| Abdulbaki Gölpınarlı Meali |
|
| 1: Andolsun saf saf dizilenlere. | |
| 2: Halkı kötülükten menedenlere. | |
| 3: Kur'ân okuyanlara. | |
| 4: Şüphe yok ki mâbûdunuz birdir. | |
| 5: Rabbidir göklerin ve yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin ve Rabbidir doğuların. | |
| 6: Şüphe yok ki biz, yakın göğü ziynetlerle bezedik. | |
| 7: Ve onu, her inatçı ve âsi Şeytandan koruduk. | |
| 8: En yüce melekler topluluğunun sözlerini duyamazlar ve her yandan sürülüp kovulurlar. | |
| 9: Hor hakir bir halde ve onlar içindir ardı arası kesilmeyen azap. | |
| 10: Ancak hırsızlama bir söz duyan olursa hemen onun ardından da aydınlatıcı ve delip geçen bir ateştir atılır, onu yakar. | |
| 11: Şimdi sor bir onlara, yaratılış bakımından onlar mı daha güçlü kuvvetli, yoksa bizim diğer yarattıklarımız mı? Şüphe yok ki biz, onları cıvık bir balçıktan yarattık. | |
| 12: Belki de şaştın sen ve alay eder onlar da. | |
| 13: Ve öğüt verilince Kur'ân'la öğüt almazlar. | |
| 14: Ve bir delil gördüler mi alay etmeye kalkarlar. | |
| 15: Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüden başka bir şey değil. | |
| 16: Ölüp toprak ve kemik olduktan sonra mı diriltileceğiz biz. | |
| 17: Önceki atalarımız da mı diriltilecekler? | |
| 18: De ki: Evet ve siz hor hakir bir halde dirileceksiniz. | |
| 19: Gerçekten de ancak bir tek bağrıştan ibârettir de birdenbire görüverirler ki dirilmişler. | |
| 20: Ve yazıklar olsun bize derler, işte bugün, ceza günü. | |
| 21: İşte bugün, sizin yalanlayıp durduğunuz ayırt ediş günü. | |
| 22: Toplayın bir araya zulmedenleri, onlara eş olanları ve kulluk ettikleri şeyleri. | |
| 23: Allah'ı bırakıp da, hepsine de o koca cehennemin yolunu gösterin. | |
| 24: Ve durdurun onları, şüphe yok ki sorulacak onlardan. | |
| 25: Ne oldu size de yardım etmiyorsunuz birbirinize? | |
| 26: Hayır, bugün onlar, tamâmıyla teslîm olmuşlardır. | |
| 27: Ve bir kısmı, bir kısmına yönelir de, birbirlerini sorumlu sayarlar. | |
| 28: Gerçekten de derler, siz sağımızdan çıkagelir, iyilik ediyor görünürdünüz bize. | |
| 29: Hayır derler öbürleri, siz inanmamıştınız. | |
| 30: Ve size karşı bir gücümüz, kuvvetimiz yoktu bizim, hayır, siz azgın kişilerdiniz. | |
| 31: O yüzden de Rabbimizin, bize söylediği söz, gerçekleşti, şüphe yok ki azâbı tadacağız elbet. | |
| 32: Gerçekten sizi azdırdık biz, şüphe yok ki biz de azmıştık. | |
| 33: Hiç şüphe yok ki bugün onlar, azapta ortaktırlar. | |
| 34: Şüphe yok ki biz, suçlulara böyle yaparız işte. | |
| 35: Şüphe yok ki onlara Allah'tan başka yoktur tapacak dendi mi ululanmaya kalkışırlardı. | |
| 36: Ve biz derlerdi, deli bir şâir için mâbutlarımızı bırakalım mı? | |
| 37: Hayır, o, gerçeği getirmiştir ve peygamberlerin gerçek olduğunu bildirmiştir. | |
| 38: Hiç şüphe yok ki o elemli azâbı tadacaksınız elbet. | |
| 39: Ve ancak yaptığınız neyse onun karşılığı olarak cezâlanacaksınız. | |
| 40: Ancak ihlâsa eren Allah kulları müstesnâ. | |
| 41: Öyle kişilerdir onlar ki onlaradır mâlum rızık. | |
| 42: Yemişler ve onlar, büyük derecelere nâil olanlardır. | |
| 43: Ebedî Naîm cennetlerinde. | |
| 44: Karşılıklı tahtlara otururlar. | |
| 45: Kaynakları meydanda, akıp duran şarap ırmaklarından taslar sunulur onlara. | |
| 46: Bembeyazdır o şarap, lezzetlidir içenlere. | |
| 47: Orada ne bir sersemlik var, ne de sarhoş olurlar. | |
| 48: Ve yanlarında, gözlerini kendi eşlerinden ayırmayan iri gözlü hûriler var. | |
| 49: Sanki kuş tüyleriyle örtülmüş yumurtalar. | |
| 50: Bir kısmı, bir kısmına döner de birbirlerine sorarlar. | |
| 51: Birisi söze gelir de der ki: Bir arkadaşım vardı. | |
| 52: Sen de mi derdi, gerçek sayanlardansın. | |
| 53: Ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı sorguya çekileceğiz, cezâlanacağız? | |
| 54: Der ki: Ne oldu o, bakıp gördünüz mü acaba? | |
| 55: Derken kendisi bakıp görür ki o, cehennemin ta ortasında. | |
| 56: Allah'a andolsun ki der, az kalmıştı, beni de helâk edecektin. | |
| 57: Ve Rabbimin nîmeti olmasaydı ben de orada bulunanlardan olurdum. | |
| 58: Biz artık ölmeyecek değil miyiz? | |
| 59: İlk ölümümüzden sonra ve biz, azâba da uğramayacağız değil mi? | |
| 60: Şüphe yok ki bu, elbette büyük bir kurtuluş, büyük bir kutluluk. | |
| 61: Artık çalışanlar da böylesine çalışsınlar. | |
| 62: Böyle bir nîmete ve ziyâfete ermek mi hayırlı, yoksa zakkum ağacından yemek mi? | |
| 63: Şüphe yok ki biz onu, zulmedenleri sınamak için yarattık, | |
| 64: Şüphe yok ki o, cehennemin ta dibinden çıkar. | |
| 65: Tomurcukları Şeytanların başlarına benzer. | |
| 66: Derken onlar, onu yerler de karınları şişer. | |
| 67: Sonra da içimi bu zakkum gibi acı kaynar sular içerler. | |
| 68: Sonra da gene cehennemdir dönüp varacakları yer. | |
| 69: Şüphe yok ki onlar, atalarını, sapıtmış bir halde bulmuşlardı da. | |
| 70: Onlar da, koşa koşa onların izlerini izlemişlerdi. | |
| 71: Ve andolsun ki onlardan önce gelip geçenlerin de çoğu sapıtmıştı. | |
| 72: Ve andolsun ki biz, onların içinden, korkutucular göndermiştik onlara. | |
| 73: Bak da gör, korkutulanların sonucu ne oldu. | |
| 75: Ve andolsun ki Nûh, bize nidâ etmişti, biz de ne güzel icâbet etmiştik. | |
| 76: Ve onu ve âilesini, pek büyük bir sıkıntıdan kurtarmıştık. | |
| 77: Ve soyunu, yeryüzünde kalan bir soy haline getirdik. | |
| 78: Ve sonradan gelenler arasında da ona iyi bir ad, san verdik. | |
| 79: Esenlik Nûh'a âlemler içinde. | |
| 80: Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri. | |
| 81: Şüphe yok ki o, inanan kullarımızdandı. | |
| 82: Sonra da öbürlerini sulara boğduk. | |
| 83: Ve şüphe yok ki İbrâhim de onun taraftarlarındandı elbet. | |
| 84: Hani Rabbine tertemiz bir yürekle gelmişti o. | |
| 85: Hani atasına ve kavmine siz demişti, nelere kulluk ediyorsunuz? | |
| 86: Allah'ı bırakıp da tamâmıyla uydurma mâbutlara mı tapmak istiyorsunuz? | |
| 87: Âlemlerin Rabbine karşı zannınız ne? | |
| 88: Derken yıldızlara bir bakmıştı da, | |
| 89: Ben, demişti, gerçekten de hastayım. | |
| 90: Derken, arkalarını çevirip gitmişlerdi onlar. | |
| 91: Derken o da onların mâbutları olan putlara gidip demişti ki: Neye yemek yemiyorsunuz? | |
| 92: Ne oldu size, niçin konuşmuyorsunuz? | |
| 93: Derken sağ eliyle vurup kırmıştı onları. | |
| 94: Derken koşa koşa yanına gelmişlerdi. | |
| 95: O demişti ki: Elinizde yontup yaptığınız şeylere mi kulluk ediyorsunuz? | |
| 96: Halbuki sizi de Allah yaratmıştır, o yontup yaptığınız şeyleri de. | |
| 97: Onun için bir yapı yapın da demişlerdi, atın onu ateşe. | |
| 98: Ona bir düzen yapmak istemişlerdi de biz onları alçaltmıştık. | |
| 99: Ve ben demişti, Rabbimin tapısına gidiyorum, o, doğru yolu gösterir bana. | |
| 100: Rabbim, bana temiz kişilerden olmak şartıyla bir oğul ihsân et. | |
| 101: Derken biz de ona tedbîrle hareket eden ve aceleci olmayan bir oğul vereceğimizi müjdelemiştik. | |
| 102: İbrâhim'le berâber koşup gezecek çağa gelince İbrâhim, oğulcağızım demişti, ben, rüyamda, seni kesiyorum gördüm, bir bak, düşün, sen ne dersin buna? O da babacığım demişti, ne emredildiyse sana, onu yap, Allah dilerse beni sabredenlerden bulursun. | |
| 103: İkisi de teslîm olunca onun alnını yere koymuştu. | |
| 104: Ve biz, ona ey İbrâhim diye nidâ etmiştik. | |
| 105: Rüyanı gerçekleştirdik. Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri. | |
| 106: Şüphe yok ki bu, elbette apaçık bir sınamaydı. | |
| 107: Ve onun yerine, kesilmek üzere büyük bir koç ihsân ettik. | |
| 109: Esenlik İbrâhim'e. | |
| 110: Biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri. | |
| 112: Ve ona, temiz kişilerden ve peygamber olacak İshak'ı müjdelemiştik. | |
| 113: Onu da kutladık, İshak'ı da ve ikisinin de soyundan iyilik eden de var, apaçık nefsine zulmeden de. | |
| 114: Ve andolsun ki biz, Mûsâ'ya ve Hârûn'a nîmetler verdik. | |
| 115: İkisini ve kavimlerini, büyük bir sıkıntıdan kurtardık. | |
| 116: Ve yardım ettik onlara da üst geldiler. | |
| 117: Ve ikisine de her şeyi apaçık gösteren kitabı verdik. | |
| 118: Ve ikisini de dosdoğru yola sevkettik. | |
| 119: Ve ikisine de, sonradan gelenler arasında iyi bir ad, san verdik. | |
| 120: Esenlik Mûsâ'ya ve Hârûn'a. | |
| 121: Şüphe yok ki biz, böyle mükâfatlandırırız iyilik edenleri; | |
| 122: Şüphe yok ki ikisi de inanan kullarımızdandı. | |
| 123: Ve şüphe yok ki İlyas, elbette peygamberlerdendi. | |
| 124: Hani kavmine demişti ki: Çekinmez misiniz siz? | |
| 125: Ba'l'i mi çağırırsınız da yaratıcıların en güzelini bırakırsınız. | |
| 126: O Allah'tır ki Rabbinizdir sizin ve Rabbidir gelip geçmiş atalarınızın. | |
| 127: Derken yalanladılar onu; şüphe yok ki tapımıza getirilecektir onlar. | |
| 129: Ve sonradan gelenler arasında ona iyi bir ad, san verdik. | |
| 130: Esenlik İlyas'a ve ona uyanlara. | |
| 133: Ve şüphe yok ki Lût da elbette peygamberlerdendi. | |
| 134: Hani onu ve bütün âilesini kurtarmıştık. | |
| 135: Ancak bir kocakarı, kalanlar arasındaydı. | |
| 136: Sonra öbürlerinin kökünü kazıdık. | |
| 137: Ve şüphe yok ki siz de onların yurtlarına uğramadasınız sabahları. | |
| 138: Ve akşamları; hâlâ mı akıl etmezsiniz? | |
| 139: Ve şüphe yok ki Yunus da peygamberlerdendi elbet. | |
| 140: Hani, yolcularla dolu bir gemiye kaçmıştı da. | |
| 141: Derken kura çekmişlerdi de kur'a ona düşmüştü. | |
| 142: Kınanmış bir haldeydi ki onu balık yutuvermişti. | |
| 143: Eğer Rabbini tenzîh edenlerden olmasaydı. | |
| 144: Halkın tekrar dirileceği güne dek balığın karnında kalırdı. | |
| 145: Derken onu ıssız bir yere çıkardık ve o, hastaydı da. | |
| 146: Ve ona gölge versin diye bir kabak fidanı bitirdik. | |
| 147: Ve onu yüz bin kişiye, yahut daha da artmakta olan bir topluluğa peygamber olarak gönderdik. | |
| 148: Derken inandılar da onları muayyen bir zamana dek yaşattık, geçindirdik. | |
| 149: Artık sor onlara, kızlar Rabbinin de, oğullar onların mı? | |
| 150: Yoksa melekleri kız halkettik de tanık mıydı onlar? | |
| 151: Haberin olsun ki şüphe yok, onlar, bu sözü uydurup söylemedeler. | |
| 152: Allah doğurdu demedeler ve şüphe yok ki onlar, yalancıdır elbet. | |
| 153: Oğulları bırakmış da kızları mı seçmiş? | |
| 154: Ne oluyor size, nasıl da hükmediyorsunuz? | |
| 155: Öğüt almaz mısınız hâlâ? | |
| 156: Yoksa apaçık bir deliliniz mi var? | |
| 157: Doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı. | |
| 158: Ve onunla cinler arasında bir akrabalık uydurmadalar ve andolsun ki cinler de onun tapısına götürüleceklerini, orada hazır bulunacaklarını bilmişlerdir. | |
| 159: Yücedir, münezzehtir vasfettiklerinden. | |
| 161: Gerçekten de ne siz, ne de kulluk ettikleriniz. | |
| 162: Onları bir sınamaya uğratamazsınız. | |
| 163: Ancak cehenneme girecek kişiyi azdırabilirsiniz. | |
| 164: Ve melekler derler ki: Bizden hiçbir fert yoktur ki onun malûm ve muayyen bir makamı olmasın. | |
| 165: Ve şüphe yok ki biz, saf saf dizilmişiz elbet. | |
| 166: Ve şüphe yok ki biz, mabûdumuzu tenzîh ederiz elbet. | |
| 167: Ve kâfirler, gerçekten de diyorlardı. | |
| 168: Katımızda evvelkilere âit bir kitap olsaydı. | |
| 169: Elbette biz de ihlâsa eren Allah kulları olurduk. | |
| 170: Derken kitap geldi de inanmadılar ona, yakında ne olacaklarını bilecekler. | |
| 171: Ve andolsun ki gönderilen kullarımıza şu sözü söylemiştik, şu hükmü takdîr etmiştik. | |
| 172: Şüphe yok ki onlar, elbette yardıma mazhar olacaklardır. | |
| 173: Ve şüphe yok ki bizim ordumuz, elbette üstündür. | |
| 174: Artık yüz çevir onlardan bir zamana dek. | |
| 175: Hele bir bak, bir gözle onları, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler. | |
| 176: Azâbımızın çabucak gelmesini mi istiyorlar? | |
| 177: Fakat azâbımız, yurtlarına gelip çökünce korkutulanlar, ne de kötü bir sabaha kavuşacaklar. | |
| 178: Ve yüz çevir onlardan bir zamana dek. | |
| 179: Ve bir bak, bir gözle, onlar da sonuçları neymiş, yakında görecekler. | |
| 180: Yücedir, münezzehtir Rabbin ve yücelik, üstünlük ıssı Rab, onların vasfettiklerinden. | |
| 181: Ve esenlik peygamberlere. | |
| 182: Ve hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a. | |