haykırış yetecek; hemen (dirilip kalktıklarını) görürler. | |
| 20: Vay bize ! Bu hesap ve ceza günüdür, derler. | |
| 21: Evet, bu yalanladığınız (haklıyı haksızdan, zâlimi mazlumdan, mü'mini kâfirden ve münafıktan) ayırd etme günüdür. | |
| 22: (22-23) Toplayıp sürün mahşer yerine o zulmedenleri, eşlerini, yandaşlarını ve Allah'tan başka taptıklarını, hepsini Cehennem'in yoluna koyun. | |
| 24: Ve onları (belli bir noktada durdurup alıkoyun) çünkü onlar mutlaka sorguya çekileceklerdir. | |
| 25: Ve onlara: «Size ne oldu da birbirinize yardım edemiyorsunuz ?» | |
| 26: Hayır, onlar bugün (ister istemez) teslimiyet içindedirler. | |
| 27: Birbirlerine yönelip soruşturmaya başlarlar: | |
| 28: Siz bize sağ taraftan (dinî açıdan) geliyordunuz, derler. | |
| 29: (Diğerleri), yok, sizler aslında inanmamıştınız. | |
| 30: Bizim sizin üzerinizde bir sultamız olmadı, ama siz, azıp sapıtan bir millettiniz, derler. | |
| 31: Bu yüzden Rabbınızın hakkımızdaki sözü yerine geldi. Şüphesiz ki artık onu tadıp duracağız. | |
| 32: Evet, sizi biz azdırdık. Çünkü biz kendimiz azgınlar idik. | |
| 33: Doğrusu onların hepsi o gün azâbda ortaktırlar. | |
| 34: Şüphesiz biz, suçlu günahkârlara böyle muamele ederiz. | |
| 35: Çünkü onlara : «Allah'tan başka tanrı yoktur» denildiği zaman büyüklük taslayıp (bunu kabul etmeyi gururlarına yediremediler). | |
| 36: Ve derlerdi ki: Deli bir şâir için hiç tanrılarımızı bırakır mıyız ? | |
| 37: Hayır, (O, deli değildir). O, hakk ile gelmiş ve peygamberleri tasdîk etmiştir. | |
| 38: Ve sizler, elbette elem verici azabı tadacaksınız. | |
| 39: Ve ancak siz, yaptıklarınızla cezalandırılacaksınız. | |
| 40: Ancak Allah'ın (imân temeli üzerinde gelişip) iyi niyetli, gösterişten uzak, samimi kulları müstesna.. | |
| 41: İşte bunlar için bilinen, belirlenen bir rızık vardır; | |
| 42: (42-43) Meyveler (sunulur) ve kendileri Nîmet Cennet'inde (veya Naîm Cenneti'nde) ağırlanırlar. | |
| 44: Kanepeler üstünde karşılıklı otururlar. | |
| 45: Pınardan dolu kâseler ile etraflarında dolaşılır. | |
| 46: Bembeyaz, içenlere lezzet verir. | |
| 47: İçinde tiksindirici hiçbir şey yoktur ve onlar bundan sarhoş da olmazlar, kendilerinden de geçmezler. | |
| 48: Yanlarında bakışlarını yalnız eşlerine çevirmiş iri gözlü (huriler) bulunur. | |
| 49: Sanki onlar(ın her biri) saklı bir yumurta (gibi pürüzsüz). | |
| 50: Birbirlerine yönelip sorarlar; | |
| 51: Onlardan bir sözcü şöyle der: Doğrusu bir yakınım vardı. | |
| 52: Bana, «cidden sen de mi inananlardansın, (söylenen şeyleri tasdîk edenlerdensin) ? | |
| 53: Biz mi ölüp toprak ve kemik yığını haline geldiğimizde (yeniden dirilip) hesap ve ceza göreceğiz ?» diyordu. | |
| 54: (54-55) Bir diğeri, «onun ne durumda olduğunu bilir misiniz» Derken bakar da onu Cehennem'in ortasında görür. | |
| 56: «Allah'a yemin olsun ki, neredeyse beni de mahvedecektin,» der. | |
| 57: Eğer Rabbimin (bana şuur ve anlayış veren) nimeti olmasaydı, elbette ben de (azaba) hazır duruma getirilenlerden olurdum. | |
| 58: (58-59) (Onlar artık o gün) biz birinci ölümümüzden başka bir daha ölmeyeceğiz ve biz azaba da uğratılmayacağız değil mi ? (Derler.) | |
| 60: Şüphesiz ki bu büyük bir kurtuluştur. | |
| 61: (Dünya'da) çalışanlar bunun gibi bir kurtuluş için çalışsınlar ! | |
| 62: Nasıl, böyle bir nimete konmak mı daha hayırlıdır, yoksa Zakkum ağacı mı ? | |
| 63: Şüphesiz ki biz o ağacı zâlimler için bir fitne (bir dert ve kaygı) kıldık. | |
| 64: O bir ağaçtır ki Cehennem'in tâ dibinden çıkar. | |
| 65: Tomurcukları (veya meyveleri) şeytanların başlarına benzer. | |
| 66: Onlar (Cehennem'dekiler) mutlaka ondan yiyecekler de karınlarını onunla dolduracaklar. | |
| 67: Sonra da bunun üzerine onlar için iyice kaynar bir su ile karışık bir içecek var. | |
| 68: Sonra elbette dönecekleri yer yine Cehennem'dir. | |
| 69: Çünkü onlar babalarını sapıklık içinde buldular. | |
| 70: Onların izleri üzerinde koşturup durdular. | |
| 71: Ve and olsun ki, onlardan önce gelip geçenlerin çoğu da sapıtmıştı. | |
| 72: And olsun ki, biz onlara uyarıcı peygamberler göndermiştik. | |
| 73: Artık sen, o uyarılanların sonunun ne olduğuna bir bak! | |
| 74: Ancak iyi niyetli, samimi, gösterişten uzak, kendini hakka veren Allah kulları müstesna.. | |
| 75: And olsun ki, Nûh bize seslenip hâlini arzetmişti; Onun seslenişindeki isteğini kabul edenler ne güzeldir! | |
| 76: Biz, onu da, aile ve dostlarını da o büyük sıkıntı ve üzüntüden kurtardık. | |
| 77: Hem onun soyunu (yeryüzünde) baki kalanlar kıldık. | |
| 78: Sonra gelenler içinde Onun (şerefli ismini) bıraktık. | |
| 79: Âlemler (Dünya milletleri) içinde Nuh'a selâm olsun. | |
| 80: Şüphesiz ki biz, iyiliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 81: Çünkü O, gerçekten bizim mü'min kullarımızdan idi. | |
| 82: Sonra (inkâr içinde kalan) diğerlerini (tufanda) boğduk. | |
| 83: Şüphesiz ki Nuh'un açmış olduğu yolda yürüyenlerden biri de İbrahim'di. | |
| 84: Hani O, Rabbına arınmış, esenliğe ermiş bir gönül ile geldi. | |
| 85: Hani babasına ve kendi milletine, «nelere tapıyorsunuz ?» dedi. | |
| 86: Allah'ı bırakıp birtakım sahte ilâhları mı arzuluyorsunuz ? | |
| 87: O takdirde âlemlerin Rabbını ne sanıyorsunuz? | |
| 88: (88-89) Sonra yıldızlara manalı bakış baktı ve (putlardan nefret ettiğini imâ ederek) «doğrusu ben hastayım» dedi. | |
| 90: Bunun üzerine milleti, ona arkalarını dönüp ayrıldılar. | |
| 91: Sonra İbrâhim gizlice onların tanrılarına yönelip yaklaştı ve, «yemek yemez misiniz ?» | |
| 92: «Neden konuşmuyorsunuz ?» dedi. | |
| 93: Sonra üzerlerine yürüdü ve sağ eliyle vurup kırdı. | |
| 94: Az sonra milleti birbirine girerek İbrahim'e doğru geldiler. | |
| 95: İbrâhim onlara:«Yontup şekillendirdiğiniz şeylere mi tapıyorsunuz ? | |
| 96: Sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır,» dedi. | |
| 97: Sonunda: "Haydin, dediler, onun için bir odun yığını hazırlayın da onu ateşin içine atın!." | |
| 98: Böylece Ona bir tuzak kurmayı plânladılar. Biz de onları alaşağı edip daha da alçalttık. | |
| 99: Ve İbrâhim, şüphesiz ben Rabbıma gidiyorum, O bana doğru yolu gösterir, dedi. | |
| 100: Ey Rabbim! Bana iyi-yararlı kişilerden olacak (bir evlâd) bağışla, diye duâ etti. | |
| 101: Biz de O'nu çok sabırlı, zarif ve yumuşak huylu bir oğul ile müjdeledik. | |
| 102: Çocuk Onun yanında yürüyüp konuşabilme cağına gelince, İbrâhim ona şöyle dedi: Oğulcağızım ! Doğrusu ben rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir bak, bu hususta görüşün ne ? O da : Babacığım ! Sen emredildiğini yap. Beni —İnşaallah— sabredenlerden bulacaksın, dedi. | |
| 103: Bunun üzerine her ikisi de (hakkın buyruğuna) teslimiyet gösterdiler ve O, oğlunu alnı üzeri yere yatırdı. | |
| 104: (104-105) Biz de Ona şöyle seslendik : Ey İbrâhim! Rüyayı cidden gerçekleşirdin. Şüphesiz biz, iyiliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 106: Şüphesiz bu, açık bir imtihan idi. | |
| 107: Ve onun yerine fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. | |
| 108: Sonrakiler arasında onu (onun şerefli ismini) bıraktık. | |
| 109: Selâm İbrahim'e olsun ! | |
| 110: Biz, iyiliği, güzelliği, yararlı işleri huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 111: Şüphesiz o, bizim mü'min kullarımızdandır. | |
| 112: Ve biz ona İshâk'ı da iyi-yararlı kişilerden sayılan bir peygamber olarak müjdeledik. | |
| 113: Onu da, İshâk'ı da mübarek kıldık (üzerlerine feyiz, bereket ve rahmet indirdik). İkisinin soyundan iyiler de vardır; kendine açıkça zulmeden de vardır. | |
| 114: And olsun ki, biz, Musâ İle Harun'a (peygamberliğin) bereketli nîmetini verdik. | |
| 115: İkisini de, milletlerini de büyük bir sıkıntı ve üzüntüden kurtardık. | |
| 116: Kendilerine yardım ettik ve onlar da bu sayede üstünlük sağladılar. | |
| 117: İkisine (hükümleri rahatlıkla anlaşılır) çok açık kitap verdik. | |
| 118: İkisini de dosdoğru yola ilettik. | |
| 119: Sonrakiler arasında ikisini (ikisinin şerefli ismini) bıraktık. | |
| 120: Selâm Musâ ile Harun'a olsun. | |
| 121: Şüphesiz biz, iyiliği, yararlı işleri, güzelliği huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 122: İkisi de elbette bizim mü'min kullarımızdandır. | |
| 123: Şüphesiz İlyâs da gönderilen peygamberlerdendir; | |
| 124: Hani o, kendi kavmine, «siz (Allah'tan) korkup (putlara tapmaktan, kötülük işlemekten) sakınmaz mısınız ? | |
| 125: (125-126) Siz, sizin de Rabbiniz, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah'ı, yaratanların o en güzelini bırakıp da Ba'l'e mi tapıp yalvarıyorsunuz?» demişti. | |
| 127: Onu yalanladılar. Çünkü o inkarcılar da şüphesiz (Cehennem'e atılmak üzere) hazır duruma getirileceklerdir. | |
| 128: Ancak Allah'ın iyi niyetli samimi, gösterişten uzak (inanan) kulları müstesna.. | |
| 129: Biz sonrakiler arasında İlyâs'ı (onun şerefli ismini) bıraktık. | |
| 130: Selâm Âl-i Yâsîn'e (Yâsîn ailesine, hem İlyâs'a, hem inanan kavmine) olsun ! | |
| 131: Şüphesiz biz iyiliği, güzelliği, yararlı işlerde bulunmayı huy edinenleri böyle mükâfatlandırırız. | |
| 132: Doğrusu o, bizim mü'min kullarımızdandır. | |
| 133: Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir. | |
| 134: Hani biz onu da, ailesini de tamamen kurtardık. | |
| 135: Ancak geride kalanlardan bir yaşlı kadın müstesna.. | |
| 136: Sonra da geride kalan (ahlâksız inkarcıları) kökünden yıkıp yerle bir ettik. | |
| 137: (137-138) Ve siz (ey yaşayanlar!) sabah akşam onların kalıntılarına uğrar geçersiniz. Artık aklınızı kullanmaz mısınız? | |
| 139: Şüphesiz Yûnus da gönderilen peygamberlerdendir. | |
| 140: Hani bir vakit dolu bir gemiye kaçmıştı da, | |
| 141: (Gemiciler) kur'a çekmişti, kur'a Ona düşmüştü, yenilgiye uğrayanlardan olmuştu (bu yüzden denize atılmıştı). | |
| 142: Yûnus kendi kendini kınarken büyük bir balık onu yutuvermişti. | |
| 143: (143-144) Eğer O,Tanrı'yı çokça tesbîh edenlerden olmasaydı, (insanların) dirilip kalkacağı güne kadar balığın karnında kalırdı. | |
| 145: Onu çıplak bir sahile attık, hasta idi. | |
| 146: Üzerine (gölge yapsın diye) sık ve geniş yapraklı (kabak ya da sarmaşıkgillerden) bir bitki bitirdik. | |
| 147: Ve onu yüzbin veya daha fazla bir topluluğa peygamber olarak gönderdik. | |
| 148: Onlar da artık Ona imân ettiler. Bu sebeple biz de onları bir süreye kadar yararlandırıp geçindirdik. | |
| 149: (Ey Peygamber!) Putperest müşriklere sor: Kızlar Rabbın'ın, oğlanlar onların mı ? | |
| 150: Yoksa biz melekleri dişiler olarak yaratmışız da onlar şâhidler mi bulunuyorlarmış ? | |
| 151: (151-152) Haberiniz olsun ki, onlar cidden yalan uydurmalarından, «Allah doğurdu» diyorlar ve gerçekten onlar yalancılardır. | |
| 153: (Hâşâ Allah), kızları oğullara tercîh etmiş, öyle mi ? | |
| 154: Size ne oluyor, nasıl hükmediyorsunuz ?! | |
| 155: İyice düşünmez misiniz? | |
| 156: Yoksa sizin açık bir belge ve deliliniz mi var ? | |
| 157: Doğru kişilerden iseniz haydi kitabınızı getirin (de göreyim). | |
| 158: Bunlar, Allah ile cinler arasında bir de hısımlık uydurdular. Halbuki cinler de onların mutlaka azaba hazır duruma getirileceklerini bilmektedirler. | |
| 159: Allah, onların iddia ve isnad ettikleri sıfatlardan yücedir, münezzehtir. | |
| 160: Ancak Allah'ın iyi niyetli, samimi, gösterişten uzak (mü'min) kulları müstesna. | |
| 161: (161-162-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, Cehennem'e girecek olanlar dışında, Allah'a karşı kimseyi azdıracak, baştan çıkartacak değilsiniz. | |
| 164: (Melekler), «bizden her birimiz için belli-belirli bir makam vardır. | |
| 165: Ve bizler mutlaka saf saf dururuz, | |
| 166: Ve şüphesiz bizler durmadan tesbîh ederiz,» (derler). | |
| 167: (167-168-169) Her ne kadar müşrikler, «yanımızda öncekilerden kalma bir kitap bulunsaydı, elbette bizler, Allah'ın hâlis kullarından olurduk» dlyorlardıysa da, | |
| 170: (Kitap indirilince) onu red ve inkâr ettiler. İleride (bu dönekliğin sonunun nereye varacağını) bileceklerdir. | |
| 171: (171-172) And olsun ki, peygamber olarak gönderdiğimiz kullarımız hakkında şu sözümüz sübut bulup gerçekleşmiştir: «Elbette onlar (peygamberler) yardım göreceklerdir.» | |
| 173: «Ve şüphesiz bizim ordumuz mutlaka galib geleceklerdir.» | |
| 174: Artık sen onlardan bir süreye kadar yüzçevir. | |
| 175: Onların sonunun ne olacağını gör, onlar da göreceklerdir. | |
| 176: Azabımızın hemen gelmesini mi istiyorlar? | |
| 177: Azâb onların sahasına indiği zaman, o uyarılan (nankör inkârcı)ların sabahı ne kötü olur! | |
| 178: Ve sen bir süre onlardan yüzçevir. | |
| 179: (Sonlarının ne olacağını) gör, kendileri de yakında göreceklerdir. | |
| 180: Çok üstün, çok güçlü olan Rabbin, onların vasfedegeldiklerinden yücedir, münezzehtir. | |
| 181: Selâm, gönderilen peygamberlere olsun ! | |
| 182: Hamd de âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. | |