| Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) Meali |
|
| 1: Andolsun o saf bağlayıp duranlara. | |
| 2: O haykırıp da sürenlere. | |
| 3: Ve o yolda zikir okuyanlara. | |
| 4: Ki sizin ilâhınız birdir. | |
| 5: O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir. | |
| 6: Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik. | |
| 7: Onu her inatçı şeytandan koruduk. | |
| 8: Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar. | |
| 9: Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır. | |
| 10: Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder. | |
| 11: Şimdi onlara sor: «Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?» Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. | |
| 12: Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar. | |
| 13: Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar. | |
| 14: Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar. | |
| 15: Ve diyorlar ki: «Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir.» | |
| 16: «Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?» | |
| 17: «Önceki atalarımız da mı?» | |
| 18: De ki: «Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz).» | |
| 19: Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir. | |
| 20: «Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür.» derler. | |
| 21: (Onlara): «İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür» denir. | |
| 22: (22-23) Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru. | |
| 24: Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler. | |
| 25: (Onlara): «Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?» (denilir.) | |
| 26: Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır. | |
| 27: Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar. | |
| 28: Onlar: «Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz» derler. | |
| 29: (İleri gelenler de) derler ki: «Hayır, siz inanmamıştınız.» | |
| 30: «Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.» | |
| 31: «Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.» | |
| 32: «Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık.» | |
| 33: O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar. | |
| 34: İşte biz günahkarlara böyle yaparız. | |
| 35: Çünkü onlar, kendilerine: «Allah'tan başka ilâh yoktur» denildiği zaman kafa tutuyorlardı. | |
| 36: Ve: «Biz, hiç, bir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?» diyorlardı. | |
| 37: Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti. | |
| 38: Elbette siz o acı azabı tadacaksınız. | |
| 39: (38-39) Siz yarın âhirette elbette o acı azabı tadacaksınız. Ama aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz (yoksa size bundan fazla bir azap verilmeyecek). | |
| 40: Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır. | |
| 41: İşte onlar için belli bir rızık vardır. | |
| 42: (42-43) Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir. | |
| 44: (Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler. | |
| 45: (45-46) İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. | |
| 47: Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir. | |
| 48: Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır. | |
| 49: Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler. | |
| 50: Derken birbirine dönüp sorarlar: | |
| 51: İçlerinden bir sözcü der ki: «Gerçekten benim bir arkadaşım vardı.» | |
| 52: Derdi ki: «Sen gerçekten inananlardan mısın?» | |
| 53: «Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?» | |
| 54: «Siz onu tanır mısınız?» der. | |
| 55: Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür. | |
| 56: Ona şöyle der: «Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin.» | |
| 57: «Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım.» | |
| 58: (58-59) «Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?» | |
| 60: İşte bu büyük kurtuluştur. | |
| 61: Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar. | |
| 62: Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı? | |
| 63: Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık. | |
| 64: O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar. | |
| 65: Tomurcukları şeytanların başları gibidir. | |
| 66: Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır. | |
| 67: Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır. | |
| 68: Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir. | |
| 69: Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular. | |
| 70: Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar. | |
| 71: Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler. | |
| 72: Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik. | |
| 73: Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu? | |
| 74: Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka. | |
| 75: Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik. | |
| 76: Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
| 77: Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık. | |
| 78: Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık. | |
| 79: Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun. | |
| 80: İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. | |
| 81: Çünkü O, gerçekten bizim mü'min kullarımızdan idi. | |
| 82: Sonra diğerlerini suda boğduk. | |
| 83: Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı. | |
| 84: Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti. | |
| 85: O babasına ve kavmine şöyle demişti: «Siz nelere tapıyorsunuz?» | |
| 86: «Yalancılık etmek için mi Allah'tan başka ilâhlar istiyorsunuz?» | |
| 87: «Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?» | |
| 88: (88-89) Derken yıldızlara bir baktı da: «Ben gerçekten hastayım» dedi. | |
| 90: O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler. | |
| 91: Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, «Buyursanıza, yemez misiniz?» dedi. | |
| 92: (Cevap vermediklerini görünce de): «Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?» (dedi). | |
| 93: Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. | |
| 94: Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. | |
| 95: İbrahim dedi ki: «A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?» | |
| 96: «Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.» | |
| 97: Onlar: «Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın.» dediler. | |
| 98: Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük. | |
| 99: Bir de dedi ki: «Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.» | |
| 100: «Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!» | |
| 101: Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. | |
| 102: Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: «Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?» dedi. Çocuk da: «Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın» dedi. | |
| 103: Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı. | |
| 104: Biz de ona şöyle seslendik: «Ey İbrahim!» | |
| 105: «Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.» | |
| 106: «Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.» (dedik) | |
| 107: Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. | |
| 108: Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık. | |
| 109: Selam olsun İbrahim'e... | |
| 111: Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. | |
| 112: Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik. | |
| 113: Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var. | |
| 114: Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik. | |
| 115: Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. | |
| 116: Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular. | |
| 117: Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat'ı) verdik. | |
| 118: Kendilerini doğru yola çıkardık. | |
| 119: Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık: | |
| 120: Selam olsun, Musa ile Harun'a. | |
| 122: Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı. | |
| 123: Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir. | |
| 124: (124-126) Hani o kavmine: «Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da «Ba'l'e» (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?» dedi. | |
| 127: Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır. | |
| 128: Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna. | |
| 129: Ona da sonrakiler içinde şunu bıraktık: | |
| 130: Selam olsun İlyâsîn'e. | |
| 133: Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir. | |
| 134: Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık. | |
| 135: Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç. | |
| 136: Sonra diğerlerini helak etmiştik. | |
| 137: (137-138) Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz? | |
| 139: Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir. | |
| 140: Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı. | |
| 141: (Oradakilerle) kur'a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu. | |
| 142: Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu. | |
| 143: (143-144) Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. | |
| 145: Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık. | |
| 146: Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. | |
| 147: Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik. | |
| 148: O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık. | |
| 149: Şimdi sor o seninkilere: «Kızlar, Rabbinin de, oğlanlar onların mı? | |
| 150: Yoksa biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış?» | |
| 151: (151-152) Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı; «Allah doğurdu» derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. | |
| 153: (Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş? | |
| 154: Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz? | |
| 155: Hiç düşünmüyor musunuz? | |
| 156: Yoksa sizin için açık bir delil mi var? | |
| 157: O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı. | |
| 158: Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir. | |
| 159: Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. | |
| 160: Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk ile vasıflamazlar). | |
| 161: (161-163) Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. | |
| 164: (164-166) (Melekler): «Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!» derler. | |
| 167: (167-169) (Müşrikler) şöyle diyorlardı: «Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk.» | |
| 170: Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir. | |
| 171: (171-173) Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.» | |
| 174: Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
| 175: Onlara (inecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir. | |
| 176: Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? | |
| 177: Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür! | |
| 178: Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
| 179: (İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir. | |
| 180: Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. | |
| 181: Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun. | |
| 182: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. | |