| Gültekin Onan Meali |
|
| 1: Saflar halinde dizilenlere andolsun, | |
| 2: Haykırıp sürükleyenlere, | |
| 3: Zikir okuyanlara, | |
| 4: Tartışmasız, sizin tanrınız gerçekten birdir. | |
| 5: Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların rabbidir, doğuların da rabbidir. | |
| 6: Şüphesiz biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip donattık. | |
| 7: Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk; | |
| 8: Ki onlar, Mele-i A'la'ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar; | |
| 9: Uzaklaştırılırlar. Onlara kesintisiz bir azab vardır. | |
| 10: Ancak (sözü hırsızlama) çalıp kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izler (ve yok eder). | |
| 11: Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık, yapışkan bir çamurdan yarattık. | |
| 12: Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar. | |
| 13: Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar. | |
| 14: Bir ayet gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar. | |
| 15: "Bu, açıkca bir büyüden başkası değildir" dediler. | |
| 16: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?" | |
| 17: "Veya önceki atalarımız da mı?" | |
| 18: De ki: "Evet, üstelik boyun bükmüş kimseler olarak (diriltileceksiniz)." | |
| 19: İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar. | |
| 20: Derler ki: "Eyvahlar bize; bu, din günüdür." | |
| 21: "Bu, sizin yalanladığınız (mümini kafirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür." | |
| 22: "Zulmedenleri, eşlerini ve taptıklarını bir araya getirip toplayın." | |
| 23: Tanrı'dan başka (taptıklarını); artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün." | |
| 24: "Ve onları durdurup tutuklayın, çünkü sorguya çekileceklerdir." | |
| 25: (Onlara seslenilir:) "Ne oluyor size, birbirinizle (dünyada olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?" | |
| 26: Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır. | |
| 27: Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar: | |
| 28: "Gerçekten sizler bize sağdan (sağduyudan ve haktan) yana gelip yanaşıyordunuz" derler. | |
| 29: (Diğerleri de:) "Hayır" derler. "Zaten sizler inançlılar / inançlı olmuşlar değildiniz." | |
| 30: "Bizim üzerinizde zorlayıcı hiçbir gücümüz yoktu; hayır siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz." | |
| 31: "Böylece rabbimizin sözü (yıkım ve azab vaadi) üzerimize hak oldu. Şüphesiz, (azabı) tadıcılarız." | |
| 32: "Evet, sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimselerdik." | |
| 33: Artık o gün onlar azabda ortaktırlar. | |
| 34: Doğrusu biz, suçlu, günahkarlara böyle yaparız. | |
| 35: Çünkü onlara: "Tanrı'dan başka tanrı yoktur" denildiği zaman büyüklük taslarlardı. | |
| 36: Ve derlerdi ki: "Biz, ünlenmiş bir şair için tanrılarımızı terk mi edeceğiz?" | |
| 37: Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (elçi)leri de doğrulamıştı. | |
| 38: Şüphesiz, siz, acı azabı tadıcılarsınız. | |
| 39: Yaptıklarınızdan başkasıyla cezalandırılmayacaksınız. | |
| 40: Ancak muhlis olan kullar başka. | |
| 41: İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır. | |
| 42: Çeşitli meyveler. Onlar ikram görenlerdir. | |
| 43: Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde. | |
| 44: Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar). | |
| 45: Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır. | |
| 46: Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki): | |
| 47: Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir. | |
| 48: Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır. | |
| 49: Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz). | |
| 50: Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar: | |
| 51: Bir sözcü der ki: "Benim bir yakınım vardı." | |
| 52: "Derdi ki: Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?" | |
| 53: "Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?" | |
| 54: (Konuşan yanındakilere) Der ki: "Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?" | |
| 55: Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü. | |
| 56: Dedi ki: "Andolsun Tanrı'ya, neredeyse beni de (şu bulunduğun yere) düşürecektin." | |
| 57: "Eğer rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım." | |
| 58: "Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?" | |
| 59: "Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi)? Ve biz azaba uğratılacak olanlar değil miymişiz?" | |
| 60: Şüphesiz, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir. | |
| 61: Böylece çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır. | |
| 62: Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? | |
| 63: Doğrusu biz, onu kafirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık. | |
| 64: Şüphesiz o, 'çılgınca yanan ateşin' dibinde bitip çıkar.. | |
| 65: Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir. | |
| 66: Artık gerçekten, ondan yiyecekler, böylelikle karınlarını ondan dolduracaklar. | |
| 67: Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır. | |
| 68: Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir. | |
| 69: Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. | |
| 70: Kendileri de onların izleri üzerinde koşturup duruyorlardı. | |
| 71: Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı. | |
| 72: Andolsun, biz onlara uyarıcılar göndermiştik. | |
| 73: Uyarılanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak. | |
| 75: Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik. | |
| 76: Onu ve ehlini (ailesini) o büyük üzüntüden kurtarmıştık. | |
| 77: Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. | |
| 78: Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. | |
| 79: Alemler içinde selam olsun Nuh'a. | |
| 80: Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
| 81: Şüphesiz o, bizim inançlı kullarımızdandı. | |
| 82: Sonra diğerlerini suda boğduk. | |
| 83: Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır. | |
| 84: Hani o, rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti. | |
| 85: Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz?" | |
| 86: "Birtakım uydurma yalanlar için mi Tanrı'dan başka tanrılar istiyorsunuz?" | |
| 87: "Alemlerin rabbi hakkındaki zannınız nedir?" | |
| 88: Sonra yıldızlara bir göz attı. | |
| 89: "Ben, doğrusu hastayım" dedi. | |
| 90: Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. | |
| 91: Bunun üzerine onların tanrılarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz?" dedi. | |
| 92: "Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?" | |
| 93: Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. | |
| 94: Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler. | |
| 95: Dedi ki: "Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" | |
| 96: "Oysa sizi de yapmakta olduklarınızı da Tanrı yaratmıştır." | |
| 97: Dediler ki: "Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın." | |
| 98: Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık. | |
| 99: (İbrahim) Dedi ki: "Şüphesiz ben, rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir." | |
| 100: "Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et." | |
| 101: Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. | |
| 102: Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, (sana) buyrulanı yap / yerine getir. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın. | |
| 103: Sonunda ikisi de (Tanrı'nın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı. | |
| 104: Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik. | |
| 105: "Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz " | |
| 106: Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı. | |
| 107: Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik. | |
| 109: İbrahim'e selam olsun. | |
| 110: Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
| 111: Şüphesiz o, bizim inançlı kullarımızdandır. | |
| 112: Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı da müjdeledik. | |
| 113: Ona ve İshak'a bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de. | |
| 114: Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk. | |
| 115: Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık. | |
| 116: Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler oldular. | |
| 117: Ve ikisine anlatımı açık kitabı verdik. | |
| 118: Onları dosdoğru yola yöneltip ilettik. | |
| 119: Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. | |
| 120: Musa'ya ve Harun'a selam olsun. | |
| 121: Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. | |
| 122: Şüphesiz ikisi, bizim inançlı kullarımızdandılar. | |
| 123: Gerçekten İlyas da gönderilmiş (peygamber)lerdendi. | |
| 124: Hani kendi kavmine demişti ki: "Siz korkup sakınmaz mısınız?" | |
| 125: "Siz Ba'l'e tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Tanrı'yı) mı bırakıyorsunuz?" | |
| 126: "Tanrı ki, sizin de rabbiniz, önceki atalarınızın da rabbidir." | |
| 127: Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır. | |
| 128: Ancak, muhlis olan kullar başka. | |
| 130: İlyas'a selam olsun. | |
| 133: Gerçekten Lut da gönderilmiş (elçi)lerdendi. | |
| 134: Hani biz onu ve ehlini (ailesini) topluca kurtarmıştık. | |
| 135: Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı kadın dışında. | |
| 136: Sonra geride kalanları yerle bir ettik. | |
| 137: Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti. | |
| 138: Ve geceleyin. Yine de akletmeyecek misiniz? | |
| 139: Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi. | |
| 140: Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. | |
| 141: Böylece kuraya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu. | |
| 142: Derken onu balık yutmuştu, oysa o kınanmıştı. | |
| 143: Eğer (Tanrı'yı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı; | |
| 144: Onun karnında (insanların) dirilip kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. | |
| 145: Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık. | |
| 146: Ve üzerine, sık geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik. | |
| 147: Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik. | |
| 148: Sonunda ona inandılar, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık. | |
| 149: Şimdi sen onlara sor: "Kızlar senin rabbinin, erkek çocuklar onların mı?" | |
| 150: Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık? | |
| 151: Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki: | |
| 152: "Tanrı doğurdu." Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir. | |
| 153: (Tanrı,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş? | |
| 154: Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? | |
| 155: Hiç mi öğüt alıp düşünmüyorsunuz? | |
| 156: Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? | |
| 157: Eğer doğru söylüyorsanız, öyleyse getirin kitabınızı. | |
| 158: Onlar, kendisiyle (Tanrı ile) cinler arasında bir soy bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir. | |
| 159: Onların nitelendirdiklerinden Tanrı yücedir. | |
| 161: Artık siz de, tapmakta olduklarınız da. | |
| 162: O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek değilsiniz. | |
| 163: Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz). | |
| 164: (Melekler der ki:) "Bizden her birimiz için belli bir makam vardır." | |
| 165: "Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz." | |
| 166: "Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz." | |
| 167: Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de: | |
| 168: "Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı." | |
| 169: "Gerçekten bizler de, Tanrı'nın muhlis olan kullarından olurduk." | |
| 170: Fakat (kitap gelince) ona küfrettiler; yakında bileceklerdir. | |
| 171: Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir: | |
| 172: Gerçekten onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır. | |
| 173: Ve hiç şüphesiz; bizim ordularımız, üstün gelecek olanlar onlardır. | |
| 174: Öyleyse sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
| 175: Ve onları seyret; (azabı) yakında göreceklerdir. | |
| 176: Şimdi onlar, bizim azabımızı mı acele istiyorlar? | |
| 177: Fakat (azab) onların sahasına indiği zaman uyarılıp korkutulanların sabahı ne kötü olur. | |
| 178: Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir. | |
| 179: Ve seyret; (azabı) yakında göreceklerdir. | |
| 180: Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir. | |
| 181: Gönderilmiş (peygamber)lere selam olsun. | |
| 182: Ve alemlerin rabbi olan Tanrı'ya hamd olsun. | |