| İskender Evrenosoğlu Meali |
|
| 1: Ve saf bağlayarak (huşû ile Allah'ın huzurunda) saf halinde bulunanlara andolsun. | |
| 2: Toplayıp sevkedenlere (sağ ve sol kanat velîlerine). | |
| 3: Zikrederek (Kur'ân) tilâvet edenlere (okuyanlara) (andolsun). | |
| 4: Muhakkak ki sizin İlâhınız, mutlaka Tek'tir. | |
| 5: Göklerin, yerin ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Ve doğuların (da) Rabbidir. | |
| 6: Muhakkak ki Biz; dünya semasını, yıldızları ziynet kılarak süsledik. | |
| 7: Ve marid (azgın ve asi) şeytanların hepsinden muhafaza ederek. | |
| 8: Melei A'lâ'ya kulak verip dinleyemezler ve her taraftan atılırlar (kovulurlar). | |
| 9: Kovulmuş olarak, onlar için kesilmeyen sürekli azap vardır. | |
| 10: Ancak kim bir söz kapıp kaçarsa, o taktirde kayıp giden yakıcı bir alev onu takip eder (ona ulaşır, yok eder). | |
| 11: Hayır, onlardan fetva iste (sor): "Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız mı?" Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık. | |
| 12: Evet, sen hayret ettin ve onlar (ise) alay ediyorlar. | |
| 13: Ve (onlara) hatırlatılınca (anlatılınca) tezekkür etmezler (dinleyip hükme varamazlar). | |
| 14: Ve bir âyet (mucize) gördükleri zaman alay ederler. | |
| 15: Ve: "Bu sadece apaçık bir sihirdir." dediler (derler). | |
| 16: Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz, mutlaka beas edilenler (diriltilenler) mi olacağız? | |
| 17: Ve evvelki babalarımız (atalarımız) da mı? | |
| 18: "Evet ve siz (yeniden yaratıldığınız zaman) hor ve hakir olacaklarsınız." de. | |
| 19: İşte o, sadece tek bir çığlıktır. Onlar işte o zaman (diriltilince) bakacaklar (görecekler). | |
| 20: "Ve eyvahlar olsun bize, (işte) bu dîn günüdür." dediler. | |
| 21: (İşte) bu tekzip etmiş (yalanlamış) olduğunuz fasıl (haklıyı haksızdan ayırma, hüküm verme) günüdür. | |
| 22: Zulmedenleri ve onların eşlerini (zevcelerini) haşredin (biraraya toplayın)! Ve onların tapmış oldukları şeyleri (de). | |
| 23: Allah'tan başka (taptıkları). Artık onları cahîm (cehennem) yoluna hidayet edin (ulaştırın). | |
| 24: Artık onları tevkif edin (tutuklayın). Muhakkak ki onlar, mesuldürler (sorumludurlar). | |
| 25: Size ne oldu ki yardımlaşmıyorsunuz. | |
| 26: Hayır, onlar bugün teslim olanlardır. | |
| 27: Ve karşılıklı yönelip birbirlerine (hesap) sorarlar. | |
| 28: "Gerçekten siz bize, sağ taraftan (Allah taraftarıymış gibi) geliyordunuz." dediler (derler). | |
| 29: "Hayır, siz mü'min olmamıştınız (Allah'a ulaşmayı dilememiştiniz)." dediler (derler). | |
| 30: Ve bizim, sizin üzerinizde bir sultanlığımız, hükümranlığımız olmadı (yoktu). Hayır siz azgın bir kavim olmuştunuz. | |
| 31: Artık Rabbimizin (azap) sözü üzerimize hak oldu. Muhakkak ki biz, onu (azabı) mutlaka tadacak olanlarız. | |
| 32: Evet, sizi biz azdırdık. Gerçekten biz azgınlar olmuştuk. | |
| 33: İşte muhakkak ki onlar, izin günü azapta ortak olanlardır. | |
| 34: Gerçekten Biz, mücrimlere (suçlulara) işte böyle yaparız. | |
| 35: Onlara: "Allah'tan başka İlâh yoktur." denildiği zaman, onlar mutlaka kibirleniyorlardı. | |
| 36: Ve onlar: "Mecnun (deli) bir şair için, gerçekten biz, ilâhlarımızı terkedenler mi olacağız?" diyorlar(dı). | |
| 37: Hayır, o hakkı getirdi. Ve mürselleri (gönderilmiş olan resûlleri) tasdik etti. | |
| 38: Muhakkak ki siz, elîm azabı mutlaka tadacak olanlarsınız. | |
| 39: Ve yapmış olduklarınızdan başka bir şeyle cezalandırılmazsınız. | |
| 40: Allah'ın muhlis (halis) kulları hariç. | |
| 41: İşte onlar; onlar için malûm (bilinen) bir rızık vardır. | |
| 42: Ve meyveler, onlar ikram olunanlardır. | |
| 43: Naîm cennetlerinde. | |
| 44: Karşılıklı tahtlar üzerinde. | |
| 45: Onların etrafında akan sudan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. | |
| 46: Berrak, içenler için lezzetli. | |
| 47: Onun içinde aklı gideren bir şey yoktur. Ve onlar, ondan (o maiden) sarhoş olmazlar. | |
| 48: Ve onların yanında, bakışlarını saklayan (sadece onlara çeviren) güzel gözlü kadınlar vardır. | |
| 49: Onlar muhafaza edilmiş (el değmemiş) yumurta gibidir. | |
| 50: Bundan sonra, karşılıklı yönelip birbirlerine sorarlar. | |
| 51: Onlardan konuşan birisi: "Gerçekten benim bir yakınım vardı." dedi (der). | |
| 52: "Sen gerçekten (tekrar dirilmeyi) tasdik edenlerden misin?" dedi. | |
| 53: Öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Gerçekten biz mutlaka cezalandırılacak olanlar mıyız? | |
| 54: "Siz muttali olanlar mısınız (onun halini yakînen bilenler misiniz)?" dedi. | |
| 55: O zaman (onun haline) muttali oldu. Ve böylece onu ateşin ortasında gördü. | |
| 56: "Allah'a yemin olsun ki, sen az daha beni de gerçekten helâk edecektin?" dedi. | |
| 57: Ve eğer Rabbimin ni'meti olmasaydı, mutlaka ben de (cehennemde yanmak üzere) hazır bulundurulanlardan olurdum. | |
| 58: Artık biz (bir daha) ölecek değiliz, öyle değil mi? | |
| 59: Bizim ilk ölümümüz hariç. Ve biz azap görecek olanlar (da) değiliz. | |
| 60: Muhakkak ki bu gerçekten fevzül azîmdir (en büyük kurtuluştur). | |
| 61: Artık amel edenler, bunun (fevzül azîm hedefine ulaşmak) için çalışsınlar. | |
| 62: Nüzul (Allah'tan indirilen karşılık) olarak bu mu yoksa zakkum ağacı mı daha hayırlı? | |
| 63: Muhakkak ki Biz, onu (zakkum ağacını) zalimler için fitne (imtihan) kıldık. | |
| 64: Muhakkak ki o (zakkum ağacı), cahîmin (cehennemin) dibinde çıkan bir ağaçtır. | |
| 65: Onun meyveleri şeytanların başları gibidir. | |
| 66: Muhakkak ki onlar, mutlaka ondan (zakkum ağacından) yiyecek, böylece onunla karınlarını dolduracak (doyuracak) olanlardır. | |
| 67: Sonra da muhakkak ki onlar için onun üstüne, mutlaka hamim (kaynar su) karıştırılmış (içecek) vardır. | |
| 68: Sonra muhakkak ki onların mercileri (dönüşleri), kesinlikle cehennemedir. | |
| 69: Muhakkak ki onlar, babalarını (atalarını) dalâlette buldular. | |
| 70: Onlar, onların (babalarının) izleri üzerinde koşuyorlar(dı). | |
| 71: Andolsun ki, onlardan önce, evvelkilerin çoğu (da) dalâlette idiler. | |
| 72: Ve andolsun ki, onlara nezirler (uyarıcılar) gönderdik. | |
| 73: O zaman uyarılanların akıbetleri nasıl oldu, bak! | |
| 74: Ancak Allah'ın muhlis kulları hariç. | |
| 75: Ve andolsun ki Nuh (A.S), Bize nida etti. İşte duasına icabet edilenler gerçekten ne güzel (ne güzel bir durumdadırlar). | |
| 76: Ve O'nu (Hz. Nuh'u) ve O'nun ailesini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık. | |
| 77: Ve O'nun (Nuh A.S'ın) zürriyetini (kıyâmete kadar) bâki kalanlardan kıldık. | |
| 78: Ve sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. | |
| 79: Âlemler içinde Nuh (A.S)'a selâm olsun. | |
| 80: Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. | |
| 81: Muhakkak ki o, Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır. | |
| 82: Sonra diğerlerini (suda) boğduk. | |
| 83: Ve muhakkak ki, onun dîninden olanlardan (önemli biri de) İbrâhîm (A.S)'dır. | |
| 84: O, Rabbine selîm bir kalp ile gelmişti. | |
| 85: Babasına ve kavmine: "Nedir bu sizin taptıklarınız?" demişti. | |
| 86: İftira ederek mi (Allah'a karşı yalan söyleyerek mi) Allah'tan başka ilâhlar istiyorsunuz? | |
| 87: Âlemlerin Rabbi hakkında sizin zannınız nedir? | |
| 88: Sonra yıldızlara nazar ederek baktı. | |
| 89: Bunun üzerine "Ben gerçekten hastayım." dedi. | |
| 90: Bunun üzerine ona arkalarını dönüp gittiler. | |
| 91: Onların ilâhları ile ilgilendi ve: "Yani (siz yemek) yemiyor musunuz?" dedi. | |
| 92: Yoksa siz konuşmuyor musunuz? | |
| 93: Sağ eliyle vurarak onları devirdi (kırdı). | |
| 94: Bunun üzerine hızlı hızlı koşarak karşısına dikildiler. | |
| 95: (İbrâhîm A.S): "Siz yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" dedi. | |
| 96: Ve (oysaki) sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yarattı. | |
| 97: "Onun için yüksek binalar (mancınık) inşa edin. Sonra da onu alevlerle yanan ateşin içine atın!" dediler. | |
| 98: Sonra ona tuzak hazırlamak istediler. Bunun üzerine onları esfelîn (en çok sefil olanlar) kıldık. | |
| 99: "Ve muhakkak ki ben, Rabbime ulaşan olacağım. O, beni hidayete erdirecek." dedi. | |
| 100: Rabbim, bana salihlerden (evlâtlar) bağışla. | |
| 101: Böylece onu, halim bir oğulla müjdeledik. | |
| 102: Böylece onunla beraber çalışma çağına eriştiği zaman dedi ki: "Ey oğulcuğum! Gerçekten ben, uykuda seni boğazladığımı gördüm. Haydi bak (bir düşün). Bu konudaki görüşün nedir?" (İsmail A.S): "Ey babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. | |
| 103: Böylece ikisi de (Allah'a) teslim olunca, (İbrâhîm A.S) onu alnı üzerine yatırdı. | |
| 104: Ve ona "Ey İbrâhîm!" diye nida ettik (seslendik). | |
| 105: Sen rüyaya sadık kaldın (yerine getirdin). Muhakkak ki Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. | |
| 106: Muhakkak ki bu, kesin olarak apaçık bir imtihandır. | |
| 107: Ve ona büyük bir kurbanı fidye (oğluna karşı bedel olarak) verdik. | |
| 108: Sonrakiler arasında ona (şerefli bir anı) bıraktık. | |
| 109: İbrâhîm (A.S)'a selâm olsun. | |
| 110: Biz, muhsinleri işte böyle mükâfatlandırırız. | |
| 112: Ve Biz, onu salihlerden bir Nebî (Peygamber) olan İshak ile müjdeledik. | |
| 113: Ve O'na (Hz. İbrâhîm'e) ve İshak'a bereket verdik (mübarek kıldık). Ve ikisinin zürriyetinden muhsin olan (da), nefsine apaçık zulmeden (de) var. | |
| 114: Ve andolsun ki Musa (A.S)'ı ve Harun (A.S)'ı ni'metlendirdik. | |
| 115: Ve ikisini ve onların kavimlerini kerbil azîmden (büyük üzüntüden) kurtardık. | |
| 116: Ve onlara yardım ettik. Böylece gâlip gelenler onlar oldu. | |
| 117: Ve ikisine (hakikati) açıklayan kitabı verdik. | |
| 118: Ve ikisini (de) Sıratı Mustakîm'e hidayet ettik (ulaştırdık). | |
| 119: Ve sonrakiler arasında ikisine (şerefli bir anı) bıraktık. | |
| 120: Musa (A.S)'a ve Harun (A.S)'a selâm olsun. | |
| 122: Muhakkak ki ikisi (de) Bizim mü'min (Allah'a ulaşmayı dileyip bütün makamları kazanan) kullarımızdandır. | |
| 123: Ve muhakkak ki İlyas (A.S), mutlaka gönderilen (resûl)lerdendir. | |
| 124: (İlyas A.S) kavmine: "Siz takva sahibi olmayacak mısınız?" demişti. | |
| 125: Siz (bir put olan) Ba'le mi tapıyorsunuz? Ve Yaratıcılar'ın En Güzeli'ni (Allah'ı) terk mi ediyorsunuz (vaz mı geçiyorsunuz)? | |
| 126: Allah, sizin ve evvelki babalarınızın (atalarınızın) Rabbidir. | |
| 127: Fakat onu yalanladılar. Bu sebeple muhakkak ki onlar, gerçekten (cehennemde) hazır bulundurulacak olanlardır. | |
| 128: Allah'ın muhlis kulları hariç. | |
| 130: İlyas (A.S)'a selâm olsun. | |
| 133: Ve muhakkak ki Lut (A.S), gerçekten gönderilmiş olan resûllerdendir. | |
| 134: Onu ve onun ailesini, hepsini kurtarmıştık. | |
| 135: Geride kalanlar arasında acuze bir kadın hariç. | |
| 136: Sonra diğerlerini dumura uğrattık (kökünü kazıdık, yok ettik). | |
| 137: Ve muhakkak ki siz, sabahları onlara mutlaka uğruyorsunuz. | |
| 138: Ve geceleyin de. Hâlâ akıl etmez misiniz? | |
| 139: Ve muhakkak ki Yunus (A.S), gerçekten gönderilmiş (resûl)lerdendir. | |
| 140: O (Yunus A.S) dolu bir gemiye (gemi ile) kaçmıştı. | |
| 141: Böylece kur'a çekti. Sonunda kaybedenlerden oldu. | |
| 142: Onu (Yunus A.S'ı) hemen bir balık yuttu. O, levmedilen biriydi (kendi kendini kınıyordu). | |
| 143: Eğer o gerçekten tesbih edenlerden olmasaydı. | |
| 144: Muhakkak ki o, beas gününe (kıyâmet gününe) kadar onun (balığın) karnında kalırdı. | |
| 145: Bunun üzerine onu, bitkin (hasta) bir halde boş bir alana (sahile) attık. | |
| 146: Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik). | |
| 147: Ve onu yüz bin veya daha fazla (kişiye), (resûl olarak) gönderdik. | |
| 148: Böylece âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler). Bunun üzerine onları bir süre kadar metalandırdık (faydalandırdık). | |
| 149: Haydi, onlardan fetva (açıklama) iste: "Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?" | |
| 150: Yoksa melekleri, Biz dişi olarak yarattık da onlar şahit mi oldular? | |
| 151: Yalanlarından dolayı mutlaka (şöyle, şöyle) diyenler kesinlikle onlar değil mi? | |
| 152: "Allah doğurdu." Muhakkak ki onlar, kesinlikle yalan söyleyenlerdir. | |
| 153: (Allah), kızları oğlanlara tercih (mi) etti? | |
| 154: Size ne oluyor? Nasıl (böyle) hüküm veriyorsunuz? | |
| 155: Hâlâ tezekkür etmeyecek misiniz? | |
| 156: Yoksa sizin apaçık bir sultanınız (deliliniz) mi var? | |
| 157: Eğer siz sadıklardansanız, o taktirde kitabınızı getirin. | |
| 158: Ve Allah ile cinler arasında neseb (soybağı) kıldılar (uydurdular). Ve andolsun ki cinler, (cehennemde) mutlaka hazır bulundurulacaklarını biliyorlardı. | |
| 159: Allah, onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan'dır (münezzehtir). | |
| 161: Bundan sonra muhakkak ki siz ve sizin taptıklarınız. | |
| 162: Onun (Allah'ın) aleyhinde, kimseyi fitneye düşürecek değilsiniz (düşüremezsiniz). | |
| 163: Ama cehenneme girecek olanlar hariç. | |
| 164: Ve bizden (hiç) kimse yoktur ki, onun bilinen bir makamı olmasın. | |
| 165: Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah'ın huzurunda) saf saf duranlarız. | |
| 166: Ve muhakkak ki biz, mutlaka (Allah'ı) tesbih edenleriz. | |
| 167: Ve onlar mutlaka, sadece (şöyle) diyorlardı. | |
| 168: Keşke bizim yanımızda (elimizde) evvelkilere verilenlerden bir zikir (bir kitap) olsaydı. | |
| 169: (O zaman) mutlaka biz, Allah'ın muhlis kullarından olurduk. | |
| 170: Buna rağmen O'nu (Zikri: Kur'ân-ı Kerim'i) inkâr ettiler. Fakat yakında bilecekler. | |
| 171: Ve andolsun ki gönderilen kullarımız için Bizim (daha önce) bir sözümüz geçti (onlara söz vermiştik). | |
| 172: Muhakkak ki onlar, mutlaka yardım edilecek olanlardır. | |
| 173: Ve muhakkak ki gâlip gelecek olanlar, mutlaka Bizim ordularımızdır. | |
| 174: Artık bir süre kadar onlardan yüz çevir. | |
| 175: Ve onları gözle! Yakında onlar da görecekler. | |
| 176: Hâlâ azabımızı acele olarak mı istiyorlar? | |
| 177: Onların sahasına (bulundukları yere) (azap) indiği zaman, işte (o gün) uyarılanların sabahı (ne kadar) kötü oldu (olacak). | |
| 178: Ve bir süre kadar onlardan yüz çevir. | |
| 179: Ve gözle! Yakında onlar da görecekler. | |
| 180: Senin izzet sahibi Rabbin onların vasıflandırmalarından (zanlarından) Sübhan'dır (münezzehtir). | |
| 181: Ve gönderilen resûllere selâm olsun. | |
| 182: Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. | |