| Ahmed Hulusi Meali |
|
| 1: İnsanlara yaptıklarının sonucunu görme süreci yaklaşmıştır! Onlar ise kozaları içinde aldırmaz bir hâldeler! | |
| 2: Rablerinden gelen her yeni uyarıyı, alaya alarak dinliyorlar! | |
| 3: Akılları fikirleri oyun eğlencede! O, nefslerine zulmedenler, aralarında fısıldaşıyorlar: "Sizden farklı bir beşer mi sanki! Ne olduğunu görüp dururken, sihirli sözlerine mi kapılıyorsunuz?" | |
| 4: (Hz. Rasûlullah): "Benim Rabbim semâda ve arzda konuşulanı bilir. . . O, Semi'dir, Aliym'dir" dedi. | |
| 5: Şöyle de dediler: "Konuştukları kuruntulardan oluşan rüyalarıdır! Muhtemelen uyduruyor. . . Hayır, O bir şairdir! (Eğer böyle değilse) geçmişte yaşamış Rasûllerdeki gibi mucizesini göstersin!" | |
| 6: Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir şehir halkı da iman etmemişti. . . Onlar mı iman edecekler? | |
| 7: Senden önce, kendilerine erkeklerden başkasını vahiy ile irsâl etmedik. . . Eğer bilmiyorsanız, geçmiş hakkında bilgi sahibi kişilere sorun. | |
| 8: Onları (Nebi/Rasûlleri), yemeğe ihtiyacı olmayan bedenli olarak meydana getirmedik! (Onlar dünyada) ebedî kalıcılar da değillerdi. | |
| 9: Sonra Onlara bildirimimizi gerçekleştirdik; Onları ve dilediğimiz kimseleri kurtarıp, müsrifleri helâk ettik. | |
| 10: Yemin olsun ki, size, içinde zikriniz olan (hakikatinizi HATIRLATAN) BİLGİ inzâl ettik! Aklınız almıyor mu? | |
| 11: Zâlim olan nice bölgeyi kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka halklar inşa ettik. | |
| 12: Şiddetimizi hissettiklerinde bir de bakarsın, oradan kaçıyorlar! | |
| 13: "Kaçmayın; bolluktan şımardığınız yere, meskenlerinize dönün ki sorgulanasınız. " | |
| 14: Dediler ki: "Yazıklar olsun bize! Gerçekte zulmedenlerden olmuşuz!" | |
| 15: Onların bu iddiaları sürüp gitti. . . Tâ ki biz onları biçilmiş ekin ve sönmüş ateşe döndürene kadar. | |
| 16: Semâyı, arzı ve aralarındakileri oyuncak olarak halketmedik (çok büyük işlevleri vardır)! | |
| 17: Eğer bir oyun - eğlence oluşturmak dileseydik, elbette onu kendi ledünnümüzden edinirdik! Biz bunları yapmayız! | |
| 18: Bilakis biz, Hakk'ı (hakikati) bâtılın (vehme dayalı fikirlerin) üzerine indiririz de, onun düşünce sistemini paramparça eder. . . Bir de bakarsın ki o can çekişerek yok olup gider. . . Tanımlamalarınızdan dolayı yazıklar olsun size! | |
| 19: Semâlarda ve arzda kim varsa O'nun (El Esmâ mânâlarının açığa çıkması) içindir! "HÛ"nun indînde olanlar, O'nun kulluğunu ne benliklerini katarak büyüklenmiş olurlar ne de bezginlik duyarlar! | |
| 20: Gece ve gündüz (yaratılış amaçlarındaki işlevlerine devam suretiyle) tespih ederler; Hiç kesintisiz! | |
| 21: Yoksa onlar yeryüzünde, kabirdeki ölüleri (bedenlerdeki şuurundan gâfil bilinçleri) dirilten (hakikatlerini hatırlatıp yaşatan) tanrılar mı edindiler? | |
| 22: Eğer o ikisinde (semâlar ve arz) Allâh'tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş'ın Rabbi Allâh, onların vasıflamalarından münezzehtir. | |
| 23: Yaptığından soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının sonucu yaşatılır)! | |
| 24: Yoksa O'nun dûnunda tanrılar mı edindiler? De ki: "Kanıtınızı getirin hadi! Bu (lâ ilâhe illâllah) benimle beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir); benden önce olan kimsenin de zikridir (hatırladığı hakikattir)". . . Hayır, onların çoğunluğu Hakk'ı bilmiyorlar. . . Bundan ötürü yüz çeviricilerdir. | |
| 25: Senden önce bir Rasûl irsâl etmedik ki Ona: "Tanrı yoktur, sadece Ben! O hâlde bana kullukta olduğunuzu fark edin" diye vahyetmiş olmayalım. | |
| 26: "Rahman çocuk edindi" dediler! Subhan'dır O! Bilakis, ikrama nail olmuş kullardır (İsa ve Allâh'ın kızları diye vehmedilen melekler). | |
| 27: Sözleri, O'nun hükmü önüne geçmez! Onlar, O'nun hükmünü uygular. | |
| 28: Onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. . . Onlar, ancak rızasını kazanmış kişilere şefaat ederler. . . Onlar, O'nun haşyetinden titrerler. | |
| 29: Onlardan kim: "Ben, O'nun dûnunda bir tanrıyım" derse; ona, bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız. | |
| 30: O hakikat bilgisini inkâr edenler görmediler mi ki (atom altı boyutuyla) semâlar ve arz birleşik idi de biz onları (algılayıcı kuvvelerin yoğunlaşmasıyla) yarıp ayırdık! Her diri şeyi sudan (H2O) oluşturduk. . . Hâlâ iman etmiyorlar mı? | |
| 31: Arzda, kendilerini sallayıp sarsmasın diye sâbit dağlar (vücutta organlar) oluşturduk. . . Dağlar arasında geniş yollar oluşturduk ki doğru yolu bulsunlar. | |
| 32: Semâyı da korunmuş bir tavan kıldık. . . Onlar onun işaretlerine aldırmıyorlar. | |
| 33: "HÛ" ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratmıştır. Her biri yörüngesinde (enerji - dalga okyanusunda) yüzmektedir! | |
| 34: Senden önce hiçbir beşere sonsuz yaşam oluşturmadık! Sen öleceksin de, onlar ebedî midir? | |
| 35: Her nefs (bilinç) ölümü TADACAKTIR! Biz kuvvelerinizi keşfedesiniz diye sizi şerr ve hayır ile deneriz. . . Bize döndürülürsünüz. | |
| 36: Hakikat bilgisini inkâr edenler seni gördüklerinde, "Bu mu tanrılarınız hakkında konuşan!" diyerek seni küçümsemekten başka bir şey yapmazlar. . . Oysa Hakikatleri olan Rahmaniyet hatırlatılınca, onu inkâr etmekteler! | |
| 37: İnsan, hemen oluşturmak isteyen (aceleci) olarak yaratılmıştır! İşaretlerimi (ne demek olduğunu) size yakında göstereceğim. . . (Onların oluşmasında) acele etmeyin! | |
| 38: "Eğer doğru söyleyenler iseniz şu vadedilen ne zamandır?" derler. | |
| 39: Hakikat bilgisini inkâr edenler, ne vechlerinden (iç dünyalarından) ne de sırtlarından (dıştan) yakanı önleyemeyecekleri; kendilerine yardım da olunmayacağı zamanı bir bilselerdi! | |
| 40: Bilakis (vadolunanı yaşatacak vefat {bedenin hayatiyetini yitirmesiyle meydana gelen kopuş}) onlara ansızın gelir de, kendilerini şaşkına çevirir! Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter ve ne de kendilerine mühlet verilir. | |
| 41: Andolsun, senden önceki Rasûllerle de alay edildi de; küçümsedikleri şey, alay edenleri her yönden kuşattı. | |
| 42: De ki: "Gece ve gündüzünüzde, Rahman'dan (özündeki Rahmanî hakikatin gereklerini yaşayamamanın sonucu olan azap hâlinden) sizi kim korur?". . . Hayır, onlar Rablerinin zikrinden yüz çeviricilerdir! | |
| 43: Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dûnumuzda ilâhları mı var? (Oysa) onlar (vehmettikleri tanrılar), ne kendi nefslerini kurtaracak güce sahip olurlar; ne de tarafımızdan destek görürler. | |
| 44: Hayır, biz bunları ve atalarını (dünya nimetlerinden) yararlandırdık. O kadar ki, onlara ömür çok uzun geldi (bitmeyecekmiş gibi)! Görmüyorlar mı ki biz arza (fiziksel bedene) geliyoruz, onun etrafından onu noksanlaştırıyoruz (tâ ki yaşlanır ve ölümü tadar). . . Galipler onlar mı? | |
| 45: De ki: "Ben sizi sadece vahiy ile uyarıyorum". . . (Ne var ki) sağırlar uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler! | |
| 46: Yemin olsun, eğer onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunsa elbette: "Yazık bize! Doğrusu biz zâlimlermişiz" derler. | |
| 47: Kıyamet sürecinde ulûhiyet hükümlerine göre ölçütler koyarız! Hiçbir nefs (benlik - bilinç) en küçük bir zulme uğramaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca olsa dahi onu getiririz. Hesap görücüler olarak biz (hakikatlerindeki Hasiyb özelliği) kâfiyiz. | |
| 48: Andolsun ki biz Musa ve Harun'a Furkan'ı (Hak ile bâtılı ayırt edeni), korunmak isteyenler için bir ışık ve bir hatırlatıcı olarak verdik. | |
| 49: Onlar ki gaybları olarak Rablerinden haşyet ederler. . . Onlar o Saat'ten de titrerler. | |
| 50: Bu da inzâl ettiğimiz mübarek bir hatırlatmadır! Siz O'nu inkâr edenler misiniz? | |
| 51: Andolsun ki biz İbrahim'e daha önceden rüşdünü (olgunluk düşüncesi - hanîflik) verdik. . . Biz Onu bilirdik. | |
| 52: Hani (İbrahim) babasına ve halkına demişti ki: "Kendilerine tapındığınız bu heykeller de nedir?" | |
| 53: Dediler ki: "Atalarımızı bunlara tapanlar olarak gördük (biz de onları taklit ediyoruz işte). " | |
| 54: (İbrahim) dedi ki: "Yemin ederim ki, sizin de atalarınızın da sapık bir düşüncede olduğu apaçık ortada!" | |
| 55: Dediler ki: "Sen bize Hak olarak mı geldin yoksa sen oyun oynayanlardan mısın?" | |
| 56: (İbrahim) dedi ki: "Hayır (oyun değil bu)! Rabbiniz, semâların ve arzın Rabbidir ki, onları belli bir işlev ve sistemle yaratmıştır! Ben buna şahitlerdenim. " | |
| 57: "Tallahi, arkanızı dönüp gittikten sonra, sizin putlarınıza mutlaka bir tuzak kuracağım. " | |
| 58: (Nihayet İbrahim) belki ona gidip sorarlar diye, en büyükleri dışında putları paramparça etti. | |
| 59: Dediler ki: "Bunu tanrılarımıza kim yaptı ise, muhakkak ki o zâlimlerdendir. " | |
| 60: Dediler ki: "Bunlar hakkında konuşan (geçersiz olduklarından söz eden) İbrahim diye bir genç işitmiştik. " | |
| 61: Dediler ki: "Onu tutuklayıp halkın gözleri önüne getirin ki, herkes olaya şahit olsun. " | |
| 62: Dediler ki: "Tanrılarımıza (heykellere - putlara) bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?" | |
| 63: (İbrahim) dedi ki: "Hayır! Onların şu büyükleri yapmıştır onu! Onlara (putlara) sorun, eğer konuşabiliyorlarsa!" | |
| 64: Şöyle bir düşündükten sonra: "Muhakkak ki siz, evet siz zâlimlersiniz" dediler (birbirlerine). | |
| 65: Sonra gene kafaları alt üst olup eski fikirlerinde ısrarla: "Sen gerçekten bilirsin ki, bunlar konuşmazlar!" (dediler). | |
| 66: (İbrahim) dedi ki: "Allâh dûnunda size hiçbir yarar ya da zarar da veremeyen şeylere mi tapınıyorsunuz?" | |
| 67: "Yazık size! Allâh dûnunda taptıklarınıza! Aklınızı kullanamıyor musunuz?" | |
| 68: Dediler ki: "Onu (İbrahim'i) yakarak tanrılarınıza destek verin. . . Eğer elinizden bir şey gelirse (bunu yapın). " | |
| 69: Dedik: "Ey Ateş. . . İbrahim'e serin ve selâm (selâmet) ol!" | |
| 70: Ona bir tuzak kurmak istediler; onların yaptığını geçersiz kıldık! | |
| 71: Biz Onu (İbrahim'i) da Lût'u da, insanlar için bereketlendirdiğimiz o bölgeye eriştirip, kurtardık. | |
| 72: Biz Ona İshak'ı bağışladık, fazladan da Yakup'u verdik. . . Hepsini sâlihler kıldık. | |
| 73: Onları hükmümüzce hakikate erdiren önderler kıldık. . . Onlara hayırlı işler yapmayı, salâtı ikame etmeyi ve zekât vermeyi vahyettik. . . Kulluklarının farkındalığında idiler. | |
| 74: Lût'a (gelince), Ona bir hüküm ve bir ilim verdik. . . Onu çirkin şeylerleri işleyen o kentten kurtardık. . . Muhakkak ki onlar bozuk inançlı, kötü bir kavim idi. | |
| 75: Onu rahmetimize kattık. . . Muhakkak ki O sâlihlerden idi. | |
| 76: Nuh. . . Hani daha önce bize yönelmişti de, Ona icabet etmiş; (böylece) Onu ve ehlini o aziym sıkıntıdan kurtarmıştık. | |
| 77: Ona, kendilerindeki işaretlerimizi yalanlayan halka (karşı) yardım etmiştik. . . Muhakkak ki onlar kötü bir topluluk idi. . . Biz de onların hepsini birden suda boğduk. | |
| 78: Davud ile Süleyman'ı da (an). . . Hani o ikisi, o ekin hakkında hüküm veriyorlardı. . . Hani bir topluluğun koyunları (geceleyin) ekinin içinde (onları yemek için) yayılmıştı. . . Biz onların hükümlerinin şahitleriydik. | |
| 79: Biz Süleyman'ı bu konuda anlayışlı kıldık! Her birine bir hüküm ve bir ilim verdik. Davud da tespih ederken, dağları ve kuş cinsini hizmetine verirdik. . . Fâiller biz idik. | |
| 80: Ona (Davud'a), sizin için, savaş sıkıntılarınızdan sizi korusun diye, zırh yapma sanatını talim ettik. . . İmdi siz şükrediyor musunuz? | |
| 81: Süleyman'a da fırtınayı boyun eğdirdik. . . Onun (Süleyman'ın) hükmüyle, içinde bereketler oluşturduğumuz bölgeye doğru eserdi! Biz, her şeyde bilen biziz. | |
| 82: Onun (Süleyman) için denizin dibine dalan ve daha başka iş de yapan şeytanlardan da (Süleyman'a hizmet verenler vardı). . . Biz onların bekçileriydik. | |
| 83: Eyyub. . . Hani Rabbine: "Gerçekten hastalık beni yıprattı ve sen Erhamur Rahıymiynsin" diye nida etti. | |
| 84: Biz de Ona icabet ettik ve hastalığından kurtardık. . . Ayrıca ona, indîmizden bir rahmet ve abidler (yakîn gelene kadar gerekli çalışmaları yapanlar) için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla beraber onların mislini de verdik. | |
| 85: İsmail, İdris ve Zülkifl. . . Hepsi sabredenlerdendi. | |
| 86: Onları rahmetimizin içine dâhil ettik. . . Muhakkak ki onlar sâlihlerden idiler. | |
| 87: ZünNun (Yunus). . . Hani kızarak çekip gitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti! Nihayet karanlıklar içinde: "Tanrı yok (benliğim yok); sadece Sen (hakikatimi oluşturan El Esmâ mânâların)! Senin (Esmâ mânâlarını açığa çıkaran olarak bu işlevimle) tespihindeyim! Muhakkak ki ben zâlimlerden oldum" diye yönelmişti. | |
| 88: Biz de Ona icabet ettik! Kendisini içine düştüğü bunalımdan kurtardık! İman edenleri işte böyle kurtarırız. | |
| 89: Zekeriya. . . Hani: "Rabbim. . . Beni hayatta tek başıma bırakma (bir vâris ihsan et)! Sen vârislerin en hayırlısısın" diye Rabbine nida etti. | |
| 90: Biz de icabet ettik, Ona Yahya'yı hibe ettik ve karısını Onun için ıslah ettik (çocuk doğurmak için uygun hâle getirdik). . . Muhakkak ki onlar hayırlı işlerde yarışırlar; ümitle ve korkarak bize dua ederlerdi, huşû duyarlardı. | |
| 91: İffetini koruyan o dişiyi (Meryem'i). . . Ona (Meryem'in rahmindeki {ademî yaratışın benzeri olarak} cenine) ruhumuzdan nefhettik (Onda Esmâ'mızdan bazılarının özel mânâlarını açığa çıkartarak İsa'yı {şuur varlığı} halk ettik). . . Onu ve oğlunu âlemler için bir mucize olarak meydana getirdik. | |
| 92: Muhakkak ki bu tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir! Ben, sizin Rabbinizim! O hâlde bana kulluğunuzun bilincine erin! | |
| 93: Onlar aralarında işlerini (din - sistem anlayışlarını) paramparça ettiler. . . Hepsi bize rücu edicilerdir. | |
| 94: Kim imanlı olarak yararlı bir fiil ortaya koyarsa o çalışmasının karşılığını alır! Biz onun kaydını tutanlarız! | |
| 95: Yok ettiğimiz bir bölgedekilere haramdır ki; onlar rücu edemezler! | |
| 96: Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc kapılarının açıldığı zaman, her hadebden (yüksekçe yer - belki de uzay gemilerinden) hızlıca inerler! | |
| 97: Ölüm yaklaştığında, bir de bakarsın ki hakikat bilgisini inkâr edenlerin gözleri dehşetle donar kalır! "Eyvah! Gerçekten biz kozamızda - dünyamızda yaşıyormuşuz (bu gerçeği fark edememişiz)! Hayır, zâlimler imişiz. " | |
| 98: Muhakkak ki siz de, Allâh dûnundaki taptıklarınız da cehennem yakıtısınız! Siz oraya varacaksınız! | |
| 99: Eğer bunlar tanrılar olsalardı, oraya gelip girmezler idi! Hepsi orada ebedî kalıcılardır. | |
| 100: Onlar için orada şiddetli - horultulu inleme vardır ve onlar orada (dünyadaki sağırlıklarının devamı olarak) işitmezler! | |
| 101: Bizden kendilerine güzellik, saadet takdir edilmiş olan kimselere gelince, işte onlar ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır. | |
| 102: Onun (cehennemin) gümbürtüsünü işitmezler. . . Nefslerinin arzu ettiği her şey içinde sonsuza dek yaşarlar. | |
| 103: O en büyük korku (ölüm kavramı kalktığı için) onları üzmez ve melekler onları karşılar: "İşte bu vadolunduğunuz sizin gününüzdür. " | |
| 104: O gün, semâyı yazılı sayfaları dürer gibi düreriz! İlk yaratmaya başladığımız gibi (yer - gök bitişik hâle) onu iade ederiz! Bu vaadimizdir! Gerçekleştirecek olan Biziz! | |
| 105: Andolsun ki Zikir'den (önceki hatırlatıcı bilgilerden sonra) sonra Zebur'da (Hikmetler Bilgisi) da yazdık ki: "Arza (bedende Esmâ kuvveleriyle tasarrufa), Benim salâha ermiş kullarım (velâyet hakikati) vâris olur!" | |
| 106: Muhakkak ki bunda, abidler topluluğu (arınma çalışmaları yapanlar) için açıklayıcı bilgi vardır. | |
| 107: Seni âlemler (insanlar) için sadece rahmet olarak irsâl ettik! | |
| 108: De ki: "Bana sadece şu vahyolunuyor: Sizin tanrı diye düşündüğünüz sadece Ulûhiyet sahibi TEK'tir! Siz müslimler misiniz (teslimiyetinizin farkında mısınız) peki?" | |
| 109: Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Eşit olarak size bildirdim. . . Size vadolunan şey (uyarıldığınız ölüm) yakın mıdır uzak mıdır, bilmiyorum. " | |
| 110: "Muhakkak ki O, düşüncelerinizden açığa vurduğunuzu da gizlemekte olduğunuzu da bilir. " | |
| 111: "Bilmiyorum, belki de süre tanınması sizin için bir denemedir (kendinizin ne olduğunu bizzat yaşayıp görmeniz için) ve sınırlı bir yararlanmadır. " | |
| 112: Dedi ki: "Rabbim, Hak olarak hükmet! Rabbimiz Rahman Müstean'dır sizin asılsız tanımlamalarınıza karşı!" | |